Yıllardır bıkmadan usanmadan bu kelamı buraya kondurmak istiyorum! Her yer pembiş pembiş Dünya Kadınlar Gününüz kutlu olsun afişleriyle dolu.

Kampanyalar yapmışlar, tek taş yüzük bilmem kaç TL diye! Hakikaten Dünya Emekçi Kadınlar gününün ne olduğunu biliyor musunuz? Birçok saçma sapan günü sebepli sebepsiz kutluyor, belki de geçmişte yatan kederi bilmiyoruz. Dünya emekçi kadınlar günü, kadının hak arama, benliğini arama mücadelesi ve bir anma günüdür. Neden bugünü kutlarız, kutlar mıyız yoksa anar mıyız, nedir bu 8 Mart? Dünya kadınlar ile daha güzeldir diyenlerdenim. Kadın cinayetlerinin ülkemizde arttığı şu günlerde ve kadına yönelik şiddetin ülkemiz için hiç iyi olmadığı şu zamanlarda Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü hangi duygularla kaleme aldığımı inanın bende bilmiyorum. Gurur mu, yoksa ezilen mi, sevilen mi, itilen mi? Siz karar verin makalemin sonunda.  

Her 2 kadından birinin şiddete maruz kaldığı, çocuk gelinler sayısında üst sıraları kimselere bırakmadığı, kadının hala meta gibi görüldüğü, kadınlara tekrar dünyaya gelseniz yine kadın olmak ister miydiniz sorusuna %54 oranında hayır cevabının verildiği ülkemde biraz da olsa üzerine düşünülmesi gereken gündür 8 MART. Öyle bir noktaya gidiyoruz ki kadına, çoluğa çocuğa tecavüzler, şiddetler, cinayetler neredeyse özendirilecek hale geldi. Hal böyle iken, normal şartlar altında olması gerekenleri bir yana koyup sadece kadınları koruyacak hakların peşine düşmeye başladık. 

Türkiye'de de kadın meselesi bu coğrafyanın tarihi boyunca şekillenmiş ve halen süre gelen bir meseledir. Bu ülkede kadın akla zarar gelir evvela. Zaten bu çelişkiden doğan sorunlar yüzünden kadın sadece kadın olma vasfını kaybetmiştir. Mevzu bahis kadın olmak ise, bir nebze daha meraklı yaklaştığım bu konuda belki biraz daha sivri dilli bir üslupla duygu ve düşüncelerime kısa bir şekilde ses vereceğim. Çünkü biliyorum ki uzadıkça bitmez bu konu, ucu yok bucağı yok.  

Kadın denildiğinde aklımıza ilk gelen imge nedir? Ben bahsedeyim. Adam olmadan önce insan olabilmenin yegâne en temel yapıtaşıdır kadın. Çoğu zaman değil, her zaman her gözün nuru, güya namusu, hayatın can damarıdır. İnsanlığın devamı için, soyun sürdürülebilmesi için olmazsa olmazdır. En büyük dertlerin dertlisi, en büyük mutlulukların ardındaki kahramandır. Hep zarar gören ama susandır kadınım. Çilekeştir. Derde düşendir. Dertdaştır. Bir kenara umarsızca paçavra gibi itilen, canı çıkana kadar dövülüp öldürülendir. Özgecan’dır, Leyla’dır, Eylül’dür, Pınar Gültekin’dir, Fatma Şengül’dür, Şule Çet’tir. Her gün görsel medyada izlediğimiz, duyduğumuz kadın şiddetine kurban giden hem cinsimdir. Allah'ın kadını bir emanet olarak verdiğini unutan adamlara adam olmadıklarını anlatan, sadece sex objesi değil başlı başına baskın karakter olduğu için korkulandır. 

Kadın; babasının, kardeşinin ayakları altındaki paspastır. İhtiraslara kurban giden baş tacıdır. Bazen eşinin zulmünü görmezden gelen eş, bazen de abilerinin elinde, dilinde ahlaksızca kalandır. Erkeğin adının çapkına çıktığı, kadında çapkınsın dediği için adına kahpe koyulandır. Ataerkil toplumun dikte ettirdiği kurallara uymayana namussuz damgası yapıştırılandır. Güçtür, gözü açılmaması gerektiği düşünülendir. Kimine göre başarmamalıdır, kimine göre okutulmamalıdır. Ama kimisine göre de eşi hamile olduğunda bayan doktor baksındır. Kimine göre ayıptır kadın olmak, kimine göre pür neşedir… Sürer gider bu anlam karmaşası uzun lafın kısası çok zor zanaattır kadın olabilmek! Şehit tabutuna sarılmış gözyaşı döken şehit anasıdır. Asla katillere boyun eğmeyen, bebeği sırtında Kurtuluş Savaşına mermi taşıyandır. Benim bu satırları yazıyor olmamın vesilesidir. İnsan olmanın vesilesidir. Havva'dır kadın. Efendimiz Muhammed (SAV) canı Amine'dir. Eş Hatice'dir. İffet abidesi Meryem'dir. Anamdır, karımdır, bacımdır, eşimdir. Kadın? Kadın her 8 Mart'ta adına istatistikler tutulan, kapitalist jenerasyona alet edile 9 Mart'ta da deli bir kurnazlık eşliğinde unutulandır. 

Bu Resmi araştırmaları okuduğumda sahiden kadın olmanın ne kadar zor olduğunu bir kez daha anladım ve sizlerle paylaşıyorum. Resmi araştırmalara bağlı kalarak; yaklaşık 118 ile 250 milyon arasında kadın “kayıp” görünmektedir. Erkek çocuğun kız çocuğa tercih edilmesi yüzünden ya doğar doğmaz öldürülmüşler ya da erkek kardeşleri ve babalarıyla eşit derecede gıda ve tıbbi olanaklara ulaşamamıştırlar. Fuhuşa zorlanan kadın sayısı yılda 700.000 ila 4.000.000 arasındadır. Cinsel kölelik kazancından elde edilen gelir yılda on iki milyar dolardır. Küresel olarak, 15-45 yaş arası kadınlar, kanser, sıtma, trafik kazaları ve savaşlardan daha ziyade, erkek şiddetinin sonucu hayatını kaybetmekte veya sakatlanmaktadır. En az üç kadından biri dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suistimal edilmiştir (tecavüz, kötü davranış). Bunu yapanlar genelde aileden bir üye ya da kadının tanıdığı biridir. Ev içi şiddet, bölge, kültür, etnik köken, eğitim, sınıf ve din ne olursa olsun kadınlara karşı en yaygın şiddet şeklidir. Yani Kutlamaları yaparken bu araştırmaları da göz önünde bulundurun derim! 

Naçizane resmi araştırmalara bağlı kalarak, başlarım kelamıma: Tarih 8 Mart 1857 ye dayanır. New York’ta bir dokuma fabrikası da olanlar olmuştur. Dokuma fabrikasında çalışan sayısı 40 bine yakın emekçi kadın, tam da o gün dünya tarihindeki en büyük emekçi kadın hareketini başlatacaktır. Çalışma saatlerinin uzun olması ve bu saati düşürmek için grev kararı alan kadınlara polis müdahale edecektir. Fabrika yönetiminin de desteğiyle polis, kadın işçilerin birçoğunu fabrikaya kilitleyecek ve çıkan yangında 129 kadının yanarak can vermesine sebep olacaktır. ABD basını sessiz kalacak ve olayların üzeri örtülecektir. Ama bundan sonra kadın hareketleri bitmeyecek, kadın hak aramaya devam edecektir. 8 Mart 1917’de "ekmek ve barış" sloganıyla grev başlatan dokuma işçisi kadınların ve 1857 kayıplarının anısına 8 Mart dünya için tarihi bir gün olacaktır. "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" işte bu sebeple sadece bir kutlama değil, bir anmadır. Fabrikada çalışan, tarlada çalışan, dokuma yapan, özgürlük ve hakları için mücadele eden kadınların günü olacaktır 8 Mart. Türkiye'de ise 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlanmış, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılamamış, 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya devam etmiştir. Kadına lafta itinayla "bayan" denilen, "hanımefendi" denilen ama hiçbir zaman hanımın maalesef efendi olamadığı erkek egemen toplum odaklı zihniyette her defasında susturulup ezilendi benim kadınım. Kadın olmak neresinden tutarsan tut, bu zihniyet de başlı başına bir toplumsal utançtır. 8 Mart dünya emekçi kadınlar günü emekçi kadınlara ithaf edilmiş bir gün, konu nereden nereye geldi demeyin. Bu konu değil bir köşe; ciltlere sığmaz. Yaramız derin, vahim. Üreten kadın, alnının terini döken kadın ana, bacı namus her şeyimiz, var olma sebebimiz, sonuna kadar alnının teriyle emekçidir, 8 Mart hakkıdır. Sıradan bir aşk günü, bilmem ne günü kadar basit, sıradanlaştıracak bir gün değildir. Okuduğum ve not aldığım bu hususla ilgili o kadar güzel hadis-i şerifler vardır ki "Erkek çocuk nimet, kız çocuk ise hasenedir; yüce Allah nimetin hesabını sorar, haseneye ise mükâfat verir. Esasında daha da derine inecek olursam; erkek kadın ayrımını daha en başında biz yapıyoruz. Neyse meşrebime sığmıyor nicesini yazmaya.  

Ülkemde kadın haklarından söz etmek isterim;                 

Türkiye’de geçirilen süreç tarihsel olarak şu şekilde sıralanabilir: 

1841- kadı önünde evlenme hakkı 

1845- köle-cariye satın alma yasağı 

1856- kızlara mirastan hak verilmesi 

1860’lar- kızlar için rüştiye (ortaokul) mektebi, ilköğretimde eşitlik, kız öğretmenokullarının açılması 

1917- islam hukukunda ilk aile düzenlemesi ile evlenme ve boşanmanın kayıt altına alınması 

1926- medeni kanun 

1930 ve 1934- seçme ve seçilme hakkı 

1985- BM kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesi’nin (cedaw) imzalanması 

1990, 1991- kadının statüsü ve sorunları genel müdürlüğü ve kadından sorumlu devlet bakanlığı'nın kurulması 

1998- kadına karşı şiddetle ilgili ilk özel yasa olarak ailenin korunmasına dair kanun (4320) 

2001, 2004, 2010- anayasanın eşitlik (10) ve aile (41) maddelerinde yapıcı yönde değişiklikler 

2002- aile reisliğini kaldırıp eşlere eşit haklar getiren yeni medeni kanun 

2004- TBMM’de töre ve namus cinayetleri, kadına ve çocuğa yönelik şiddet araştırma komisyonu kurulması 

2005- kadın ve çocuklara karşı suçlarda etkili cezalar getiren yeni Türk ceza kanunu 

2009- TBMM’de kadın erkek fırsat eşitliği komisyonu’nun kurulması 

2011 ve 2015 - kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa konseyi Sözleşmesi’nin (İstanbul sözleşmesi) imzalanması ve Türkiye’nin dünyada imzalayan ilk ülke olarak örnek oluşturması; Türkiyeli kadınların mücadelesi sayesinde, sözleşmenin izlenmesi ile ilgili kurul olan grevio’nun başkanlığına 2015 yılında Türkiye’den bir kadının seçilmesi 

2012- ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun (6284) 

2013- devletin ve belediyelerin kadına karşı şiddeti önlemek üzere sığınaklar açmasını sağlamak konusundaki kazanımlara ek olarak tüm illerde en az bir şiddet önleme ve izleme merkezi’nin (şönim) kurulması. 

… 

Son zamanlarda bazı yasa değişikliklerinden bahsediliyor. Kravat indirimi, iyi hal indirimi olmayacak diyorlar buna inanmak istesem de caydırıcılık noktasında ne kadar etkili olur çok şüpheliyim. Umarım bu sene mecliste adam akıllı bir yasa çıkar da her sene daha da çoğalan "kadın" temalı reklamlarla önümüzdeki yıllar da sesimizi duyurmaya çalışmayız. Çünkü bu ülkede sadece bir gün "kadın" olabiliyoruz. O da yarım yamalak! 

BUGÜN 8 MART KADINI BİR GÜNE SIĞDIRMA! 

EMEKÇİ KADINLARIMIZIN HER GÜN KIYMETİ BİLİNSİN. 

EMEKÇİ, ÜRETKEN, SAYGIDEĞER HANIMEFENDİLERİMİZİN HER ZAMAN YANINDA VE DESTEKÇİSİYİM. 

Sevgi ve bin selam ile…

KADINLARI VE ÇOCUKLARI KORUMA VE YAŞATMA DERNEĞİ YÖNETİM KURULU BAŞKANI 

GAZETECİ-YAZAR 

ASLI SARI