Şirketlerin kuruluş amacı kâr etmektir. Bugün 21’nci yüzyılda sadece patronların kâr odaklı çalışmaları, şirketlerin büyümeleri ve kurumsallaşmalarında yeterli olmamaktadır. Tüm yönetim kurulu ile yöneticiler, hedeflerini ve düşüncelerini kârlılık üzerine geliştirmelidir. Asıl soru, üretilen malın ya da hizmetin ne kadar satılacağı değil, üretilen malın ya da hizmetin ulaşmak istediğimiz kârlılığa piyasa koşulları ve rekabet ortamı değerlendirilerek en uygun maliyetlerle ve en uygun fiyattan nasıl satılabileceği olmalıdır. Önemli olan, ne kadar satış yaptığımız değil, yapılan satıştan ne kadar kâr elde ettiğimizdir. Böylece odak noktası değişir; buna bağlı olarak kâr ve verimlilik artar.
Hedefler anlaşılamayacak ve nedensiz hedefler olmamalıdır. Yönetimin ve hatta çalışanların, hedeflerin belirlenmesinde söz hakkı olmalı ve mutlaka kârdan ya da zarardan sorumlu olması gerekir. Böylece kârlılığı arttıracak sinerji, tabana yayılmış olacaktır. En basit tabiriyle, herkes elini taşın altına koyduğunda taş daha rahat kaldırılır ve bundan herkes fayda sağlar. Sene sonu geldiğinde başarılarından dolayı tüm çalışanlar ücret, prim, ödül, alkış gibi faydalar sağlayacaktır. Böylece tabana yayılan sorumluluk, mutluluğun da tabana yayılmasını sağlayacaktır.
Patronlar çalışanların en büyük motivasyon aracıdır. Atatürk’ün bizzat savaş alanında bulunarak Mehmetçiğe güç vermesi, başarının en büyük anahtarlarındandır. Patronun da çalışma alanlarında bulunmasıyla çalışanların daha ciddi ve verimli çalıştığı da ayrıca ispatlanmıştır.
Kârlılığın arttırılmasının bir ayağı da giderleri azaltmaktır. Şirketlerin havada duran, ayakları yere basmayan harcama kalemlerinden kaçınması gerekir. Harcamaları yapmadan önce satış ile kıyaslayıp ölçmek ve oluşan kârı görerek, buna göre harcamaları yapmak en uygun davranış olacaktır.
Ekonomik krizler göstermiştir ki, çok yüksek cirolar yapmış şirket sahiplerinin ve yöneticilerinin, yaptıkları yüksek cirolar nedeniyle egoları yükselmiş, bu da kriz öncesi hatta kriz yaklaştığında bile kâr odaklı çalışmaya ihtiyaç duymadıklarına neden olmuş, felaket de böylelikle büyümüştür. Bu şirketler çok ciddi zararlar etmiş, bir çoğu kapanmıştır. Kriz, getirdiği ek yüklerle birlikte yüksek egoları da alıp götürmüştür.
Önümüzdeki kriz dönemine hazırlık niteliğinde yapılması gereken en büyük çalışma ise tasarruflardır. Tasarruf adı altında yapılan her türlü davranışın sorumluluğu, sadece şirketlerimizin kârlılığını etkilemeyecek; aynı zamanda toplumun ve ülkemizin de refah seviyesini yükseltecektir.