KUL PLAN YAPAR, KADER GÜLERMİŞ

(ALLAH’IN SONSUZ ADALETİ)

 

“Hiçbir yiğidin kaza ve kader okuna karşı kalkanı yoktur.” (Hazreti Ali(r.a.)

Sözleri ile makaleme başlamak isterim gündelik ağır konuları istemeye istemeye bir köşeye bırakıp arada bir hayatın en zirve gerçeklerini göze göze sokmak istiyorum. Kul Plan Yapar, Kader Gülermiş... Bu sözü yıllar önce duymuştum. Aslında ilk başta anlam verememiştim "kader gülermiş" kısmına. Birey yaşamı, hayatı ile ilgili ne türlü planlar ve programlar yaparsa yapsın, ne şekilde hayaller kurarsa kursun neticede her şeyi kaderinin çizdiği yol doğrultusunda yaşayacağını anlatan bir sözdür. "Hayat, biz plan yaparken başımıza gelenlerdir.” Duyduğum günden beri bu söz benim aklımdan hiç çıkmıyor. O kadar doğru ki çünkü. Bu beklenilmezliğe, tahmin edilemezliğe alışması zor oluyor hatta buna hiçbir zaman tam olarak alışılmıyor bence, her seferinde yeni bir darbe alınıyor, "ama işte hayat böyle bir şey" demeyi öğreniyor insan zamanla. Hayatın tüm değişkenlerini acaba nasıl karşılıyoruz diye düşündüm sonra. İsyanla, direnişle, üzüntüyle mi? Yoksa karşımıza konulanı kabullenerek, gelen toplara sabırla, tek tek karşılık vererek mi? Başka insanların başından da mutlaka benzer hikâyeler geçmiştir. Dünya malına hırsla, tutkuyla sarılan insanların iflah olmadıkları, haksızlık yapan insanların sonlarının her daim hüsran olduğu, hele mazlumun ahını alanların perişan oldukları, hep bilinen, hep anlatılan öykülerdir. Kader ve Allah’ın adaleti nasıl güzel ve sonsuz bir düzendir değil mi? Kur'an, uydurulabilecek bir söz asla değildir. Lakin kendinden öncekilerin nasıl tepe taklak olduğunu, her şeyi ayrı ayrı açıklayan ve inanan bir toplum için de bir yol gösterici ve bir rahmettir. Bu köşemde ALMA MAZLUMUN AHINI ÇIKAR AHESTE AHESTE atasözünden bahsedeceğim. İnadına ilahi adaletten bahsedeceğim. İnadına Allah'ın oyunları nasıl ters çevirdiğinden bahsedeceğim. Öyle ayet ve hadisler vardır ki zalimi yerle yeksan eden ayetler her satırı ibret ile okunacak olan ayetler... Bu ahir vakitte unutanlara vakti geldiğinde şamar gibi inecek her bir cümlesi derin anlam taşıyan ibretlik hadis ve ayetlerden bahsedeceğim.

Bunu söylemek tuhaf belki ama ben bunda da bir güzellik buluyorum. Hayatın neler getireceğini bilememek rahatsızlık verdiği oranda hayatlarımızı özel de kılıyor. Tüm kontrolün bizde olmadığını bilmek, hayatın berrak değil de bulanık bir kavanoz su gibi olduğunu kabullenmek, bugün varolanın yarın var olmayabileceğini, her şeyin pamuk ipliğine bağlı olduğunu, şimdi olmasa da ilerde bizim hayrımıza olacak fırsatların bize bir kabus başlangıcı gibi sunulduğunu, ya da tam tersi, yaşadığımız çok önemsiz bir olayın etkilerinin başka olaylarla birleşip planlarımızı nasıl da tepetaklak ettiğini görmek, yaşamak, insanı hayat karşısında şaşkın bırakıyor.

Adâletin zıddı zulümdür. Cenâb-ı Hak, mazlumların haklarını zalimlerin yanında bırakmaz. Hakkı tecelli ettirir ve hakkı sahibine verir. Ekseriya bu dünyada dahi zalim zulmünün cezasını bulur ve mazlum, hakkına kavuşur. Bu dünyada tahakkuk etmese de, Yevmü’d-dîn yani cezâ ve mükâfat gününün Mâlik’i olan Allâhu Azîmüşşân, mahkeme-i kübrâda adâlet terazilerini kuracak ve o gün hiç kimse en küçük bir haksızlığa uğramayacak, bütün mazlumlar ise haklarına kavuşacaktır. Âyet-i kerîmede buyurulur:

 “Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir? (Elbette öyledir!)” (et-Tîn, 8)

Cenâb-ı Hakk’ın adâleti ve mazlumların duasını kabul etmekteki hakkaniyetini bilen bir kişi, en küçük bir haksızlık yapmaktan dahi çok büyük bir endişe duymalıdır.

Hazret-i Mevlânâ der ki:

“Bu dünya, bir dağa benzer. İşlerimiz, yaptıklarımız da seslenmek gibidir. Seslerimiz; güzel de olsa, çirkin de olsa, dağa çarpar, döner yine bize gelir.”

Yani hayatta kaza ve kader olarak karşılaşılan hâller de, insanın yaptıklarının neticesidir. Âyet-i kerimede buyurulur: “Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.” (eş-Şûrâ, 30)

Bunun bir istisnası vardır. Peygamberler ve «evliyaullâh»ın başına gelen musîbetler, terfî-i derecât için, Cenâb-ı Hakk’a yaklaşmada derece kazanmaları için gelen imtihanlardır. Zira Rasûlullah –sallâllâhu aleyhi ve sellem– Efendimiz buyurmuştur:

“En çok çile çemberinden geçen peygamber benim.” (Bkz. Tirmizî, Kıyâmet, 34/2472)

KİMSENİN YAPTIĞI YANINA KÂR KALMAZ

Güçsüzlere zulmetmek mertliğe yakışmayan bir harekettir. Allah, böyle bir zulmün cezasını hiç geciktirmeden verir. Mazlum ah ettiği zaman bu ah doğruca Allah'a ulaşır. Aheste â-heste yükselen bu ah, şimşek hızıyla geri dönüp zalimin üzerine gelir.

Bu dünyada hiç kimsenin boş yere yaptığı şey karşılıksız kalmaz günahıyla sevabıyla mazlumdur deyipte oynamamalıyız kimseyle sonunda aldığınız o hak sizde tek tek çıkar bunu hiçbir zaman unutmayıp doğru bir şekilde hareket etmek gerekir. Mazlumun ahını almak kolay olur ama aheste aheste çıkması zor oluyor. İrşat kitaplarından okuduğum orijinalini bulup sizinle paylaşmak istediğim bir hikâye var. Kıssa, kaderin işleyişindeki adâlet nizamının güzel bir izahıdır: Horasan’ın meşhur valisi Abdullah bin Tahir, muhterem ve mübarek bir idarecidir. Ancak yönetime geçince ister istemez hatalar da yapar, zulüm de işler. Nitekim bir gece mahallede rahatsızlık verip şikâyetlere sebep olan bazı başıboş kimseleri toparlayıp valinin huzuruna çıkarmak üzere önlerine katarak götüren bekçiler, bir ara bir suçlunun sokaklardan birine dalarak kaçtığını görürler. Peşine düşen bekçiler sokakta önlerinde yürüyen masum bir demirciyi, kaçan sendin, diyerek yakalayıp suçlular arasında valinin huzuruna çıkarırlar. Geceleri halkı rahatsız eden bu suçlulara olan kızgınlığı sebebiyle ayırım yapmadan, soruşturma gereği duymadan emir veren Abdullah bin Tahir: Bunların hepsini de atın zindana. Akılları başlarına gelinceye kadar kalsınlar orada! Geceleri halkı rahatsız edip de şikâyetlere sebep olmak neymiş anlasınlar, der. Böylece akşam geç vakte kadar çoluk çocuk rızkı için çalışmaktan yorularak evine dönmekte olan demirci de suçlular arasında zindanı boylamaktan kurtulamaz. Üzerine kapatılan zindan kapısının arkasından kırık gönülle yaptığı bedduası ise şundan ibaret olur: Rabbim, der. Beni evimde uyutmayanları sen de evlerinde uyutma. Sabahlara kadar onlar da uyuyamasınlar yataklarında! O sıralarda evinde yatağına uzanan vali ise, daha gözlerine uyku girer girmez müthiş bir sarsıntı ile uyanır. Hemen fırlar yatağından, bakar ki deprem filan yok. Şükürler olsun rüyaymış, diyerek tekrar uzanır yatağına. Ne var ki yine gözünü kapar kapamaz aynı sarsıntı başlar. Yine fırlayıp sağa sola bakar. Derken sabahlara kadar mazlum demirci zindanda nasıl uyumazsa zalim vali de evindeki yumuşak yatağında öyle uyuyamaz... İnsaflı vali, sabah olunca, “Bunda bir hikmet olabilir, birine bir zulüm mü yaptım acaba?!”, diyerek hapishane müdürünü çağırtıp sorar. Bu gece sabaha kadar uyuyamadım. Bir mazlumun bedduasını mı aldım acaba, der. Müdür Bey kendisinin de işittiği bir mahpusun duasını anlatır. Rabbim beni evimde uyutmayanları sen de evlerinde yumuşak yataklarında uyutma, diye dua eden bir demirci vardı hapishanede. Hemen o demirciyi getirin buraya, der. Vali, huzuruna getirttiği demircinin suçsuzluğunu öğrenince özür dileyerek serbest bırakırken tembihini de şöyle yapar: Başına böyle bir iş gelirse hemen beni ara! Demirci cevabını beklemeden verir: Seni neden arayayım? Bana zulmeden sen değil misin? Ben seni değil, beni senin zulmünden kurtaranı arar, müracaatımı yine O’na yaparım. Zira O (cc), senin evini sabahlara kadar başına yıkacak halde sallamasaydı sen yine beni aramayacak, zulmünü sürdürmekten geri kalmayacaktın. Mazlum demirci çıkıp giderken, insaflı valinin gözyaşlarını tutamadığı görülür.

Zalimin hesabı Allah’ın hesabı ile bir olur mu ters çevirir elbette ilahi hesap galip gelir. Allah mazlumun yanındadır bilirim asla isyan etmeyin sadece unutun dönün arkanızı ki ilahi adalet konuşsun. Tarihte buna benzer o kadar yaşanmış, nefes kesecek akıllara zarar şamarlar var ki sabredin sabredin sabredin. Geçenlerde buna istinaden bir yazı okumuştum kısa satırları kaldı aklımda Zalimin biri bir sıçramış, iki sıçramış, üç sıçramış çevresindekiler demişler ki susacak mıyız? Yanına mı kalsın? Durun demiş büyük zatın biri: kimsenin yaptığı yanına kalmayacak. Daha ağır şekliyle ya ahir zamanda beter olacak ya da ahirette cayır cayır yanacak.

En güzeli de ne biliyor musunuz? Rabbim hiç uzatmıyor. Sadece siz Allah’a sonsuz güvenin. Kulun adaleti şaşıyor rabbimin adaleti şaşmıyor.