Şu dünyanın imar ve ıslahıyla sorumlu tutulan insanoğlu değimli bu dünyayı yaşanılmaz hale getiren. Dikkat ederseniz bütün problemler insan kaynaklı. İnsan doğaya müdahale etti eko sistemi bozdu. İnsana müdahale etti huzur kalmadı. Benlik ve bencilce yaşamı seçti başkalarını unuttu. Hak hukuk kavramını göz ardı etti yaşam kalitesini yok etti.    Hâkim oldu hükmetti, yargıç oldu nice kalemler kırdı.      
    Uzağı gören, yakını göremiyor.  Hata ve kusur bulduğunda bir başkasında sevinen insan kendi kusurlarını söyleyene şahan kesiliyor.   Herkes eline almış it pisliğini bir başkasının suratına suratına atıyor. Kirlenen ellerini temizleyen yok.  Karanlığa küfredenler bir nebze ışık olabilmeyi aklına getirmiyor.
     Hani anlatılır:
    Genç bir çift, yeni bir mahalledeki yeni evlerine tasınmışlar. Sabah kahvaltı yaparlarken, komsu da çamaşırları asıyormuş. Kadın, kocasına ' Bak, çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki de doğru sabunu kullanmıyor.' demiş. Kocası ona bakmış, hiçbir şey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş.
   Kadın, komsusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah ayni yorumu yapmaya devam etmiş.
   Bir ay kadar sonra, bir sabah, komsusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok sasırmış 'Bak' demiş kocasına ' Çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum, kim öğretti acaba ?'
   Kocası: 'Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi sildim' diye cevap vermiş.
   Bakışları terbiye edemeyen, baktığı şeyi sorgulayamayan, kendine söz geçiremeyen, kalbinin karanlığında kayıp olan, enaniyet ve bencilliğin esaretinde olan, iyiyi kendinde görüp kötülüğü başkasından bilen insanlardan oluşan bir toplumun düzelmesi mümkün olur mu? Kendi üzerine düşeni yapmayandan başkasına hayrı dokunur mu?
   Onun için bir ayeti kerime de şöyle buyurmuştur:
"Birbirinizin gizliliklerini (kusurlarını ve mahremiyetlerini) araştırmayın…"(Hucurât, 12)
 Hata, kusur ve günahları araştıranlar toplumu ifsad ederler.
   Kendi kusurlarına kılıf arayanlar hep başkalarını eleştirmekle meşgul olurlar.
   Selef âlimlerinden biri, insanın gizli işlerini ve ayıplarını araştırmayı, köpeğin burnuyla koklayıp bir şeyler aramasına benzetir.
   Evet,  köpek köpekliğini yapar, fıtratına ve yaratılışına uygun olanı yerine getirir. Yemeğinin izini sürer ve karnını doyurur. Kedi, gözünü kırpmadan avını beklerken kimse onun anlamsız ve gayesiz bir bekleyiş olduğunu düşünmez bile.   Ancak insan eşrefi mahlûktur. Akıl ile donatılmış yeryüzünün halifesi olarak tayin edilmiştir. Yükü ağır, sorumluluğu büyüktür.  Hiç faydası ve menfaati olmadığı halde, hatta zararı kesin olmasına rağmen, bir köpek hafifliğinde ( af edersiniz) ve kedi hassasiyetinde, sadece başkalarına zarar vermek niyetiyle, ömrünü kusur araştırmakla geçirirse asıl yaratılış gayesini unutmuş, kendine yazık etmiş olmaz mı?
   Kusur araştıran niyeti bozuk, gönlü karanlıktır. Yaymak istediği çirkinliklerle kendi halini ifşa etmektedir aslında. Çünkü bakış insanın aynasıdır; nasıl bakarsa insan öyle görür.  Günah ve harama bakan su-i zan ile beslenen, tecessüs ile kirlenen gözler, diller, eller ve bütün uzuvlar kalbe saplanan ok gibidir. Dil insanın kalbini ele verir. Kalpte olan dilden dökülürken insanın değerini gösterir.  
   “Taşları örtmeye çalışır kır çiçekleri. Biz taşa değil, kır çiçeğine takılıp kalmalıyız.”
    Şeyh Sâdî ne güzel buyurmuştur:
   “Ey akıl sahibi! Gül, dikenle beraber bulunur. Senin dikenle ne işin var? Gülü demet yap… Eğer tabiatında daima ve yalnız kusurları görmek varsa tavus kuşunda çirkin ses ve ayaktan başka bir şey göremezsin.”
    Mevlana da derki:
   “Gül bahçesindeki güzel kokuları alamıyorsan; kusuru bahçede değil gönlünde ve burnunda ara.”
   “Denizin dibinde incilerle taşlar karışık bulunurlar. Övülecek şeyler de kusur ve yanlışların arasında bulunur.”
   Dikensiz gül olmadığı gibi hatasız insanda olmaz. Gülü devşirirken dikenlerin acısına katlanmak mecburiyetindeyiz. Eğer gül ağacı gül vermiyor ise de onu çalı- çırtı ve faydasız bir bitki diye değerlendirmeyiz. Bu durumda gülün bakımı gibi bakmalı insana; gül bahçesinin nazenin bir çiçeği haline getirerek kazandırmalıyız topluma.
  Peygamberimizin şu duasıyla bitirelim:
“Allah’ım! Günahlarımı, bilgisizlik yüzünden yaptıklarımı, haddimi aşarak işlediğim kusurlarımı, benden daha iyi bildiğin bütün suçlarımı bağışla! Allah’ım! Ciddî ve şaka yollu yaptıklarımı, yanlışlıkla ve bilerek işlediğim günahlarımı affeyle! Bütün bu kusurların bende bulunduğunu itiraf ederim. Allah’ım! Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, ölçüsüz bir şekilde işlediğim ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Senin gücün her şeye yeter.” (Buhârî, Daavât 60; Müslim, Zikir 70)
 Selam ve dua ile…