Şairler Sultanı, büyük da’va ve fikir adamımız, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in, “Göbeğinde yalancı şehrin, sahici belde”, dediği İstanbul’da büyük Karacaahmed Sultan Mezarlığı’nda, 17 Eylül 1959 tarihinden beridir, bir başka sultan medfundur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın merhûme annesi ve merhum babasını ayaklarının ucuna defnettirdiği, Süleyman Hilmi Silistrevî, (El-MA’RUF BİTUNAHANI) Efendi Hazretleri’ni tanıtmak bizim boynumuzun borcudur. Şimdiye kadar yeterince tanıttığımızı söylemek mümkün değildir. Hizmetleriyle değil de, sırf şahsî ve kavmî travmaları dolaysiyle, zamanın idaresi tarafından Anadolu’nun ba’zı illerinde sürgün hayatı yaşamış, buralarda, mağduriyyeti sebebiyle Aziz Milletimizin teveccühüne mazhar olmuş bir zât, esas i’tibâriyle, yaşadığı zamanlarda ve mekânlarda, dînî hizmetlerin önünü tıkayıcı bir tavır içinde olmasına rağmen, günümüzde, bağlıları ve müstemirleri bu zât hakkında sayısız kitaplar neşrettiler, panel ve sempozyumlar tertip ettiler, hiçbirisi gerçeği yansıtmayan filmler, çizgi filmlerle, o şahsı adeta bir masal ve roman kahramanı haline getirdiler. Buna mukabil, zamanın sâhibi, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Müceddid olan Zât-ı Muhterem’i, belki de Zikr-i Hafî yolunun derîn ketûmiyet gerektiren vaziyeti karşısında bırakınız bütün veçheleriyle tanıtılması, asgarî’den Avam-ı Nâs açısından bilinmesi gereken asgarî vasıflarını dahi tebliğ ve beyandan aciz kaldık. Süleyman Hilmi Silistrevî Efendi Hazretleri, zâhirî ilimler bakımından, devrinin bütün ulûm ve fünûn’unda, bütün kademeleri kat’ederek, Devlet-i Aliyye için Kadı’lar yetiştiren Medresetü’l-Kudat dâhil, bütün medreselerin yüksek kısımlarını birincilikle bitirmiş, Rüûs imtihanını büyük bir muvaffakıyetle vermiş, Ders-iâm unvanına hakkıyla sahip olmuş, 03 Mart 1924 yılında medreseler lağvedildiğinde, Süleymaniye medreselerinin en yüksek kısmında, Tefsir ve Hadis Mütehassısı olarak, -günümüzde bu titrlerin karşılığı, “Tefsir ve Hadis” Profesörlüğü’dür.- vazif yapmaktaydı. Medreseler lağvedildiğinde, pekçok arkadaşı, Cumhuriyet idaresinin kendilerine tebliğ ettiği, hâkimlik, müddeîumumluk (Cumhuriyet Savcılığı) ve noterliği kabul ederek, Anadolu’nun yollarını tutmuş iken, o, İstanbul’da, Ders-iâm olarak İstanbul’un Salâtîn Camiî’lerinde, büyüklüğüne-küçüklüğüne bakmaksızın, cemaat olan her camide va’az nasîhatlerine bilâfasıla, devam etmiştir. Eminönü’nde Arpacılar Camiî, Kasımpaşa’da Cami’i-Kebîr gibi... Süleyman Efendi Hazretleri, İstanbul camilerinde va’az-u nasîhatte bulunurken, bütün çile ve zorluklara rağmen ders okutmaya devam ederken, az da olsa, kendisine refakat eden arkadaşları, hocaefendiler vardı. İstanbul’da tedrisat yoksa da, Kur’ân öğrenimine devam eden hocaefendiler, Karadenizde, Doğu ve Güneydoğu illerimizde Kur’ân öğrenimi yanında tedrisata da devam eden, elleri öpülesi hocaefendiler vardı. Rahmetle, minnetle yâd ettiğimiz, Of’lu Dursun Efendi diye ma’ruf, ders-iâm’lardan, Dursun Güven Efendi Hazretleri’ni misâl olarak verebiliriz... Ancak, manevî irşad ve tasarruf bakımından Süleyman Hilmi Silistrevî Efendi Hazretleri yaşadığı dönemde ve tasarruf-u hakîkî, tasarruf-u ma’nevî’ye geçtikten sonra, hâlâ câri tasarrufunda, muasırları arasında vahîd idi. Süleyman Hilmi Silistrevi Efendi Hazretleri, kendisinden bir önceki mürşidi, Silsile-i Saâdât-Silsile-i Zeheb’in 32. Halkası, Salâhuddîn İbn-i Mevlâna Sirâcüddîn (K.S.) Hazretleri’nin ma’nevî terbiyesi altında Seyr-i Sülûkini tamamlamış, çilesini doldurmuş, Tensib-i Ezelî’si ile geçeceği makam için lüzumlu olan bütün mertebe ve makmâtı ihraz etmiş, üstası, Sirâcüddîn Efendi Hazretleri indinde mevcut olan herşeyi verdikten sonra, Süleyman Efendi Hazretleri’nde gördüğü isti’dât karşısında, kendisini bir önceki Kutbu’l-Aktâb olan, Silsile-i Saâdât ve Silsile-i Zeheb’in 23. Halkası, Hicrî 2.binin Müceddidi, İmam-ı Rabbânî, Müceddid-i Elf-i Sânî, Ahmed-i Fârûk-i Sirhindî Efendi Hazretleri’ne, Nisbet-i Ma’neviyye ile rabtetmiş ve kendisi aradan çekilmiştir. Milâdî 1938 yılında irşâd ve tasarrufa fîilen başlayan Süleyman Hilmi Silistrevî Efendi Hazretleri, Sell-i Seyf etmiş (Sell-i Seyf “tasavvuf ricali arasında geçen bir ta’bir olup, meydan okumak bu asırda ma’nevî irşad vazifesinin kendisinde olduğunu deklare etmektir.) Süleyman Hilmi Silistrevî Efendi Hazretleri, muasırı bir takım müteşeyyih’leri ikaz etmiş, bu asırda emanetin kendisinde olduğunu, “uçan kuşun kanadında, denizlerde yüzen balıkların solungaçlarında zerre kadar emânet bulunuyorsa bize teslim etmeye mecburdurlar,” diyerek kendilerine ihtar etmiştir... Dünya hayatını ve Tasarruf-u Maddîsini tamamlayan, Tasarruf-u Ma’nevî ve Hakîkî’ye geçen Süleyman Hilmi Silistrevî Efendi Hazretleri, 17 Eylül 1959 tarihinden beridir, Karacaahmed Sultan Mezarlığı’ndaki Kabr-i Şerif’inde medfûn bulunmaktadır. Bu tarihten i’tibâren, her gün memleketimizin muhtelif yerlerinden gelen onbinlerce insan tarafından mübârek Kabr-i Şerif’leri ziyaret edilmektedir. Burada kimi ziyaret etmektedirler? Ziyaret ettikleri zât’ın ma’nevî veçhesini iyi bilirlerse elbette ziyarette biraz daha dikkatli davranırlar. İşte burada medfûn bulunan bu mübârek zât’ın ma’nevî veçhesini tanıtmak da bizim aslî vazifemizdir... Süleyman Hilmi Silistrevî Efendi Hazretleri, Zikr-i Hafî yolunun, Sevgili Peygamber’imizden i’tibâren, Hazret-i Ebû Bekr-el-Sıddî (r.a) Efendimizin tarikıyle teselsül eden, Silsile-i Saâdât-Silsile-i Zeheb’in 33. Halkasını, Sahib-i Zaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Müceddid, -kendisinden bir önceki mürşidi ve müceddid, Salahuddîn İbn-i Melâna Sircüddîn (K.S.) Efendi Hazretleri tarafından Nisbet-i Ma’neviyye ile Kutbu’l-Aktab, İmam-ı Rabbânî, Müceddid-i İlf-i Sânî, Ahmed-ü Fâruk El-Sirhindî Efendi Hazretleri’ni raptettiği için, Silsile-i Saâdât’ın “Müceddidî’ler kolundan olup, Hicrî 13. ve 14. Asırların, -Tecdidi İlâ mâşâ Allah, devam edecek olan-Medâr Mürşidi olduğu için, geçtiğimiz asırlarda mürşid-i kâmiller tarafından temsil edildikleri halde bu asırlarda artık, hakîki mümesilleri ve mürşid’leri kalmamış olan Turuk-u Âliye’lerin de mürşididir. Haftada bir Çarşamba günleri yapılan, Hatm-i Hâcegân, Turuk-u Âliye’den Nakşibendiyye’nin esâsâtından olduğu gibi, Perşembe akşamları yapılan ve Hatm-i Hâcegân’a nisbetle cüz’î farklılıklar gösteren, Zikr-i Celî’nin mümessili-mürşidi, Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri’ne nisbet edilen, Kâdirî Hatmi teberrüken yapılmaktadır. Müceddid, Kâdirî Hatmini ilk def’a olarak, Tasarruf-u Ma’nevî ve Tasarruf-u Hakîkî’ye geçisinden tamı tamına, iki ay önce, 1959 Milâdî yılının Muharrem ayının birinci gününde, Kısıklı’da bulunan ziyârethâne’de, Merhûm Ali Dayı, Merhum Mehmed Akçelioğlu, Allah sağlıklı uzun ömürler ihsan buyursun, Seyfeddin Alkan Hocamızın iştirakiyle yaptırmıştır...