Hezâr gıbta o devr-i kadîm efendisine 

Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine 

İBNÜLEMİN MAHMUD KEMAL İNAL VE ESERLERİ - 5

<><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

Şâirliği

Edebiyat ve yazı dünyâsına girişi, devrinin gençlerinin çoğu gibi şiir yolu ile olan İbnülemin Mahmud Kemal İnal, erken yaşta Mehmed Âkif Ersoy’la birlikte ilk nazım denemelerine başlamış bulunuyordu. On iki-on üç yaşlarına geldiğinde ifâde ve teknikçe epey gelişmiş olmakla beraber şiiri Mehmed Âkif gibi kendisi için tek saha olarak almadı. Şekil ve muhtevaca zamanının yenilik modalarına iltifat etmeyip eski şiirin izinde yürüyerek çoğu gazel tarzında olan manzumeler meydana getirdi. Hersekli Ârif Hikmet gibi üstatları örnek tuttu, o vaktin ünlülerinin şiirlerine nazîreler söylemekten hoşlandı. Zaman zaman ‘Nâlânî’ mahlasını kullandı. Şiirlerinde tema dâima aşk idi. Yılların akışı içinde kaleme aldığı manzumeler hacimlice bir şiir mecmuasını dolduracak miktara ulaşmakla birlikte bunlara fazla değer vermedi. Bununla beraber ilmî çalışma ve araştırmalarının iyiden iyiye öne çıktığı zamanlarda da şiiri büsbütün bırakmadı. Sonraları mizacının sevkiyle şiirde çok defa latîfe ve mizah vâdisine yöneldi. Ayrıca târihî ve biyografik eserlerinde, fikrî yazılarında, konu arasına kendi kaleminden çıkma manzum parçalarla müdâhaleler yapmaktan da hoşlanıyordu. Daha Millî Edebiyat akımı hız kazanmadan önce hece veznine ilgi gösteren İbnülemin’in bu vezinle yazdığı manzumeler de az değildir.

Manzumeleri arasında duygu ve dinî heyecan bakımından na‘tlarının en başta söylenmesi gerekir. 

Şiirin bütün inceliklerini bilen bu muhteşem tetkik ve tenkit âbidesi, kendisinin şâirliği ile ilgili menfî hükmünde de büsbütün haksız değil... Ahmet Hamdi Tanpınar için de aynı hüküm verilebilir: Şiirin sırlarını bilen ender tenkit ve tetkik âlimlerindendi, buna mukabil, şâirliği çizginin hemen üstünde idi. Yarının edebiyat tarihçisi O’nun şiirine bir cümle yer verirken, bir olayı hikâye  edişindeki ifâde gücü söz konusu olduğunda uzunca bir bölüm ayıracaktır. Edebiyat Târihi ile makaleleri ise aşılması zor metinlerdir.

Fikrî yazılarında ayrıca ifâdesini bulduğu üzere Hz. Muhammed’e karşı derin bir sevgi duyan İbnülemin’in na‘tlarının büyük bir kısmı Hüseyin Sadettin Kaynak, Hüseyin Kâzım Uz ve Hâfız İsmail Nisfet gibi zamanın ileri gelen mûsikîşinasları tarafından bestelendi. Yakın arkadaşı Hüseyin Vassaf’ın Süleyman Çelebi’nin ‘Vesîletü’n-necât’ına yazdığı takriz ve bunun içindeki manzum parça, O’nun Hz. Peygamber’e olan duygularının en kuvvetli olduğu kadar en güzel ifâdesini verir. Bunlardan başka bestelenmiş ilâhileri ve diğer bazı manzumeleri de vardır. Dağınık olan şiirlerinden elinde kalabilenleri ‘Mevzun Sözler’ adıyla bir araya getirdiyse de bastıramadı. Şâir Tâhir Selâm’ın (v. 1844) bir gazelinin görebildikleri iki beytine şâir arkadaşlarıyla beraber söyledikleri on dokuz nazîreyi ‘Gülzâr-ı Nezâir’ adı altında topladı İbnülemin’in tasavvufî bir kıtasına Feyzü’l-Kemâl ve bir na‘tına da ‘Mir’âtü’l-Kemâl’ adıyla Hüseyin Vassaf tarafından etraflı birer şerh yazılmıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nın yaşandığı günlerde bir cuma sabahı konağının, Fransız askerleri tarafından işgal edilmesi üzerine İbnülemin’in kaleme aldığı dörtlük O’nun güçlü bir şâir olduğunun göstergesidir: 

Dârımızdan dûr edüb berbâd ü tarâc ettiler

Hazret-i Âdem gibi cennetten ihrac ettiler

Zevk bahşâ beyt-i Firdevsî’de eylerken karar

Bir temelsiz külbe-i ahzâne muhtâc ettiler

Şiirlerinden Örnekler

Râm edilmez bir güzelsin vuslatın hulyâ gibi

Her nigâh-ı iltifâtın tatlı bir rüyâ gibi

Bir mücessem neşvesin keyfiyyetin sahbâ gibi

Yok mudur bir niyyetin üftâdeni ihya gibi

Açıklama:

Ele geçirilmez bir güzelsin, seninle beraber olmak hülya gibi

Her iltifatlı bakışın tatlı bir rüyâ gibi

Neşenin madde hâline gelmiş bir şeklisin, vasfın ise şarap gibi.

Sana düşkün olana hayat vermek gibi bir niyetin yok mudur?

Gazel

Hitâb-ı lutfunu yârin itâba benzetirim

Safâ-yı âlem-i aşkı azâba benzetirim

Görünce rûyini zîr-i nikabda o mehin

Sehâb içinde kalan mâhitâba benzetirim

O nûr-ı çeşm-i mahabbet tebessüm ettikçe

Tulûa mâil olan âfitâba benzetirim

Geçer neşâtı gönülde hazîn yâdı kalır

Zamân-ı vuslatı fasl-ı şebâba benzetirim

Zuhûr edince peyinde hafâ da zâhir olur

Vücûd-ı zâili ayni habâba benzetirim

Ne güllerinde vefa var ne gülşeninde safâ

Cihânı lâne-i bûm u gurâba benzetirim

Nasibi ehl-i kemâli bahâr-ı âlemden 

Nasib-i bülbül-i mihnet-nisâba benzetirim

Gazel’in Açıklaması:

Sevgilinin lütfeden hitabını azarlamaya benzetirim.

Aşk âleminin zevkini azâba benzetirim.

O ay yüzlü güzelin yüzünü, örtü altında görünce

Bulutlar içindeki aya benzetirim.

O sevgi gözünün nûru gülümsedikçe,

Ddoğmaya yakın güneşe benzetirim.

Sevgiliyle beraber olma zamanının sevinci geçer,

Üzüntülü bir hâtırası kalır, onu gençlik çağına benzetirim.

O ortaya çıkınca, arkasından gizlilik de görünür,

Yok olan varlığı su damlalarına benzetirim.

Dünyânın ne güllerinde vefa var, ne de gül bahçesinde zevk var.

Dünyâyı baykuş ve karga yuvasına benzetirim.

Olgun kişilerin bu dünyanın baharından nasibini,

Kısmeti ıztırab olan bülbülün nasibine benzetirim.

Mahmud Kemal İnal, şiiri hiciv sâhasında kullanmakta çok mâhirdi.

Öyle zenginmiş ki fikri benzemez

En büyük milyarderin sâmânına

Böyle şâir gelmemiş dünyâya hiç

Şiir ü şâ’rı benzemez akrânma

Şi ‘rinin uymaz hesâbı parmağa 

Bâhusus gelmez aruz evzânına

Öyle hayranmış ki şi’r ü nesrine

Ehli irfan turp sıkar iz’ânına

Veçhi benzer şi’rine canlar yakar

Şi’ri benzer vech-i nâ râhşânına

Baksa mir’ata olurmuş bî şuur

Kendi âşık kendi hüsnü ânına

Postu sermiş çıkmamış meyhâneden

Yan verip pîr-i mugan yârânına

Öyle mihnetkeş imiş ki bî misâl

Düşman ağlar derd-i bî pâyânına

Şişe şişe nûş edüp boş durmamış

Akıbet girmiş zavallı kânına

Kendine her veçhile hemdem bilüp

Bekri Mistik almış ânı yânına

Yazdılar târihi lâfzi serhoşân

İçti içti s... Orhan cânına.

Çok sık tekrarlanan ziyaretlerinden rahatsız olduğu şahsa yazdığı hiciv şiiri:

Bir takım lâf ile teşviş-i huzur 

Etme ey şâir-i bî şi’r ü şuûr

Her dakika bana gelmekten ise

Yılda bir kendine gelsen ne olur?

Köpeğe Mersiye:

Mürd olunca eyledi herkes keder,

Çünki nâdir bir köpekti Mösyö Pit

Farkı yoktu bâzı insandan ânın

Rûyine baksa demezdi kimse it

Bir mücessem kibr idi pür debdebe

Kuyruğunda var idi sırma şerit

Âleme gelseydi vaktinde eğer

Arman’ı sevmezdi Gotye Margirit

Na’t -1

Ey ruh müşahhas ki bütün canlara cansın

Ağyare nihansın dili yarâne iyansın

Bayındır eden güllere İrası revayih

Rayinle de mihrü mehe envar feşansın

Her zerre senin lem’ai vechinle celidir

Zahirde fekat mühri hafiyüllemansın

Hüsni ezeli, âşıkı hüzni ezelindir

Bir öyle cemilsin ki cemallerde nihansın

Aşkındır eden sureti hestiyi nümayan

Aşkınla ki ayinei imkânü mekânsın

Keşf eyle nikabı ruhuni sırrını göster

Görsün ki cihan ruhi lâtifüseryansın 

Dünyada yere düşmedi sayen fekat ey nur

Ukbada rüusı beşere saye resansın

Ey nahbei mahlûkı ahad, gelmedi mislin

Vallahi ve billâhi vahidi dü cihansın

Ümidi kerem etmededir salihü talih

Sen kânı kerem, melcei âfet zedegânsın

Atfı nazar et haline biçare Kemalin

Biçarelere lûtfile daim nigeransın.

Na’t 2

Öyle ekmel halk olunmuşsun ki ey mihri hüdâ

Hâlik-ı âzam, senin halkında etmiş itinâ

Ferd yaratmış, ferd bırakmış tâbe mahşer zâtını 

Suretü siretde mislin halk olunmaz bir daha

Etse mirata tekabül hak nüma vechin senin

Misli mevhumun olur belki o yüzden runümâ

Lemai hüsnün bütün dünyayı Şeyda eylemiş

Zerre zerre incizab eyler bütün dünya sana

Her güzel senden eder ahzi füyuzı hüsnü an

Afitabı hüsnü ansın matlaın vechi hüdâ

Öyle bir hüsni müşehassın ki seyr etse seni

Hüsni mutlak, şübhesiz tekbire eyler ihtidâ

Hangi cânândır o kim aşkiyle olsun sine çak

Alkı Âdemden beri uşşakı vahdet âşinâ

Sad hezarân kere mahv olsa vücudi ehli aşk

Aşkı canbahşin gönülde ruh gibi bulmaz fenâ

Can fidayı aşkınız, aşkınla bulduk biz hayat

Âşık olmuşdur şehidi aşkına çünki beka

Öyle ümmisin ki ilmin etdi ihyayi ulûm

Müftekirdir tâ ezelden âlemi irfan sana

Öyle ümmisin ki tâlim eyleyen hakdır seni 

Bildiren mahlûka sensin halikı eyhak nüma

Hangi dâhidir o kim nurundan olmaz müstefiz

Müstefizi nurun olmakdır hakikatde dehâ

Isrı pekinden eder mi ehli biniş inhiraf

Devleti sermed, senin irsinde etdi incilâ

Akli Kâmil, tabiî hükmi cehlindir senin

Mevlâ aklı selim yektedı ya satıfî

Rahmeti uzmayı haksin cümle mevcudate sen

Sabitü seyyare nurındır eden neşri ziya

İsmini ismi İlâhiyle beraber zikr eder

Çar aktarı cihanda her nefes ehli nüha

Ey veliyi nimeti âlem, senin sâyendedir

Bunca küfranla beraber nimeti bi intiha

Ya Resûlullah senin şevkinle oldı cezbe nak

Zerrei hâki derin Mahmud kemâli bi nevâ.

Gül yüzlü güzelim

Düşdüm senin aşkın ile dağlara

Bak bir kere sinemdeki dağlara

Gönlüm hazin, fikrim ise perişan

Hasretinle oldu halim pek yeman

Bahar geldi, buldu âlem bin safa

Bülbül ile ben ağlarım daima

Behar zevki yerde göğde uyandır

Sensiz behar benim içün hazandır

Yaklaşırdın diken olsam yanıma

Benden kaçar, kasd edersin canıma

Seni seven firkatinle âh eder

Her dakika dost ağlar, düşmen güler

Yok mu rahmin derdin ile ağlara

Nerde kaldın a gül yüzlü güzelim

Gece gündüz eyliyorum ben figan

Nerde kaldın a gül yüzlü güzelim

Güller güler, culer akar her yana

Nerde kaldın a gül yüzlü güzelim

Güller gibi açılacak zemandır

Nerde kaldın a gül yüzlü güzelim

Bülbül oldum girdin benim kanıma

Nerde kaldın a gül yüzlü güzelim

Sevmeyenler gül yüzünü seyr eyler

Nerde kaldın a gül yüzlü güzelim.

Lâtifeâmiz bir manzumenin ilk beyitleri

Mandıra çiftliğinin manzarai mergubi

Getirir hatırı naşadımıza mahbubi

Öyle bir manzara kim cenneti tanzir eyler

Tabişi zevku safa gözleri tenvir eyler

Gülşeninde görünür feyzi rebiî her dem

Hiç tasavvur edemez anda hazanı âdem

Didei âşıkı şeyda gibi culer çağlar

Bezmi vuslatda sanırsın ki gönüller ağlar

Gülleri, dilberi gül ruh gibi can bahşadır

Bülbüli, bülbüli cennet gibi zevk efzâdır.

Her tarafdan geliyor gûşe sadayı şadi

Her sada olmadadır cuşü huruşe badi

Böyle bir çiftliğe mâlik olanın unvanı

Olsa lâyık mı değil mülki safa sultanı

Beyitler

Cilve zari vechi kudret sanma yalnız turdır

Didei hak bine her bir zerre turı nurdır.

Çeşmi jenk alûdeye etmez tecelli bir zeman

Nuri paki aşk ancak didei bina arar.

Gözü dünya görür seni görenin

Nuri çeşmi mehabbet olmuşsun.

Şu gülistanı gam alûde misâli günce

Hande ber Leb geliriz, âh perişan gideriz. 

Muktezayı fitrata ekmekde cümle ittiba

İsmi zâhir, herkese bir neş’e izhar eyledi.

Ağyâr değil, yâr ediyor derdini efzun

Güldür seni güldürmiyen ey bülbüli nalân

İzdihamından şuam etme şekva ey melek

Bir İlâhî nursun pervanen olmuş âfitab.

Bahşi hayret ediyor doğrusu ehli hirede

Kredi sahibidir bankada şimdi kırede.

Vermesün adaya fürsat rüzgâr

Âdemi bir sözle eyler tarümar.

Yayımlanmamış bir şiiri:

Bayezıd Kütüphânei Müdür-i Umûmîsi İsmâil Efendi vefatına tarih:

Kırk sene talim’i cilm’u marifet

Etti İsmail Efendi millete

Sâhib’i hulk’i hasen bir zât idi

Lâyık olmuştu bihakkin hürmete

Müşkilâtı hallederdi rıfk ile

Talibi teşvik ederdi gayrete

Nazikâne hâl’ü kali bi riya

Herkesi mecbur ederdi rağbete

Hubb’i hirre cilleti bi çâreyi

Gark ederdi her dakika zahmete

Hirreler uğrunda sarfı nakd’i cân

Eyledikçe vakf olurduk hayrete

Vardı seksenden ziyade hirresi

Hasr’ı evkat eylemişti hizmete

Birbirinden her kedi bedter idi

Seyredenler duş olurdu nefrete

Gözlerinden ekseri mahrum idi

Nail olmazdı zavallı vuslata

Bazısı şiddetle olmuştu uyuz

Uğramıştı her biri bir illete

Nail olmazdı zavallı vuslata

Bazısı şiddetle olmuştu uyuz

Uğramıştı her biri bir illete

Çünki her gün etle sütle beslenûp

Sevk olunmuştu muhalif âdete

Sütlü aşla ballı kaymak pirzola

Onları etmişti hasret sıhhate

Dostlarından bir kaçile kendi de

Mübtela olmuş idi ol âfete

İrtihaliyle bütün ahbâbını

Doğrusu uğrattı derd’i zecrete

Geldi yüz hirre dedi tarihini

Gitti İsmail efendi cennete.