ABD HAZINE BAKANI TIMOTHY GEITHNER, BAŞTA AMERIKA VE DIĞER ÜLKELERIN KÜRESEL KRIZ KRIZ SÜRECINDE YAPTIKLARI MÜDAHALELERLE KÜRESEL EKONOMIYI UÇURUMDAN KURTARDIKLARINI’ SÖYLÜYOR VE EKLIYOR: “UZUN BIR YOL KATETTIK, ANCAK GITMEMIZ GEREKEN DAHA UZUN BIR YOL VAR. (...) KÜRESEL EKONOMILERIN HALA HÜKÜMET DESTEĞINE IHTIYACI VAR. ÜLKELER, GEÇMIŞTEKI EKONOMIK DURGUNLUK DÖNEMLERINDE YAPTIKLARI KLASIK HATALARDAN KAÇINMAK IÇIN, DÜZELME IŞARETLERI NETLEŞINCEYE KADAR, ÖNEMLI MIKTARLARDA EKONOMIYE DESTEK VERMEYI SÜRDÜRMELIDIRLER.”
 Ekim 2008’de zirve yapan küresel mali krizin yıldönümünü yaşadığımız şu dönemde, küresel krizin mimarları, uygulayıcıları, pazarlayıcıları, yarım ağızla da olsa, “Kriz bitti, krizde en kötü geride kaldı. Yavaş da olsa dipten dönüş başladı” diyorlar. Yeni dünya düzeninde ekonomiye yön verenlerin başka türlü konuşmaları mümkün mü? Aksi halde finansal kapitalizmin çarkları durur, sistem kilitlenir. O nedenle, yaşanmakta olan küresel krizin açtığı yaraların kolay kapanmayacağını savunanlar karamsar olmakla suçlanıyorlar. “Ekonomi Kahini” Roubini gibi, “Krizden ancak bir W grafiği ile çıkılabilir, birinci dip yaşanmış olsa bile, bu soluklanma ekonomiyi yeniden büyüme sürecine sokmaya yeterli olmayabilir, bir ikinci dip yaşanması kaçınılmazdır” diyenle şom ağızlılıkla suçlanıyorlar. Finansal piyasalar, “Kriz bitti” söylemlerini aylar öncesinden fiyatladılar ve dünya borsaları, reel ekonomi verileri onaylamamış olsa da, 6 ay boyunca soluksuz yükseldiler. Reel ekonominin yükselişi onaylamamış olmasından dolayı, her tür gelişmeye, hatta söyleme duyarlı olan borsalar, ara sıra küçük çaplı kar realizasyonları ile soluklanmış olmalarına rağmen, yollarına devam ettiler, ediyorlar. ABD’nin tüfe verilerine, işsizlik oranlarına duyarlı olan, bu konuda açıklanan verilere tepki veren İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB), yüzde 70’inin yabancı sermaye kontrolünde olmasından dolayı, Cumhuriyet tarihinin en büyük küçülmesinin (%13) açıklandığı günü yükselişle kapamıştı! KARAMSARLIK KÖTÜ BİR DUYGUDUR Doğru, karamsarlık, sonucu olumsuz yönde etkileyen kötü bir duygudur. Fakat, karamsar olmamak adına gerçekleri görmezden gelmek de, en sevimli söyleyişle, ‘safdillik’ değil midir? Küresel kriz öncesinde, 2007’den bu yana, ekonomi konulu yazılarımızda, “Kriz geliyor” dediğimizde de “karamsar olmak”la suçlanmıştık. Fakat, “mızrak çuvala sığmadı” ve kriz hazretleri küresel çapta yarattığı ekonomik çalkantılarla geldi, gündemin baş köşesine oturuverdi! Yalnızca gelişmekte olan ülkeler değil, gelişmiş ülkeler de bu küresel çaplı krizden çok olumsuz etkilendiler. Liberal ekonominin yılmaz savunucusu ABD’de bile, devlet eliyle şirketler kurtarıldı. ABD Hazine Bakanı Timothy Geithner, başta Amerika ve diğer ülkelerin küresel kriz kriz sürecinde yaptıkları müdahalelerle küresel ekonomiyi uçurumdan kurtardıklarını’ söylüyor ve ekliyor: “Uzun bir yol katettik, ancak gitmemiz gereken daha uzun bir yol var. (...) Küresel ekonomilerin hala hükümet desteğine ihtiyacı var. Ülkeler, geçmişteki ekonomik durgunluk dönemlerinde yaptıkları klasik hatalardan kaçınmak için, düzelme işaretleri netleşinceye kadar, önemli miktarlarda ekonomiye destek vermeyi sürdürmelidirler.” (04.09.’09 gazeteler) Yalnız ABD Hazine Bakanı değil, Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Dominique Strauss-Khan da, “Ekonomiye destek önlemlerinin erken sonlandırılması, toparlanmayı raydan çıkarabilir. Bunun büyüme ve istihdam üzerindki etkisi belirgin olur. Bunedenle, önlem ve desteklerin sonlandırılması, ekonominin toparlandığından emin olunduktan sonra ve işsizliğin azalma trendine girilmesiyle başlamalıdır. Finansal piyasalar ve üretim istikrara kavuşsa bile, sürebilecek yüksek işsizliğin sosyal ve ekonomik maliyetleri açısından kuşku duyuyorum” diyordu. (05.09.’09 gazeteler) Dünya ekonomisini yakından izleyen IMF, OECD, ABD Merkez Bankası (FED), Avrupa Merkez Bankası (ECB) yetkililerinin, küresel kriz konusunda, sözleşmişcesine ortak içerikli uyarılarda bulunmalarını nasıl yorumlamalıyız? Hem ABD Hazine Bakanı’nın, hem de IMF Başkanı’nın uyarılarından anlaşılıyor ki, “Kriz bitti” diyebilmenin bazı koşulları var; küresel finans sistemini ve küresel ekonomiyi krizden çıkaran, dipten döndüren devlet eliyle kurtarma operasyonlarının ve “sıfır faiz, sonuna kadar likidite desteği” nin sürdürülmesi gerekiyor. “Küresel ekonomik krizi sona erdirmek amacıyla alınan önlemleri durdurmaya başlamak için çok erken olduğu” konusunda anlaşan G-20 ülkeleri, Başkan Obama ve pekçok dünya liderinin katılımıyla, 24-25 Eylül’de Pittsburgh’da bir ekonomi zirvesi gerçekleştirecekler. Ekonomileri canlandırmak adına devreye sokulan, otomobil alımlarını teşvik önlemleri gibi, özel tüketimi artıracak yeni enstrümanlar yok. Özel tüketimleri ateşleyecek kredi mekanizmalarında da yeni bir gelişme gözlenmiyor. Para politikalarında, faizler sıfırlandığı için, manevra alanı kalmadı gibi. Merkez bankalarının yapabilecekleri tek şey, tahvil alarak piyasalara para enjekte etmek.. KREDİ MUSLUKLARI ÇALIŞMIYOR Ekim 2008’de zirve yapan finansal kriz sonrasında, finansal kuruluşların birbirlerini nasıl kandırdıkları ortaya çıkmış olduğundan, güven ortamı yok oldu, kredi muslukları çalışmıyor. Ekonomilere canlılık kazandırma adına bir dizi önleme başvuruldu, ama finansal piyasalarda iyileştirici yapısal reformlar gerçekleştirilemediği gibi, finansal piyasalarda güven ortamı da sağlanamadı. 2008 sonrasında batma noktasına gelmiş finansal kuruluşların devlet desteği ile kurtarılması, dev boyutta likidite enjksiyonları, finansal varlıkların borsa değerlerini kanatlandırması dışında bir işe yaramadı. Merkez bankalarının çabalarıyla yürürlüğe konulan faiz indirimleri, piyasalara bol keseden likidite enjekte etmek gibi önlemler, kriz psikolojisi’nin kırılmasında yararlı oldu, finansal varlık fiyatları kriz öncesi seviyelerine doğru epeyce yol aldılar, ama finansal piyasaların iyileştirilmesi, hane halkının güveninin artırılması ve reel kesimin toparlanması açısından beklenen yararı sağladığı söylenemez. Özellikle gelişmiş ülkelerde uygulanan dev boyutlu parasal genişleme ve mali destek programları sayesinde yılın üçüncü çeyreğinden itibaren birçok ülkede yeniden büyümeye geçme olasılığının güçlendiğinin gözlendiğinden söz ediliyor, ama bu desteklerin sürdürülememesi halinde, özellikle gelişmiş ülkelerde hane halkı tüketimini ve yatırımları artırmanın küresel ekonomide gözlenen büyüme eğiliminin sürdürülmesinde yeterli olamayacağı konuşuluyor. Büyümenin olmadığı bir ekonomide işsizlik oranını aşağı çekmenin mümkün olmadığı da bir bilimsel gerçektir. Bu nedenle, gelir artışını ve tüketici talebinin artışını doğrulamayan bir ekonomik büyümenin ne zaman, nasıl başlayacağı konusu henüz netleşmiş değildir.