Çin’de, Wuhan merkezli bir insanlık dramı yaşanmaktadır. İnsanlık, büyük umutlarla girdiği 21. Yüzyıl’da, ölümcül koronavirüs salgını karşısında, Ortaçağ’daki veba salgınına benzer bir çaresizlik yaşamaktadır. 

Çin hükümetinin salgını kaynağında kontrol altına alabilmek için Wuhan’ın bütünüyle yıkmaya kararlı olduğu konuşuluyor. Bütünüyle karantinaya alınan kentlerdeki insanların ruh sağlıklarını kaybettikleri söyleniyor.

Aralık 2019’da, koronavirüsün ilk ortaya çıktığı bölge olarak anılan Orta Çin’in en büyük yerleşim birimi ve ticaret merkezi konumunda olan Wuhan’ın bizim açımızdan önemi nedir?

Ünlü İngiliz şarkiyatçısı, Türk lehçeleri hakkında sözlük yazan Sir Gerard Clauson (1891-1974), Wuhuanların Türkçe konuştuklarını ve Oğuzların erken dönem doğu kolu olduklarını saptamıştır. Bu tarihi gerçek koronavirüs ile birlikte dikkate alındığında, karşımıza Doğu Türkistan sorununun yeni bir boyutu çıkmaktadır. Çin’in yılladır uyguladığı soykırıma yönelik baskı politikalarına direnmeye çalışan Uygur Türkleri, şimdi de ölümcül bir virüs salgını karşısında yaşam savaşı vermektedirler. 

Ölümcül bir virüs olan koronavirüs hızla yayılıyor, hayatını kaybedenlerin sayısı hızla artıyor. Koronavirüs, ilk olarak Çin'in Hubei eyaletinde yer alan 10 milyon nüfuslu Wuhan’da görüldü. 

Yangtze Nehri'nin üzerinde ve Şanghay ile aynı enlem üzerinde yer alıyor. Çok eski bir yerleşim yeri olan Wuhan, 1920 yılında Hanyang, Wuchang ve Hankou kentlerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş bir üretim ve ticaret merkezi.  

Koronavirüs salgınıyla gündeme gelen Wuhan ve çevresindeki 8 kentte yaşamakta olan 50 milyon insan bugün dünyadan soyutlanmış, bütünüyle karantina altına alınmış durumda. 

Çin’in büyük bir güç gösterisi olarak 10 gün içinde, yalnızca bu salgın ile mücadele amacıyla kurduğu hastanede neler yaşandığını kimseler bilmiyor. Görevliler tarafından, soyutlanan kentlerin çeşitli bölgelerinden yakalanıp getirilen hastaların kısa sürede “öldüklerine” ve yakıldıklarına ilişkin kan donduran haberler geliyor. 

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, salgın karşısındaki çaresizliklerini şöyle dile getiriyor: “Virüs hızla yayılıyor ve ülke ciddi bir durumla karşı karşıya.”

Wuhan ve çevresindeki kenlerde halk, evlerine hapsedilmiş durumda. Kimsenin sokağa çıkmasına izin verilmiyor. Her evden bir kişi, o da belirlenen saatlerde özel kıyafetler giyerek ve maske takarak dışarı çıkıyor, ev halkının ihtiyaçlarını aldıktan sonra süratle geri dönüyor. 

Wuhan hayalet kent görünümünde. Yiyecek ve içecek ihtiyacını karşılayabilmek için her evden bir kişinin çıkmasına izin veriliyor. Özel kıyafetler giydirilmiş silahlı askerlerin zorla girdikleri evlerden yaka paça sürükleyip götürdükleri insanlardan bir daha haber alınamıyor.

WUHAN’DA İNSANLIK DRAMI YAŞANIYOR

Çin’de, Wuhan merkezli bir insanlık dramı yaşanmaktadır. İnsanlık, büyük umutlarla girdiği 21. Yüzyıl’da, ölümcül koronavirüs salgını karşısında, Ortaçağ’daki veba salgınına benzer bir çaresizlik yaşamaktadır.

Çin ordusunun kuşatması altındaki Wuhan ve çevresindeki kentlerde 50 milyon insan, ölüm korkusu altında Cehennem hayatı yaşamaktalar. Askere vur emri verildiği için, evlerinden dışarı çıkamayan insanlar iki ölüm korkusu arasına sıkışmış durumdalar. 

Çin hükümetinin salgını kaynağında kontrol altına alabilmek için Wuhan’ın bütünüyle yıkmaya kararlı olduğu konuşuluyor. Bütünüyle karantinaya alınan kentlerdeki insanların ruh sağlıklarını kaybettikleri söyleniyor. 

Çin’in Wuhan bölgesinde, Aralık 2019’da, Huanan Deniz Ürünleri Pazarı’nda çalışan veya ticaret yapan kişilerde ortaya çıkan ve başlangıçta tanımlanamadığı için “gizemli hastalık” olarak anılan yeni tip koronavirüs, bugüne kadar çoğu Asya’da olmak üzere 10’dan fazla ülkede görüldü. 

Fransa’da bir kişinin koronavirüs nedeniyle hayatını kaybettiğinin açıklanmasından sonra Avrupa’da, “Ortaçağdaki veba salgını hortlar mı?” korkusu başladı.  

   

WUHAN BİZİM İÇİN NEDEN ÖNEMLİ?

İnsandan insana solunum yoluyla bulaşabilen koronavürüs, Çin’de, korkutucu bir hızla yayılıyor. Ölenlerin ve enfekte olanların gerçek sayısını saptamak artık mümkün değil. Çin’de, Wuhan bölgesi ve çevresindeki 8 yerleşim birimini kapsayan bölgede 50 milyon kişi karantina altında tutuluyor. Bu koşullar altında, bu kadar insana, düzenli olarak beslenme ve sağlık hizmeti sağlamak giderek güçleşmektedir. 

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping bir çaresizliklerini şöyle dillendirmekte: “Virüs hızla yayılıyor ve ülke ciddi bir durumla karşı karşıya.”

Aralık 2019’da, koronavirüsün ilk ortaya çıktığı bölge olarak anılan Orta Çin’in en büyük yerleşim birimi ve ticaret merkezi konumunda olan Wuhan’ın bizim açımızdan önemi nedir?

Ünlü İngiliz şarkiyatçısı, Türk lehçeleri hakkında sözlük yazan Sir Gerard Clauson (1891-1974), Wuhuanların Türkçe konuştuklarını ve Oğuzların erken dönem doğu kolu olduklarını saptamıştır. 

Atayurttaki Yenisey akarsuyunun eski adının Toba olduğu ve Toba akarsuyu çevresindeki Türk yerleşimcilere Toba (Tuva, Tıva) deniliyor.  

Güney Sibirya’daki Türk toplulukları içerisindeki "Tuo-ba" (拓跋) veya "Tuo-ba Shi" (拓跋氏) diye bilinen kut almış Türk kağan hanedanının Çin'e egemen olduğu dönemde, Çin'e Tabgaç denilmekteydi. Tuo-ba Türkleri içinde Hun, Dingling, Kırgız, Jujuan, Wuhuan ve doğu Siyanpileri gibi 31 topluluk bulunuyordu. Tuo-ba’lar (拓跋) Kuzey Wei Hanedanlığı’nı (M. Ö. 386 – 534)  kurduklarında Çin’i, 150 yıl boyunca egemenlikleri altında tutmuşlardı. 

Bu tarihi gerçek koronavirüs salgınıyla birlikte dikkate alındığında, karşımıza Doğu Türkistan sorununun yeni bir boyutu çıkmaktadır. Çin’in yılladır uyguladığı soykırıma yönelik baskı politikalarına direnmeye çalışan Uygur Türkleri, şimdi de ölümcül bir virüs salgını karşısında yaşam savaşı vermektedirler.

Koronavirüsün özellikle Asya genleri taşıyanlarda etkili olması virüsün biyolojik savaş silahı olarak laboratuarlarda özel olarak formüle edildiği iddialarını güçlendirmektedir. Bu konudaki kuşkuları ilk olarak, SARS virüsü salgınının başladığı 2003’te, Virolog Dr. Alan Cantwell, Pub Med dergisinde yayınladığı makalesinde dile getirmiş ve laboratuarlarda programlandığını savunmuştu: “Kedilerde görülen koronavirüsü baz alan bilim insanları, SARS’ı, laboratuarlarda üretmiştir.” 

Belirli sağlık sorunları oluşturabilecek özel yazılımlı virüs üretmek mümkü ve b çalışmalar ABD’de patentlenebiliyor. Mesela, çocuklarda zeka geriliğine yol açabilen Zika virüsünün patenti, Rockefeller Vakfı tarafından 1947’de alınmış. 

Çin yönetimi, Cantwell’in bu uyarısı üzerine Harvard Üniversitesi’nin gen haritası çıkarmak gerekçesi ile sürdürdüğü kan örnekleri toplama çalışmalarını durdurmuştu.

Şimdilerde, koronavirüsün laboratuarlarda üretildiğinden kimsenin kuşkusu yok gibi. Yanıtı merak edilen soru şu: Koronavirüs, Çin’in Yeni İpekyolu projesini durdurmak için ABD tarafından bir kimyasal silah olarak mı, yoksa Çin’in, Doğu Türkistan’daki Uygurlara karşı uyguladığı soykırıma yönelik baskı politikasının bir aracı olarak mı kullanılıyor?