KIBRIS: Doğu Akdeniz’in Kuzeydoğu köşesinde bulunan Kıbrıs Adası, Türkiye kıyılarından 70 km. kadar açıktadır. 9251 km2 yüzölçümüne sahiptir. Kuzey sahillerinden Batı Toros Dağları’nın rahatlıkla görülebileceği kadar Anadolu yarımadasına yakın bulunan Kıbrıs Adası, jeolojik yapı bakımından Anadolu’ya bağlıdır. Antalya ve Mersin körfezleri arasında yer alan Taşeli çıkıntısının hemen güneyinde onun adetâ denizin ortasından çıkmış bir parçası gibidir, şehâdet parmağı İskenderun Körfezi’ni gösteren bir eli andırır. Demem o dur ki, Kıbrıs Adası coğrafi ve jeolojik olarak Anadolu Yarımadası’nın bir parçasıdır. Mersin, Antalya kadar bir Anadolu toprağıdır.
Kıbrıs coğrafi mevkii, askerî ve ticârî ehemmiyeti dolaysiyle asırlarca Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında mücadele sahası oldu. İslâm’ın üçüncü halifesi Haz.Osman radiya’llâhu anh zamanında Suriye Valisi Mûaviye Bin Ebû Süfyân (R.A) yıllardan beridir, Bizans’a karşı Anadolu’da karadan icra edilen savaşların yanı sıra denizden de hücumâ geçmenin kaçınılmaz olduğunu görerek, Kıbrıs Adası’na bir donanma gönderilmesi hususunda Halife Haz.Osman’ı ikna etti. (Hicrî 27, Milâdî 648) Halife Haz.Osman, sahillerin askerle takviye edilmesi ve hiç kimsenin sefere zorlanmayıp yalnız gönüllülerin alınması şartıyla Kıbrıs’a bir harekât düzenlenmesine izin verdi.
Haz.Muaviye’nin (Hicrî 28, Milâdî 648-649) yılında Kıbrıs üzerine tertip ettiği sefere ashab’tan pek çok gönüllünün yanında Ubâde bin Sâmit ile Hanımı Ümmü Harâm da katıldı.
Muaviye Mısır Valisi Abdullah bir Sa’d bin Ebû Serh’i de bu sefere da’vet etti. İslâm Ordusu, Milâdî 649’da, ilkbahar aylarında 1700 gemiyle Akkâ’dan denize açıldı. Haz.Muaviye filonun idaresini Abdullah bin Sa’d bin Ebû Serh ile Abdullah bin Kays’a verdi. Müslümanlar Kıbrıs’ın merkezi Konstantia önünde karaya çıkarak şehri tamamen kuşattılar, karaya çıkıldığı sırada Peygamber’imizin süt teyzesi Ümmü Harâm bindiği hayvandan düşüp, orada şehid düştü ve burada defnedildi. Peygamber’imiz Haz.Muhammed’in süt teyzesi Ümmü Harâm’ın türbesi günümüzde, Hala Sultan Tekkesi adıyla Kıbrıs’ın güneyinde Larnaka’da ziyarete açık tutulmaktadır.
Kuşatma sonucu Kıbrıs barış yoluyla ele geçirildi, 7200 altın vergi ödenmesi ve Müslümanlara saldırılmaması şartıyla anlaşma sağlanmıştı.
Buna karşı Kıbrıs valisi Bizans’a ödemekte oldukları vergilerin engellenmemesini talep etti. Kıbrıslılar, birkaç yıl bu anlaşmaya riayet ettiler. Denizlerden Konstantiniyye’ye ulaşmak isteyen ve plânlayan Haz.Muaviye bu müddet zarfında donanmasını iyice kuvvetlendirdi (Hicrî 33, Milâdî 654) yılında Kıbrıs üzerine yapılan ikinci seferde Laptihos şehriyle Ada’nın bir kısmı talan edildi ve Ada’ya 12.000 kişilik bir askerî birlik yerleştirildi. Hazret-i Muaviye’nin oğlu Yezid, akîm kalan Konstantiniyye kuşatmasından sonra babası, Muaviye’nin imparatorla yaptığı anlaşmayı kabul ettiği gibi Kıbrıs’a yerleştirilmiş olan Müslümanları da geri çekti.
Kıbrıs Adası, Milâdî 654-1489 tarihleri arasında, zaman zaman Müslümanlar, zaman zaman Hıristiyanlar tarafından işgal edilmiş, el konulmuştur.
Milâdî 1488’de bir Osmanlı filosunun Famagusta (Magosa) önünde görülmesi üzerine Ada’nın müdafaası bakımından endişeye düşen Venedikliler, Kraliçe Gaterina’nın 26 Şubat 1489’da tahttan feragat etmesiyle Kıbrıs’ın idaresini ellerine aldılar. Böylece Doğu’daki son Haçlı devletini ortadan kaldıran Venedik, Ada’daki hâkimiyetini sağlama almak için Memlûk Sultanı Kayıtbay’a eskiden olduğu gibi kendilerine haraç ödemeyi kabul ettiklerini bildirdi. Venedik elçisi Sultan’a hediyelerle birlikte iki yıllık haraç olarak 16.000 duka getirdi. Sultan da Kıbrıs Krallığı’nın Venedik’e devredilmesini kabul etti. (Şubat 1490)
Venedik’in Kıbrıs’taki hâkimiyeti  1489-1571 yılları arasında hep kargaşa içinde devam etti. Memlûklülere ödediği haracı 1517’den sonra Osmanlı sultanlarına ödemeye başladı. Ağır vergi yükü altında ezilen halk, 1562’de Venedik idaresine karşı ayaklandı. Kıbrıs asilleri de Osmanlılarla yakın temas kurmuşlardı. Venedik idaresi boyunca Kıbrıs’ı hep tehdit eden Osmanlıların baskısı 1546’dan sonra daha da arttı ve nihâyet Sultan 2. Selim zamanında Kıbrıs Osmanlılar tarafından fethedildi...
Kıbrıs’da Osmanlı Dönemi: Kıbrıs’ın Osmanlı topraklarına katılması 09 Eylül 1570’de Lefkoşa’nın fethiyle başlamış, 1 Ağustos 1571 Magosa’nın iltihakıyla tamamlanmıştır. Ada’nın hukûken de Osmanlı hâkimiyetine geçmesi ise 7 Mart 1573 Osmanlı-Venedik anlaşmasıyla mümkün olmuştu. Bu antlaşma ile Venedik, Kıbrıs’ı Osmanlılara terketmeyi ve 300.000 duka tazminat ödemeyi kabul etmişti.
Doğu Akdeniz muhitindeki bütün ülkeler Osmanlılarca fethedilmişti.
Kıbrıs Adası fethedilen bu ülkeler arasında çok stratejik bir ehemmiyete sahip bir mekân olarak bir çıban başı gibi orada duruyordu. Ada’nın fethi, Akdeniz’de Osmanlı hâkimiyetinin kat’î olarak te’sis edilmesi bakımından zarûrî idi. Çünkü Ada, 1489 yılından beridir, Akdeniz’de korsanlığı desteklemekte olan Venedik’in elindeydi. Venedik ise, 1540 yılında Osmanlı Devleti ile yapmış olduğu sulha rağmen, Ada’da üstlenen Maltalı ve Venedikli korsanların Doğu Akdeniz ticaret yollarının kavşak noktalarında bulunan, Kıbrıs’ı üs olarak kullanıp tâcirlerin ve hacıların güvenliğini tehlikeye sokmakta idiler. Ayrıca, Ada’nın kadîm bir İslâm memleketi olması da Ada’ya sefer kararında müessir olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, Ebu’s-Suud Efendi seferle alakalı fetvasında, korsanlıkların yanı sıra Ada’nın daha önce Dâru’l-İslâm olmasını ve burada mevcut İslâm eserlerinin tahrip edilmesi gerekçe gösteriliyordu. Ayrıca, Ada’ya sefer kararının alınmasında, Kıbrıs’ın dirlik olarak kendisine bırakılmasını isteyen ve Kıbrıs Kralı olmayı arzulayan Nakşa (Nakos) Dukası Yasef Nasi’nin tahrik ve teşviklerinin de rol oynadığı belirtilmektedir.
Sultan 2. Selim, 1568’de Kıbrıs’ın fethi için hazırlıklara başlanması emrini verdi. Çalışmalar 1569 yılı boyunca devam etti. Nihâyet fetih zamanının geldiğine karar verildiğinde İslâm hukukunun bir gereği olarak savaşa girilmeden Ada’yı teslim etmeleri için Venedik nezdinde diplomatik teşebbüsler başlatıldı. Teşebbüslerden bir netice çıkmayınca, taraflar savaş hazırlıklarını hızlandırdılar. 2. Selim bir taraftan tersanelere yeni gemiler inşa edilmesi emrini verirken, diğer taraftan bu sefer için Serdar (Başkomutan) olarak altıncı vezir Lâla Mustafa Paşa’yı ta’yin etti. Ve “Lâla kulumuz bize Kıbrıs’ı alıversin!” dedi. Üçüncü vezir Piyâle Paşa Donanma Serdarı, Cezayir Beylerbeyi ve Kaptan-ı Deryâ Müezzinzâde Ali Paşa da Piyâle Paşa’nın emrine verildi.
Piyâle Paşa kumandası altındaki Osmanlı Donanması fazla bir mukâvemetle karşılaşmadan Ada’nın tamamını kısa bir müddet zarfında kontrol altına aldı.
KIBRIS’TA İNGİLİZ İŞGALİ VE İDARESİ: Doğu Akdeniz’de, Mısır ve Hindistan yolunun çok önemli ve stratejik mevkiinde olan Kıbrıs 19. asırda batılı devletlerin dikkatini çekmeye başladı. Özellikle sömürgesi olan Hindistan yolunun emniyeti bakımından İngiltere Kıbrıs’ı ele geçirme politikası izledi.
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından mağlup olarak çıkan Osmanlı’nın Ruslarla yaptığı Ayastenos Antlaşması batılı devletlerin tepkilerine yol açmış, bunun üzerine Berlin’de bir kongre düzenlenmesi kararlaştırılmış ve İngiltere Anadolu’ya müteveccih muhtemel bir Rus istilâsına karşı Osmanlı Devleti ile savunma ittifakı yapacağı te’minatını vererek, Kıbrıs’ın bir askerî üs halinde kendisine bırakılmasını istemiştir. Berlin Antlaşmasından önce, 25 Mayıs 1878’de Kıbrıs’ın geçici olarak İngiltere’ye verilmesi bunun mukabilinde Ruslara karşı bir savunma ittifakı oluşturulması teklifinde bulundu. Zor durumdaki Osmanlı Hükûmeti 4 Haziran 1878’de İngiltere’nin fiilen Ada’ya yerleşmesine zemin hazırlayacak olan anlaşmayı imzaladı. 01 Temmuz’da, Sadrazam Saffet Paşa ile İngiliz elçisi Henry Layard arasında bir ek anlaşma daha yapılarak, Kıbrıs’ın idaresi ve asker yerleştirilmesiyle ilgili şartlar açıklığa kavuşturuldu. Buna göre, Şer’î Mahkemeler Müslüman halkın hukûkî işlerine bakmayı sürdürecek, dinî vakıflara ait mallar İngiltere ve Osmanlı Hükûmetince ta’yin edilecek me’murlar vasıtasıyla ortaklaşa yönetilecek. İngiltere idârî masraflar çıktıktan sonra gelir fazlasını her yıl Osmanlı Hükûmetine ödeyecek, bu rakam ortalama 22.936 kese üzerinden hesaplanacak ve başka şartlar...
Kıbrıs Adası’yla alakalı bütün bu anlaşmalar 15 Temmuz 1878’de bizzat Padişah tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Ne var ki, anlaşma hususunda şüphe ve endişelerini devam ettiren İkinci Abdülhamid, onayladığı metin üzerine kendisinin egemenlik ve hak yetkilerine zarar gelmemesi şartını eklemeyi gerek görmüş, bu şart İngiliz elçisinin kendi devleti adına onaylayıp verdiği senette de aynen yer almıştır. Aynı gün Kıbrıs’ın İngiltere geçici idaresi altına girdiği resmen ilân edilmiştir.
Kıbrıs Adası gerek antlaşmalar gereği ve gerekse bir nev’i Osmanlı Devlet-i Aliyyesi’nden kiraladığı için idaresi altında tuttuğu Kıbrıs’ta hiçbir zaman huzur ve sükunu te’min edememiştir.
1900’lü yıllarda, Rumlar Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı için zaman zaman isyanlar çıkardılar, vali konağı ve kaymakamlıklar yakıldı, tahrip edildi. 1940’lı 1950’li yıllarda da Kıbrıs’lı Rumların şımarıklıkları devam etti. 1952’de Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması için Kıbrıs’lı Rumlar EOKA adında bir terör örgütü kurdular. 07 Mart 1953 günü Atina’da, Yunan hükûmet üyeleri, Makarios ve EOKA kumandanlığına getirilen Albay Grivas, EOKA andı içtiler. EOKA andı, her ne pahasına olursa olsun, ilhakın gerçekleştirilmesi için savaşılacağını öngörüyordu. EOKA’nın malzemesi, silahları, teçhizatı ve eğitimleri Yunanistan tarafından te’min ediliyordu. 01 Nisan 1955’de harekete geçtiler, Grivas “Dighenis” takma adıyla bir bildiri yayınlayarak, iki düşmandan İngilizleri savaşarak Ada’dan kovacaklarını, Türkleri ise imha edeceklerini, hedeflerinin ilhak olduğunu duyurdu.