İnsanlar sevilmek için yaratıldılar. Eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmesi, insanların kullanılmasıdır.”

Cemil Meriç

Edebiyat dünyasına dönüp baktığımızda yüzyıllar geçse bile okumaktan sıkılmayacağımız isimler vardır. Kalemleri keskin, kalpleri kırgın, çoğunun hayatı ya karanlıkta kalmıştır ya da kaybolmuştur. Büyük acıların üstesinden gelmeyi başarmış, yazarlık unvanını dikenli yollardan geçerek kazanmışlardır. Hiçbir şey 21.yüzyılın üzerinize etiket gibi yapıştırdığı bir meslek kadar kolay olmamıştır. Şimdi kalem tutmayı becerebilen herkes yazar. O zamanlar zor, ama kıymetliydi. Şimdi her şey daha basit gibi görünüyor, ama aynı zamanda fazlasıyla yüzeysel. Kaybolmuş hayatlar dedim; 33 yıl önce aramızdan ayrılan Cemil Meriç’in bugün ölüm yıldönümü. Bugün size zor, engebelerle dolu, ama güçlü bir adamın hikayesini anlatacağım. 

Balkan Savaşları sırasında Dimetoka’dan Antakya’ya göç eden bir ailenin çocuğu olarak 12 Aralık 1916’da doğdu. Yedi yaşına kadar Antakya’da kaldılar. 1923’te Reyhaniye Rüşdiyesi’nde başladığı eğitimine 1928’de Antakya Sultânîsi’nde (Lycée d’Antioche) devam etti. 1935’te liseyi bitirmesi gerekirken Fransız mandası altındaki Antakya’da o yıl liseler on bir yıldan on iki yıla çıkarıldığı için mezun olamadı. Milliyetçi düşüncelerin ağır bastığı o dönemde lise son hocalarının yönelttiği eleştiriler yüzünden bitirme imtihanına 15 gün kala okulu terk etmek zorunda kaldı. 1936 yılında İstanbul’a gitti ve liseyi orada tamamladı. Gittiği okullardan dolayı çok iyi Fransızca öğrenme şansı oldu ve bu sayede tercümeler yapmaya başladı. Özellikle lise öğreniminde oldukça Fransız romanları okumuştu. 

“Bir adamı tanımak için düşüncelerini, acılarını, heyecanlarını bilmemiz lazım, hiç değilse. Hayatın maddi durumlarıyla ancak kronoloji yapılabilir. Kronoloji: Aptalların Tarihi’dir” der Cemil Meriç. İlk yazısı 1936’da Hatay Yenigün Gazetesi’nde “Geç Kalmış Bin Muhasebe” başlığı altında yayımlandı. Ardından Hatay’lı Türklerin Fransız mandasına direnmesini savunan iki yazısı nedeniyle Fransız istihbaratı tarafından mimlendi. Kısa sürelerle Nahiye müdürlüğü, Türk Hava Kurumu’nda sekreterlik ve belediyede kâtiplik gibi görevlerde bulundu. Nisan 1939 yılında gözaltına alınarak Antakya’ya götürüldü. 1938’de kurulan ve 1939’da Türkiye’ye iltihak eden bağımsız Hatay hükümetini devirmekle suçlandı; idam talebiyle yargılandı, ancak beraat etti.

Fransızca öğretmeni olarak tayin edildiği iki yılı aşkın görevde bulundu, ama hem özel hayatında hem de işinde yaşadığı sıkıntılardan dolayı İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. 1946 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Fransızca okutmanı oldu. Emekli oluncaya kadar bu işi yapmaya devam etti. Cemil Meriç sosyolog olmamasına rağmen sosyoloji ile yakından ilgilenmiştir. Özellikle sosyolojik düşünce, sosyologlar ve sosyolojinin durumu, onun yazılarında yer almaktadır. Meriç, sosyolojiye eleştirel yaklaşmaktadır. Sosyolojinin bilimsel yönünden çok düşüncel yönüne vurgu yapmaktadır. 

Hayatını hep geçim sıkıntısıyla, düşüncelerinin, yazılarının yargılanmasıyla, eleştiriyle geçirdiği yetmezmiş gibi küçüklüğünden beri geçirdiği görme duyusunun ilerlemesi üzerine 1954 yılında başarısız birkaç göz ameliyatı geçirdi. Eşi Fevziye Hanım’la aile dostlarını ziyarete gittikleri gün merdivenlerden düşer cemil Meriç ve bu olayına ardından o yürek yakıcı soruyu sorar eşine “Fevziye hiçbir şey görmüyorum. Elektrikler mi kesildi?” Cemil Meriç, maalesef, geri kalan hayatına kör olarak devam edecektir. 

Dante Cehennem’i anlayamamış dostum. Cehennem hatıraların küllenmesi, ümitlerin susması. Cehennem haykıramamak, ağlayamamak. Cehennem çöl değil, kuyu: sularında yıldızlar parıldamayan kör bir kuyu cehennem. Çölde yıldızlar konuşur, rüzgar konuşur… görmek yaşamaktır. Vuslattır görmek. Her bakış dış dünyaya atılan bir kementtir. Kucaklayıştır, bir busedir her bakış. Gözbebeklerimizden fışkıran seyyale, mekan canavarını bir anda ehlileştirir. Görmek sahip olmaktır. Gören, hangi hakla yalnızlıktan şikayet edebilir? Mevsimler bütün işveleriyle emrindedir, çiçekler bütün renkleriyle hizmetindedir. Çiçekler onun için açılır, şafak onun için pırıldar” sözleriyle kendi cehennemini anlatır Cemil Meriç. 

1984’te beyin kanaması ve ona bağlı olarak felç geçirdi; ağır bir hastalık döneminin ardından 13 Haziran 1987’de İstanbul’da öldü ve Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi. 

Mağaradakiler, Bu Ülke, Jurnal, Sosyoloji Notları Ve Konferanslar, Kırk Ambar, Bir Facianın Hikayesi, Saint Simon: İlk Sosyolog, İlk Sosyoloji… Yazdığı kitaplar arasında ilgiyle okunan eserleri arasında gösteriyor. 

Hayatını idealleri için emek harcamaktan korkmadan, fikirlerini hür söylemekten çekinmeden, her düştüğünde ayağa kalkmaktan yorulmadan sürdürdü. Kalemine, okurlarına, düşüncelerinin doğruluğuna tutundu. Gözlerini kaybetmesi, karanlık bir dünyaya uyanması bile onu yıldırmadı. Cemil Meriç; bize ardında dolu dolu bir hayat ve raflardan eksilmeyecek kitaplar bıraktı.