Bilindiği Başbakan Muhterem R.Tayyip Erdroğan'ın, Tekrîr-i Müzâkere ile, zinâ'nın-şikayete bağlı olmak kaydiyle-T.C.K.'nunda suç sayılacağı istikametinde yaptığı açıklama üzerine tamâmen içeriden pompalama ile meydana getirilen fırtına, hatta kasırga, yine Başbakan'ın Belçika'nın Başkentine yaptığı ziyaret ve bu ziyaret sonrası açıklama ile şimdilik tamamen durmuş, ortalık güllük-gülistan olmuştur.

 

Ne zamana kadar? Elbette yeni bir krize kadar;

 

Başbakan A.B.'nin de Başkenti olan Belçika'nın Başkentinde Avrupa Birliğinin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Alman Gunter Verheugen ile yaptığı görüşmeden sonra "T.C.K.'nın Meclis'ten geçtiği gibi yâni zinâ'nın olmadığı gibi hemen kanunlaştırılacağını, kendileri iktidarda oldukları müddet zarfında bundan böyle zinâ'yı hiç bir şekilde gündeme getirmeyeceklerini" açıkladı.

 

Verheugen'de "Başbakan'ın kendisine verdiği te'minatlardan bahisle, "Artık, masa'nın üzerinde hiç bir konu kalmamıştır, ilerleme raporu için bizim aradığımız bütün kriterler Türkiye tarafından yerine getirilmiştir, biz komiserler bundan sonra 6 Ekim'de vereceğimiz raporda rahatlıkla müzâkere tarihi verilmesini tavsiye edebiliriz." demiştir. Şimdi beklenen 17 Aralık 2004 tarihindeki Avrupa Birliği devlet ve hukûmet başkanları zirvesi kararıdır.

 

Müzâkere Tarihi verirler mi?

 

Şu an'a kadar yapılan açıklamalara bakılırsa, görünürde Türkiye'nin üyeliği'ni isteyen ve bu zirvede müzâkere tarihi verilmesini savunan üyeler dâhi, açık açık, "biz, Türkiye'nin üyeliğini destekliyor, bu zirvede müzâkere tarihi verilmesi için müsbet rey vereceğiz" diyemiyorlar. Bunlar dahî, "İlerleme Raporu müsbet olursa, Türkiye'nin bütün kriterleri yerine getirdiği anlaşılırsa, müzâkere tarihi verilmelidir." diyebiliyorlar.

 

Buna mukâbil, Türkiye'nin Birlik Üyeliği'ne karşı olanlar, net ve açık bir şekilde Türkiye'nin üyeliği'ne karşı olduklarını, müzâkere için bir tarih vermenin gereksiz olduğunu açıklıyorlar.

 

Birliğin asıl unsuru olan üyelerden birisi olan Fransa Cumhurbaşkanı, her fırsatta Türkiye'nin Avrupa Birliği için hazır olmadığını, müzâkere tarihi verilse bile müzâkerelerin en az, 20 yıl devam edeceğini ifade etmektedir.

 

Birliğin Anayasa'sını hazırlayan en önemli komite'nin başında bulunan Fransa'nın eski Cumhurbaşkanı ise, Türkiye'nin, Avrupa Birliğinde aslâ yerinin olmadığını fütursuzca açıklamaktadır.

 

Bir diğer Asıl Unsur Ülke Almanya'nın, gelecek yıl yapılacak seçimlerde iktidara gelmesine kesin gözüyle bakılan, Alman Hıristiyan Demokrat Birliği Genel Başkanı Angele Merkel, Avrupalı Muhafazakâr liderlere birer mektup göndererek "Türkiye'nin AB Üyeliğini engelleyin", Merkel mektubunda "Türkiye'nin tam üyeliği engellenmeli, tam üyelik yerine imtiyazlı ortaklık verilmelidir" dedi.

 

Önümüzdeki Kasım Ay'ından itibâren Avrupa Birliği'nin Genişlemeden Sorumlu Komiserliğini Gunter Verheugen'den devralacak olan Portekiz'li Jose Manuel Durao Barroso "Kriterleri yerine getirdiği takdirde Türkiye'nin AB Üyeliği'ne "hayır" denilemeyeceğini söyledi. Barosso, "Türkiye çok önemli gelişmeler sağlamıştır ve bunu kabul ediyoruz, tam üyelik için gerekli bütün kriterlerin hâlen yerine getirilmediğini" de ilave etti. Şu anda tartışılan, müzâkerelerin başlaması. AB'nin kurallarına uyması gereken Türkiye'dir, AB, Türkiye'nin kurallarına uyacak değil, üye olmak isteyen kurallara uymak zorundadır."

 

Satır aralarına sıkıştırılan düşüncelere bakılırsa Barosso döneminin Verheugen döneminden çok daha çetin geçeceği muhakkak.

 

YUNANİSTAN'IN DESTEĞİ:

 

Yunanlı devlet adamları, Başbakan olsun, Dışişleri Bakanı olsun, Türkiye'deki mevkidaşlarıyla karşılaştıkları her yerde, Türkiye'nin AB üyeliği'ni desteklediklerini ifade ediyorlar.

 

Geçtiğimiz hafta BM Genel Kurulu toplantılarına katılmak üzere New York'ta bulunan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile görüşen Yunan Dışişleri Bakanı Petros Molivyatis "Türkiye'nin üyeliğini destekleyenlerin başında Yunanistan gelecek, emin olun. Avrupa ailesine katılmanızı Yunan halkı da istiyor. Bu konu iki ülke arasında olduğu gibi Avrupa'da ve bölgede huzur ve güven düzenini de artıracak" dedi. Molivyatis, ayrıca Türkiye'nin AB üyeliği'ne 24 AB ülkesi karşı olsa da destek vereceklerini, Türkiye'ye verdikleri desteğin duygusal bir destek olmadığını, bu desteğin köklü bir stratejik karar çerçevesinde olduğunu da ifade etmiş!..

 

Yunan Dışişleri Bakanı Molivyatis'in "AB'nin 24 üyesi karşı olsa da" diye kasdettiği üyeler arasında, geçen Mayıs Ay'ından itibâren AB'ye tam üye olan 10 ülke arasında Kıbrıs Rum Kesimi de bulunmaktadır.

 

Yunanistan'ın bu yolda bize nasıl destek vereceği zaman içinde görülecektir, ama biz burada size bir Nasreddin Hoca (Allah rahmet eylesin!) hikayesi nakledelim.

 

Devir Hoca Nasreddin Devridir, öküzler koşularak Karasaban'la çift sürüldüğü, kağnıyla yük taşındığı, düven'le harman dövüldüğü devirdir. Anlatacaklarımı Karasaban'la çift süren, Kağnıyla yük taşıyan, Düven'le harman dövenler daha iyi anlarlar.

 

Hoca'nın, ömrünü tamamlamakta olan bir yaşlı öküzü vardır, bir de yanına koştuğu acemi tosunu. Acemi tosun, kağnıda kayış atıyor, çift sürerken sık sık tarla dışına kaçıyor, düvenle harman döverken ya hep içerden dönmek istiyor, ya da sık sık dışarı kaçıyor.

 

Hoca da tosunun her yaramazlığında övendireyi (öküzleri idare etmek, sevketmek için ucunda küçük bir çivi bulunan uzun sopa) Koca Öküz'ün sırtına indirmektedir. Etraftaki konu-komşu dayanamaz. Bre Hoca! Neme nem şeydir, acemi tosun kayış atıyor, tarla dışına çıkıyor, harmanda yaramazlık yapıyor, halbuki sen, uslu duran Koca Öküzü dövüyorsun;

 

Hoca, Keh keh güler, "siz bilmiyorsunuz acemi tosunu fitleyen, bu yaramazlıkları yapması için gizliden gizliye ona göz eden bu usta Koca Öküz'dür. Onun için ben, her defa övendireyi onun sırtına indiriyorum" der. Bu kıssa'dan çıkarılacak hisse, yorum ihtiyacı duyulmayacak kadar açıktır.