Gündem dediğin, şöyle olmamalı… 

Bir kişi bir şey söyleyecek. Medya sadece onu konuşacak. 

Hayatlarımız ne kadar da siyasi kaldı... Konular sınırlı… Ve öyle geliştiren cinsten de değil, aksine ayrışma çok görülebiliyor…

Bu kısır döngü içinde genel kabul görmüş konular; Dolar, Trump, kumpas, fetö, aldanmak, dış güç (bazen mihrak olarakta karşımıza çıkabiliyor), faiz (bir ara lobisi de favoriydi), manipülasyon, enflasyon, köprü, yol, çılgın proje (boğaza yakın yeni bir boğaz) inşaatı, inşaat, inşaat, inşaat, hatta tekrar inşaat…

Sanki bir dairenin içindeyiz, dönüp-dönüp duruyoruz… Deney faresi gibi… Seyretmesi bile yorucu ve sıkıcı… 

Daireler çiziyoruz. Durumları idare ediyoruz... 

Ama ileriye yönlenemiyoruz, yönetilmeye ihtiyaç duyuyoruz…

Bugün “gelişmiş ülkeler” olarak adlandırdığımız ülkeler de; Yani hani şu sürekli borç istediğimiz, para alabilmek için önümüze sunulan kriterlere “Eyvallah” dediğimiz ülkeler de… TV programlarında bambaşka şeyler tartışılıyor…

Mesela “Çılgın proje, çılgın proje” diyoruz, ama bu proje dediğimiz, Adem peygamberden bugüne kadar yapılagelmiş, bildiğimiz inşaat projesi... Evet proje ama çılgınca değil… Tek fark, makinalar büyüdüğü için kazılacak alan, hızlı ve büyük kazılabilinecek.

Çılgın proje dediğin; adına lâyık olacak…

Mesela Asteroit madenciliği gibi olacak… 

Sıfır ithalat ile tam donanımlı keşif uzay araçları yapılacak… Yerli malı helikopter deyipte “rolls royce” motor kullanılmayacak mesela… Yerli olacak… Bununla uzaya çıkılacak, Asteroit’lere konulacak, şöyle koca bir parçanın üzerine güzelce yerleşilecek. Sonra da üzerindeki altın, bakır, kurşun, gümüş ne varsa toplanacak… Fayda’ya dönüştürelecek…

Ya da süper bilgisayarlar gibi olacak… 

Ülke baştan aşağıya yerli süper bilgisayarlar ile donatılacak… Öyle ironi olsun diye adı “süper” değil… Süper olduğu için süper bilgisayar olacak!.. 

Bu süper bilgisayarları 2012 sonrasında sıkça duymaya başladık. Bunlar, çok yoğun veriler ile baş edebiliyor. Kentilyon byte’lık verileri anlamlı bir sonuca vardırabiliyor. Paralel hesaplamalar yaparak karmaşık problemleri, binlerce bilgisayarın gücünü aynı anda kullanarak çözebiliyor. Daha fazla çılgın projelerin çıkabilmesine imkân veriyor…

Ya da James Webb uzay teleskobu gibi olacak… 

Yerli ve dev mercekli teleskobumuzu şöyle güzelce yörüngeye oturtacağız mesela... 

James Webb teleskobu; 2021 yılında fırlatılacak. Yaklaşık maliyeti 9,7 milyar dolar… Berylliumdan yapıldı. Bu sayede ısıyı, elektriği en sağlıklı şekilde iletebilmekte ve zararlı magnetik alan oluşturmamakta… 

Mevcut teleskop ile 570 km taranıp, fotoğraflanabilirken… James Webb kızılötesi gözleri, güneş gölgeliği, bal peteği aynaları ile 1,5 milyon km uzağı tarayabilecek… 

Uzay’ın derinliklerinde, olabilecek hayatları ya da yaşanmamış ama yaşanabilir gezegenleri arayacak. Su, oksijen arayacak. 

Şimdiden çok belli ki ondan gelecek veriler çığır açacak… 

Ve belki de insanoğlu çok ama çok yakında “Uzaylı” olacak…

İşte bu tam bir çılgın proje… Ve tekrar ediyorum, maliyeti 9,7 milyar dolar… 

Bizim çılgın kanal inşaatı projemizin, açıklanan maliyeti 65 milyar dolar…

Ve bu parayı James Webb’in ülkesinden borç alacağız. Geçmiş tecrübeler ile muhtemelen burayı aynı ülkeye “yap, işlet, devret” ile en az 50 yıllığına ihale edeceğiz. 

Bu süre zarfında, bizden elde ettiği kanal ve kanal üzerindeki 7 adet köprü kazancı, ayrıca verdiği paranın faiz getirisi ile, teleskobun parasını da bizden alacak... Bizim ve bizim gibi “Gelişmekte olan” diye adlandırılan ülkelerin hazinesinden çıkan para ile uzayda 1,5 milyon km alanı tarayacak ve bulduklarına bir güzel sahiplenecek... 

Ardından ve haliyle çok ama çok güçlenecek... 

Sonra da Dünya’ya dönecek, gelişmekte olan ülkelerin, gelişimini tamamlamasına izin verecek…

Vermeyecek tabi ki!.. Tarihte her güçlenenin yapmaya çalıştığı gibi… Kendi ırkını, üstün ırk görecek… Kendi ırkını yayacak…

İnsanoğlu, Dünya’yı hızla tüketirken, Dünya son 30 yılda ortalama 1 derece daha ısınmışken, ayrıca 10 yıl içerisinde 0,5 derece daha ısınacağı öngörülürken, Dünya’nın kendini korumaya alması yakınlaşmışken… 

Allah’ın rahmetini üzerine alabilenler, kendi kıyametlerini yaşamamak için, Allah’ın gösterdiği yolda ilerleyeceklerdir. 

Neydi Kuran’ı Kerim’de ve hadislerde defalarca anlatılan!.. 

Sadece Dünya’da yaşama kararı alırsa İnsan… Dünya’nı tüketme, karartma, kıyametini getirme… Evet Dünya’da doğdun ama gidebilirsen Evren’de senin… 

Allah’ın rahmetini doğru anlarsan… Sevgi, şefkat, merhamet, ilim, irfanın rahmetin ta kendisi olduğunu anlarsan… İlerlemenin, okumanın, gelişmenin rahmet olduğunu bilirsen… Korkma, cennet senin…

İşte bu sebeple Ahmed Yesevî, Taptuk Emre, Hacı Bektaşı Veli, Yunus Emre ve niceleri söylemlerinde ilim, irfandan sıklıkla bahsettiler. Bununla da yetinmediler, öğrencilerinin kimine astroloji okuttular, kimine doktor, kimine matematik, kimine fizik… 

Yani Kuran-ı Kerimi anlamayı öğrettiler…