Kadirşinas’lık, ni’mete şükür, ahde vefa Mekârim-i Ahlak’tan (Ahlâkî güzelliklerden) olup, tabiî ve beşerî vasıflardır. 
“Kullara şükretmeyenler, Allah Celle Celâluhûy’a da şükretmezler. Ni’metlere şükrün karşılığı Küfran-ı Ni’mettir. (Allah’ın verdiği ni’metleri inkardır.) 
“O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah’ın ni’metini sayacak olsanız, sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür!” (İbrahim 14/34)
(Bu âyet-i Kerime’de, Cenab-ı Hakk, ni’metlere şükretmemeyi, sürekli Küfran-ı Ni’mette bulunmayı zulüm olarak vasıflandırıyor, sayılmayacak kadar ni’metlere rağmen hâlâ şükretmeyen insan çok zâlimdir, keffâr’dır. (Ni’metleri inkar etmekte üstünü örtmektedirler.) 
İnsan’lar da zaman zaman, kendisine velîni’metlik ettiklerinden en az bir teşekkür ve bir vefa duygusu beklerler. 
Aziz Milletimizin hiç tasvip etmediği, hoş görmediği, denâ’et derecesinde tiksindiği nankörlük ve vefasızlıktır. 
En çok nankörlük, en ziyade vefasızlık siyâset cephesinde ve akademik sahada yaşanır.
Üniversite câmiasında, nice insanlar vardır ki, bir büyüğü elinden tutmuş, ilk önceleri belki çantasını taşıtmış, kendisine asistan yapmış, akademik kariyerindeki bütün mertebeleri o büyüğünün sâyesinde aşmış, bir yerlere gelmiş birisi, artık ihtiyacı olmadığını düşündüğü büyüğüyle karşılaşmamak için yolunu değiştirir. Emsali çoktur, ba’zıları da tarafımızça yakından tanınmaktadır. 
Nankörlüğün ve vefâsızlığın harman olduğu yer siyâset sahnesidir. 
Türk Siyâset Sahnesinin en renkli siması, siyâsî Edibi, Merhum Osman Bölükbaşı, “nankörlük, vefasızlık ve ihânetler dolayısiyle bağrım Karacaahmed Mezarlığı’na dönmüştür,” derdi. 
Seçimler arefesinde partisinden aday olup seçilebileceği bir yerden aday gösterilenlerden, noter ma’rifetiyle, “Seçilmem halinde T.B.M.M.’sine geldiğimde aslâ başka bir partiye transfer yapmayacağım” diye taahhütnâme aldığı halde, seçilir gelirler, bir müddet sonra partilerinden istifa ederek bir başka patiye geçerlerdi. Türk siyâsî hayatında az da olsa, eşsiz vefa örnekleri gösterenler de vardı. 
Merhûm, Başvekil ve T.C.Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 1979’da kurulan Demirel azınlık hükûmeti sırasında, Başbakanlık Müsteşarı ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarıydı. Bu sıfatlarla, Türk siyâsî ve ekonomi tarihine 24 Ocak Kararları olarak geçen kararlara imza atmıştı. 12 Eylül 1980 Darbe-i Hükûmetini gerçekleştiren Generaller, 24 Ocak Kararlarının aynen devam ettirilmesini istiyorlardı. Bunun için de Emekli Amiral Bülent Ulusu tarafından kurulması düşünülen darbe hükûmetinde, ekonomik ilişkilerden sorumlu olmak üzere, Turgut Özal’ın Başbakan Yardımcılığı vazifesini deruhte etmek istiyorlardı. 
Kendisine teklif götürüldüğünde, Merhûm Özal, “düşüneyim, ayrıca görüşmem, izin almam gerekenler var,” dedi. 
Sakıt Başbakan Süleyman Demirel ile görüşme imkanları arıyordu. Demirel ve eşi Merhûme Nazmiye Demirel de diğer parti liderleri gibi enterne edilmişler ve Hamzakoy yolundaydılar. 
Darbeciler, Turgut Özal’ın Başbakan Yardımcılığını o kadar çok istiyorlardı ki, o anormal şartlar altında, Turgut Özal’ın Demirel ile görüşmesini sağladılar. Askerler tarafından da dinlenen telefonda Turgut Özal, “Ağabey, askerler bana Başbakan Yardımcılığı teklif ediyorlar. Sizin izniniz olursa kabul edeceğim, izniniz yoksa asla!” Demirel, “Turgut kardeşim, bu vatan hepimizin, elbette kabul edeceksin! Bugünler de gelir geçer,” diye cevap vermişti. 
Devrin kudretlileri önünüze kırmızı bir halı sermişler, sizi Başbakan Yardımcısı olarak hükûmette vazife almanızı rica ediyor. Beşerî zaafları olanlar, Hubb-u Câh, makam ve mevki peşinde olanlar, koşar adım, ceketlerinin düğmelerini ilikler, kudretlilere arz-ı Ubûdiyet ederek hemen kabul ederdiler. 
Kardişinaslık, vefa işte böyle zamanlarda devreye giriyor. Da’va arkadaşlarını arkadan hançerlemek yerine, onlara sorarak, onlardan izin alarak, hoşnutluklarını te’min ederek teklif edilen hizmeti kabul ediyorlar. 
Bir başka örnek, hâlen T.B.M.M.’sinde, MHP, Manisa Milletvekili olarak vazife yapan, Aziz Dostum, Sümer Oral Bey, 12 Eylül 1980 Darbe-i Hükûmetin düşürdüğü Demirel azınlık hükûmetinde Çalışma ve Sosyal Güvnelik Bakanı olarak vazife yapmıştı. 
1970’li yılların sonlarında kurulan “Güneş Motelleri” hükûmetinde Gümrük ve Tekel Bakanlığı yapan, Tuncay Mataracı ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yapan Hilmi İşgüzar gibi bakanlar yolsuzluklardan tutuklandığı halde, Sümer Oral Bey hakkında yapılan araştırma ve soruşturmalarda, zâten kısa bir müddet Bakanlığı döneminde herhangi bir yolsuzluk, hatta şüpheli bir işleme bile rastlanmadı. 
Kendisi de Manisalı olan, devrin Muktediri Kenan Evren Paşa bizzat Turgut Özal’a, Sümer Oral Bey’e teklif götürün, kabul ederse kendisini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na getirelim teklifini iletti. Turgut Özal, bu teklifi Sümer Oral Bey’e ilettiğinde, Sümer Oral, “Beyefendiyle görüşmeye çalışayım, onun izni olmadan kabul etmem,” dedi. Görüştü, Beyefendi, (Süleyman Demirel) “Turgut’a izin verdik, başkalarına ihtiyaç yok, kardeşim,” dedi ve konu kapandı. 
Eminim ki, Sümer Oral Bey’e, MHP Manisa Milletvekililği teklif edildiğinde, mutlakâ Beyefendi’den izin almıştır veya MHP’ye bizzat Beyefendi teklif etmiştir. 
Türkiye’de, hiçbir makam ve mevki tarafından tanınmadığınız, hatta, yabancı ülke’de yaptığınız tahsilinizin denkliğinin bile kabul görmediği bir devirde, sizi almışlar, çetin mücadelelerden sonra, önce denkliğinizi sağlamışlar. 
İslâm Teşkilatı Konferansı’nın (şimdiki adı, İslâm İşbirliği Teşkilâtı) Ekonomik ve Kültürel Kuruluşunun İstanbul’daki merkezine direktör olarak ta’yin etmişler. 
Yetmemiş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bütün ağırlığını arkanıza koymuşlar, yetmemiş, T.C. Cumhurbaşkanı, hususiyle Suudi’ler nezdindeki i’tibarını ortaya koymuş, T.C.Başbakanı samîmiyetini, İslâm ülkeleri arsında varolan prestijini ortaya koymuş, sizin İslâm Konferansı Teşkilatı Genel Sekreterliği’ne seçtirmişler. İki dönem’den fazla bir zaman, 10 yıl, İslâm İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri olarak, dünya çapında bir şöhrete ve hiç de azımsanmayacak kadar bir servete sahip olmuşsunuz. Helâl-i Hoş olsun! 
Ama, kadirşinaslığın mazide kalmış bir olgu, vefa’nın da İstanbul’da bir semt olduğunu ispat etmek size düşmezdi. 
İslâm İşbirliği Teşkilatı’ndaki vazifeniz bittiğinde, nezâketen olsun, Cumhurbaşkanı’nı, Başbakanı ziyaret edip teşekkür ettiniz mi?
Size Cumhurbaşkanlıı namzed’liği teklifi getirildiğinde, nezâketen de olsa, en azından, artık aday olmayacağı kesinleşen Cumhurbaşkanı, Abdullah Gül Beyefendiyi ziyaret edip, “Sayın Cumhurbaşkanım, bana böyle bir teklif getirdiler, ne buyurursunuz?” dediniz mi? 
Eminim, Sayın Cumhurbaşkanı, “Hakkınızda hayırlı olsun” diye son derece olgun ve müsbet bir cevap verirdi. 
Ama, siz aslâ normal şartların adayı değilsiniz! 
İddia ettiğiniz gibi beş parti’nin geniş bir uzlaşma neticesi ortaya çıkmış bir aday da değilsiniz. 
Sizi aday gösteren, CHP ve MHP liderleri sizi henüz tabanlarına kabul ettirmiş değillerdir. Diğer partiler ise, artık birer tabela partisi bile değillerdir. Nerede büyük uzlaşı! 
Zâtınız için, ba’zı çevrelerin dillendirdiği, Amerika Neocon’larının, Almanya’nın, Doğangillerin, -ki, Doğan Grubunun gazete ve televizyonlarının sermâyesinin %67’si Almanlara aittir.- Boğaziçi Baron’larının, AK Parti ve R.Tayyip Erdoğan’ın önünü kesmek isteyen derin devletin, badem bıyıklı Neokonu,” demek benim terbiyeme uymaz. 
Zât-ı âlinizi aday gösteren CHP ve MHP liderleri gerçekten sizin Cumhurbaşkanlığı’na seçilmenizi istemezler. Kendi siyâsî ikballerini te’minat altına alma gayretindeler. 
Adaylık ve seçimler hakkınızda hayırlı olsun!..