21 Aralık, bilindiği gibi Kıbrıs’ta Rumların soydaşlarımızı katle başladıkları Kanlı-Noel olarak anılan soykırımın 57nci yılı idi. Biz bu Kanlı Noel’i, katil Rum sürülerinin silahsız, savunmasız, kadın çocuk demeden saldırıp katlettikleri 57 yıldır hiç unutmadık. Ve yıllardır Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) İstanbul teşkilatı olarak her yıl düzenlediğimiz, bu vahşeti, katliamı anma gününü bu yıl koronavirüs nedeni ile maalesef icra edemedik. İlk fırsatta Rumların bu ahlak ve insanlık dışı vahşetini unutmayacak ve unutturmayacağız. Geçen yıl düzenlediğimiz anma gününü KKTC Başbakanı olarak şereflendiren Sayın Ersin TATAR’ın, artık Cumhurbaşkanı olarak yeni anma günlerimizi şereflendirmelerini şimdiden tensiplerine arz ediyoruz. 

Değerli okurlarım, İkinci Dünya Harbi sonrası çıkan Kıbrıs krizi, malumları 16 Ağustos 1960’da Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulması ile çözülmüş gibi görünse de Rumlar, Cumhuriyeti Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması, Enosis için bir atlama taşı olarak değerlendiriyorlardı. 

Oysa Zürih ve Londra Antlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs Türk ve Rum halklarının eşit iki kurucu ortak ve egemen olduğu, iki toplumlu bir devletti ve bu devletin, 

- Cumhurbaşkanı Rum, yardımcısı Türk’tü. 

- Bakanlar Kurulunun yedi üyesi Rum üçü Türk, Temsilciler Meclisi’nin otuzbeş üyesi Rum, onbeşi Türk’tü. 

- Ordusunun %60’ı Rumlara %40’ı Türklere, memur kadrolarının %70’i Rumlara, %30’u Türklere tahsis edilmişti. 

- Cumhurbaşkanı Yardımcısına kanunları veto hakkı tanınmıştı. 

- Ve her iki toplum için ayrı cemaat meclisleri, mahkemeleri ile beş kentte belediye teşkili de öngörülmüştü. 

Ayrıca Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın imzaladıkları Garanti Antlaşması ile anayasal düzen garanti altına alınmış ve bir İttifak Antlaşması ile de Kıbrıs’a yapılacak her türlü tecavüze karşı işbirliği esasları da düzenlenmişti. Ve bu antlaşmalarla Kıbrıs Cumhuriyeti’nin herhangi bir siyasi veya iktisadi birliğe katılması veya bir devletle birleşmesi yasaklanmış ve Kıbrıs’ta Yunanistan’a 950 Türkiye’ye de 650 mevcutlu birer askeri birlik bulundurma hakkı da tanınmıştı. 

Böylece Kıbrıs’ta hem Enosis hem de Taksim yolu; devletin anayasası ve Zürih ve Londra Antlaşmaları ile kapatılmıştı. 

Ancak Rumlar Cumhuriyeti, Enosis için bir platform olarak kullanmaya kararlı idiler ve kısıtlı da olsa Cumhuriyetin yönetiminde söz sahibi olmuşlardı. Çok geçmedi bir yandan Türk halkını basit azınlık statüsüne indirecek anayasa değişiklikleri talep ederken bir yandan da silahlanmaya başlamışlardı. 

Tabii Türkiye bu değişiklikleri kabul etmezdi, nitekim etmemişti. 

Bilahare Rumlar Cumhuriyeti yıkmak ve Türkleri yok etmek için hazırladıkları Akritas Planını 21 Aralık 1963 günü tatbike başladılar. 

Olaylar Lefkoşa’da Rum polislerin iki Türk gencini katli ile başlayıp, Lefkoşa Türk Lisesi’ne açılan yaylım ateşi ve iki öğrencinin yaralanması ve Türk mahallelerine baskınla devam edip kısa sürede bütün Adaya yayılmıştı. 

Rumlar işine giden, işinden dönen, Ada içinde seyahat halinde olan Türkleri ve baskın yaptıkları evlerde kadın çocuk demeden silahsız, savunmasız insanları hunharca katlediyorlardı. Lefkoşa Devlet Hastanesi’nde bile Rum doktorlar, hastanede yatan beş Türk hastanın kanlarını zorla alarak katletmişler ve hastaneyi basan Rum çeteleri de hastanede görevli iki Türk gencini de kurşuna dizmişlerdi. 

Değerli okurlarım, Yunanistan’ın her türlü desteğini alan eli kanlı Papaz Makarios; Kıbrıs Türklerinin uzun süre dayanamayacağını, Türkiye’nin Adaya müdahalesinin de Batılı dostlarınca engelleneceği ve hatta Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasına yardım bile edileceği kanaatindeydi. Ve hemen soydaşlarımızı Cumhuriyetin kurum ve kuruluşlarından kapı dışarı edip, silah zoru ile her şeye el koymuştu. 

Ada’da devlet otoritesi kaybolmuş, can ve mal güvenliği kalmamıştı. 

Devletsiz ve korumasız kalan soydaşlarımızın Türk Mukavemet Teşkilatı ile başlayan savunma refleksi, silah ve cephane yetersizliği nedeni ile Rum taarruzlarını durdurmaya yetmiyordu. Lefkoşa’da cephanesi tükenen Küçük Kaymaklı halkı gibi Ada’da özellikle Rumlarla karışık köyler daha güvenli bölgelere göç etmek zorunda kalmışlardı. 

Lefkoşa’da başlayan savaş süratle Ada’ya yayılıyor her köşede anarşi, terör, vahşet kol geziyordu. Rum çeteleri silahsız, savunmasız Türk köylerini basıp, kadın çocuk demeden soydaşlarımızı diri diri toplu mezarlara gömüyor, köyleri de yakıp yıkıyor yağmalıyorlardı. 

Türkiye’nin, bu katliamın durdurulması için yoğun diplomatik temasları devam ederken, Türk Silahlı Kuvvetleri de teyakkuz halinde idi. Ben o günlerde Ankara’da Muhafız Alayında Paraşüt Bölük Komutanı idim ve 21 Aralık günü Kıbrıs’a müdahale için alarm ve hazırlık emri almıştım. Büyük bir heyecanla hazırlıklarımızı yaparken Türk Hava Kuvvetlerinin 25 Aralık günü Lefkoşa üzerindeki alçak uçuşu ile korkuya kapılan Makarios ateşkesi kabul etmiş ve ellerinde tuttukları 545 soydaşımızı da teslim etmişlerdi. Ve o gün Türk ve Rumlar arasında, Yeşil Hat olarak anılan temas hattı da işaretlenmişti. 

Değerli okurlarım, Kıbrıs’ta bu beş günün bilançosu çok ağırdı. 80 soydaşımız şehit olmuştu. Yüzlerce yaralı ve kayıp soydaşımız yanında onbinlercesi evini, işini, köyünü terk etmek zorunda kalmıştı. 

Ateşkes de kısa sürmüştü. Rum-Yunan ikilisinin yönetiminde azgın Rumlar; Boğaz’da, Larnaka’da, Limasol, Baf, Magusa ve Lefke’de, Adanın her yanında soydaşlarımıza taarruza, katliama devam ettiler. 

Birleşmiş Milletlerin 1964 Temmuz ayında yayınladığı ORTEGA RAPORU’nda Rum saldırıları ile Türk kesiminde belirlenenler aşağıdaki gibi özetlenmişti: 

- 109 köy ve kasabada 527 ev tahrip edilmiş. 2000 ev hasar görmüş. 

- Saldırılar sonu 25 bini kişi göç etmiş, silah zoru ile göç edenlerin miktarı 18.357. 

- Sakat kalan ve yaralı (başkasının desteğine ihtiyacı olan) 203 kişi. 

- Şehit sayısı 500. Ayrıca kayıplar arasında 203 şehit daha var. 

- Rumlar 103 köyü işgal etmiş. 

Eli kanlı Papaz Makarios özellikle 1964 yılı ilk yarısında soydaşlarımızı zorlamak için her fırsatta saldırılara devam etmiş Türkiye’nin ısrarlı talepleri ile BM Güvenlik Konseyi kararı ile 1964 yılı Mart ayında Kıbrıs’ta Barış Gücü de tesis edilmişti. 

Ancak Rum saldırıları durdurulamıyordu. Nitekim Türkiye 1964 yılı içinde dört defa daha Rum saldırıları üzerine müdahale kararı almıştı. Kanlı Noel’de alınan ilk saldırıdan sonra ikinci müdahale kararı 12 Şubat’ta Rumların tank da kullandıkları Limasol saldırılarını müteakip alınmıştı. Üçüncü müdahale kararı 9 Mart’ta başlayan Rum çetelerinin Baf bölgesindeki saldırılarını önlemek için, dördüncüsü Makarios’un İttifak Antlaşmasını geçersiz sayıp Kıbrıs’ta Milli Muhafız Ordusunu kurmaya başlaması üzerine 2 Haziran’da, beşinci müdahale kararı da Rumların Erenköy’e saldırması üzerine 6 Ağustos’ta alınmıştı. 

Rumların Türkiye’nin uyarılarını rağmen Erenköy’e taarruza devamları üzerine malumları Türk Hava Kuvvetleri 8-9 Ağustos’ta Rum kuvvetlerini hava taarruzu ile durdurmuştu. 

Bu ders uzun sürmemiş, Rumlar akıllanmamıştı. Altıncı müdahale kararı Rumların 15 Kasım 1967’de Boğaziçi - Geçitkale köylerine saldırı ve katliamı üzerine, 16 Kasım’da TBMM’nin T.C. Hükümetine müdahale yetkisi vermesi üzerine, son müdahale kararı da malumları 15 Temmuz 1974’te, Rumların yaptıkları hükümet darbesi üzerine alınmış ve Kıbrıs Barış Harekatı icra edilmişti. 

Değerli okurlarım ben kısaca özetlediğim 1963-74 yılları arasında, hep Kıbrıs’la ilgili birliklerde görev yaptığım için bu müdahale kararlarının tamamının uygulanmasına katıldım ve ayrıca 1965-66 yıllarında Kıbrıs’ta Kahraman soydaşlarımla birlikte görev de yapmıştım. Başta eli kanlı papaz Makarios olmak üzere Rum-Yunan ikilisinin silahsız-savunmasız kadın-çocuk demeden yaptıkları ahlak ve insanlık dışı saldırıları ve uyguladıkları ambargoların bir çoğuna şahit bile olmuştum. Kahraman soydaşlarımız bu zulme, vahşete karşı koydular, göğüs gerip direndiler. Ve sonunda Kıbrıs Barış Harekatı’nda yine birlikte, Anavatan’ın çelik kanatları altında, muhteşem bir ZAFER’i beraber kucaklamıştık. 

Ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti doğdu, gelişti, bugünlere geldik. Artık tüm gayretlerimiz KKTC’yi ileri daha ileri taşımaktan başka ne olabilir? Ve bana göre; Türkiye’nin ve Kıbrıslı soydaşlarımızın olmazsa olmazı, 7 Mart 2003’te TBMM’nin oybirliği ile aldığı kararla belirtildiği gibidir. Adeta Kıbrıs için Misak-ı Milli niteliğinde olan bu kararla özet olarak; Tarafların eşit statüsü ve eşitliği, Türkiye’nin garantörlük haklarının sürdürülmesi gereği, Kıbrıs Rum Yönetiminin AB’ne üyeliğinin uluslararası anlaşmaların açık bir ihlali olduğu ve iki kesimliliğin muhafaza edilmesi öngörülmüştür. 

KANLI NOEL münasebetiyle, 21nci yüzyıl konjonktürü çerçevesinde, Türkiyesiz AB hayali ile Güney Kıbrıs Yönetimine yamanma meraklılarını kınıyor ve Türk Milletinin bu düşüncelere geçit vermeyeceğini de adım gibi biliyorum. 

Değerli okurlarım, 70 yıldır Kıbrıs’ta sürdürülen Milletimizin beka sorununu büyük fedakarlıklar, kahramanlıklar ve özverilerle yürüten ve ebedi hayata intikal eden yiğit ve kahraman Mücahit, Mücahide ve Mehmetçiklere Ulu Tanrı’dan rahmet diliyorum. 

Ruhları şad, mekanları cennet olsun.