Kemâl Kacar'ı, (BEYAĞABEY)'i, anlamak ve anlatmak, en yılı Tedrîsât Sisteminde, 20 yılı da Ticârî faaliyetler, Matbuat hizmetlerinde olmak üzere Otuz yıl çok yakınında çalışma ve bulunma şerefine mazhar olan birisi için bile çok zordur.

 

Hem sonra hnangi veçhesini?

 

Asılları, Kacarlar Hânâdânı'na kadar dayanan Yarı Aristokrat tarafını mı? Devrin başarılı ve müdebbir tâcirlerinden birisi olan, Yapağı ve Yün ihracaatçıları Birliği Başkanı, Merhum pederleri Halil Kacar Bey'in rahle-i Tedrisinde kazandığı tedbir ve Ticârî dehasını mı.

 

Himmet-i Ricâl ile çok genç yaşlarında Ezelî nasîbiyle Müceddidi ve Sâhib-i Zaman'ın, zâhirî ve bâtini terbiyesiyle kazandığı, salâbet-i Diniyye ve ta'vizsiz idarecilik tarafını mı?

 

Mürşid-i Kâmil, Müceddit ve Sâhibü'z-Zaman'ın, Tasarruf-u Mâneviyye ve Tasarruf-u Hakîkî'ye geçişinden itibâren, 40 yıldan fazla bir zaman zarfında kritik ve çetin şartlara rağmen hiç bir ferdin en küçük bir maddi-manevî zarara ve ziyana uğratılmadan, İmam-ı Rabbânî Evladının idaresinde, zaman zaman, Hazret-i Ebû Bekr'e has hilm ve rahmetle, zaman zaman da, Hazret-i Ömer radiya'llâhu anh'e has, ta'vizsiz tavırla gösterdiği yüksek idarecilik dehasını mı?

 

Hizmetin ifasında gösterdiği, zecrî, ta'vizsiz tavra karşılık, insânî ve beşerî münasebetlerinde gösterdiği, "yâdı cihâne değer", doyumsuz dostluk ve arkadaşlığını mı?

 

Beyağbey, Kâmil-i Mükemmil'in, zâhirî ve batınî terbiyesiyle öylesine terbiye edilmişti ki, isminin müsemmâsı olan gerçek kemâle ermişti. Onun için bütün veçheleriyle Kemâl Bey'i, Beyağabey'i, çok iyi anlatmak zordur, hattâ imkânsızdır.

 

Kemâl Kacar, (Beyağabey) Halil ve Zehrâ Kacar'ın en büyük oğlu olarak Eskişehir'de dünyaya gelir. İlk çocukluk yılları ve ilk öğretimi Eskişehir'de geçer. Ailenin İstanbul'a intikâliyle Ortaöğretime Feyz-i Âtî'de başlar, Kabataş Lisesinde devam eder, Galatasaray Lisesinden me'zun olur. Aynı yaşta olmalarına rağmen arkadaşlarına nazaran nahif ve nârin vücutlu olmasından dolayı, arkadaşları arasında Küçükkemâl olarak anılmaktaydı.

 

Kemâl Kacar, (Beyağabey), Galatasaray Lisesini bitirdiğinde, dünyevî olarak önünde, milyonlarca insanın hayatının hiç bir döneminde hayal bile edemeyeceği kadar imkânlar vardı...

 

Pederleri Merhum Halil Kacar, o dönemde Türkiye'de varolan üç-beş zengin İşadamı arasında bulunuyordu. İstanbul'un en mûtenâ semtlerinde gayrimenkuller, Ticarethâneler, İstanbul ve Sakarya'da fabrikalar...

 

Merhum Halil Kacar, Mobilya ve döşemecilikte kullanılan kolon'un Fabrikasyon-Serî üretimini yapan Sanayicilerden olduğu gibi, Memleketimizde Marsilya Tipi Çatı Kiremit'ini üreten ilk Sanayicilerimizdendi.

 

Beyağabey, isteseydi, babasının bu geniş imkânlarıyla, dünya'nın en bilinen, ancak, dünya yüzündeki kral, kraliçe ve dünyanın sayılı zenginlerinin çocuklarının eğitim yapabildiği okullarda Üniversal Eğitimini tamamlar, kariyer yapar ve dünya'nın sayılı ilim adamlarından birisi olabilirdi. Ve yine isteseydi, babasının bu geniş çaplı işlerinin başına geçer, imkân ve fırsatları değerlendirerek Memleketimizin en zengin üç-beş kişisinin arasına katılabilirdi...

 

Fakat, Beyağabey, başta babası Halil Bey'in ve çok yakınlarının tüm istek, arzu ve ısrarlarına rağmen, bu dünyevî nîmet, imkân ve fırsatların hiç birisine iltifat etmemiş, Ezelî Nasîbi ve Himmet-i Ricâl ile Asr'ın Müceddidi, Mürşid-i Kâmil'i ve Sâhibü'z-Zaman'ı bulur ve hemen hiç dereddüt etmeden kendisine kapılanır.

 

Devir, fetret devridir, seher vaktinde gaz lambası ışığında evinde sessizce Kur'ân okuyanların bile Emniyete dâvet edilip işkence edildiği yıllardır. Karadenizin sularının Boğazdan Marmara'ya aktığı gibi, insanların küfre sürüklendikleri bir devirdir. Devir, Boğaz'dan, Tuna Nehrinden kütük kapma devridir. "Sudana kütük kapma", bir Rumeli ta'biridir, Tuna Nehri kıyısındaki beldelerde oturanlar, Nehirde batan, odun-kereste yüklü gemilerden Nehr'e düşen kütükleri ve odunları kancalar yardımıyla yakmak için her yıl toplarlarmış ve buna "Sudan kütük kapma" ta'bir edilirmiş...

 

Kendisi de "Evlâd-ı Fâtihân"dan olan Asr'ın Mürşidi, bu fetret yıllarında amele olarak çalışma isteyen bâzı fakir ailelerin çocuklarına yevmiye ödeyerek, onları çalıştırmıyor, çok zor şartlar altında, onlara Kur'ân okumayı, akâid-i İslâmiye'yi öğretiyordu.

 

İlköğretimden it'ibâren çok sıkı bir eğitim almış, Ortaöğretimin her kademesini büyük bir muvaffakıyetle-Pekiyi derece ile bitirmiş, Galatasaray Lisesini bitirdiği için, devrin geçerli lisanı olan Fransızça'yı anadili gibi, okuyup-yazabilen ve konuşan, Ziya Paşa'nın Terkib-i Bend'inin bütün beyitlerini ezbere bilecek kadar Edebiyata meraklı, birisi geliyor;

 

"Efendim, maddi-manevi bütün varlığımla emrinizde ve hizmetinizdeyim," diyor. Hazret-i Ömer'in müslüman olması üzerine henüz sayıları otuzdokuz iken Kırk'a yükselen Müslümanların ve Hazret-i Peygamberimizin salla'llâhu aleyhi ve sellem, maneviyâtları yükseldiği gibi, Beyağabey'in, böyle bir devirde, ailesine, zenginliğine, tahsil ve kültürüne rağmen, tüm bu dünyevî imkân ve fırsatları elinin tersiyle itip, ömrünün sonuna kadar, devam edecek kahıra, hepis ve çilelere tâlip olması, Mürşid'i ve etrafında bulunan, iki elin parmakları kadar olan öncülerin maneviyatını yükseltmiştir.

 

Bu satırların yazarı, kendilerine düğün davetiyesini sunmak ve düğüne dâvet etmek için gittiğinde, "Kaç yaşındasın," diye sordu; Yirmibeş yaşında olduğunu söyleyince, "ben de yirmibeş yaşında evlenmiştim, haydi hayırlısı, bu tarihte Avrupa Konseyi toplantıları için yurt dışında olacağım, eğer ben gelemezsem, bana vekâlet etmek üzere, Kâmil'i, (Kâmil Denizolgun) veyâ Seyfi'yi, (Seyfeddin Alkan Hocamız) gönderirim. Hayırlı, uğurlu olsun, Allah saadet-i Dâreyn nasip eylesin," diye dua buyurmuştu.

 

Kendilerine 05.01.1944'te evlendiklerine göre ve 25 yaşında oldukları da dikkate alındığında, bu tarihi 25 yıl geri çektiğimizde Beyağabey'in Doğum Tarih'inin 1919 olması gerekir, İlkokul, Orta ve Lise hazırlık sınıfları da dikkate alınınca, Beyağbey'in Efendi Hazretlerini 1939 larda bulmuş olması gerekir ki, bu tarih Efendi Hazretlerinin İrşâd ve İhdâ vazifesine fiîlen başladığı tarihten bir yıl sonrasına tesâdüf etmektedir.

 

(Gelecek yazı, O, Beyağabeydi, hep Beyağabey olarak kaldı..)