Bileklerinden aşağı elleri, ayakları ve yüzleri hariç, kadınların bütün vücudları örtünmesi farz olan yerlerdir. Elbise ibâdet esnasında kadın ve erkek için zînettir (süstür), soğuktan-sıcaktan koruyan bir ihtiyaçtır. Kadın ve erkek üzerinde taşıdığı ve kendisine yakıştırdığı kıyafetini başkalarına göstermek için değil, kendi ayıplarını örtmek, vücudunu yerine göre soğuktan-sıcaktan korumak için taşır. Bu maksada uygun olmak şartıyla kadın ve erkek kıyafetlerinde İslâmi bakımdan herhangi bir renk ve şekil şartı getirilmemiştir. Ashap arasında şehid düştüklerinde mahrem yerlerini kapatmaya yetmeyecek kadar tek parça eski bir bezle dolaşanlar olduğu gibi, imkânları olduğu halde eski-püskü hırpani kıyafetlerle dolaşanlara "Allah sana lûtfettiği nimetlerden bazılarının üzerinde görünmesini ister", tarzında Peygamberi ihtar da vardır. İster öyle, ister böyle her hâl-u kârda kadın ve erkek olsun kıyafetler başkalarının beğenisini kazanmak, başkalarına göstermek için değil, yukarıda ifade edildiği gibi, kendi dini, bedeni ve medeni ihtiyaçları için olmalıdır. Erkek ve kadın kıyafetlerine şekil ve renk olarak herhangi bir kayıt getirilmezken, Arapların gurur-kibir vesilesi yaptıkları etek boyu hakkında ölçü getirilmiştir. Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den rivâyete göre, Nebî Salla'llâhu aleyhi ve sellem, izâr (denilen Libas)'ın (elbisenin) iki topuktan aşağı sarkanı ateştedir, buyurmuştur." (İzâr, Arapların giydikleri boy elbisesidir ki, bunun topuktan aşağı lüzumsuz uzatılması, gurur-kibirlenmek şi'ârıdır. Bunun için yukarıda meâlini verdiğim hadiste ağır ceza tâyin olunarak yasaklanmıştır.) Kütüb-ü Sitte'den (mûteber altı Hadis Külliyatı)'ndan Sünen-i Nesâî'de İmam-ı Nesâî, "Kadınların etekleri" diye açtığı bahiste: İbn-i Ömer radiya'llâhu anh'den rivayet edilen şu hadisi nakleder! "Kibir ve gururdan dolayı, bir kimse eteklerini uzatırsa Allah o kimselere rahmet nazarıyla bakmaz". En çok hadis rivâyet eden kadın sahâbî'lerden olan Ümmü Seleme radiya'llâhu anhâ: - Ey Allah'ın Resûlü: - O halde kadınlar eteklerini nasıl yapsınlar, etek boyları ne kadar olsun?. - Resüllâh buyurdu ki, dizlerden aşağı bir karış olsun. - Ümmü Seleme: Bu takdirde ayakları iyice açılırsa ne olacak? - Resûl-i Ekrem Salla'llâhu aleyhi ve sellem: Diz kapaklarından itibaren bir zira uzatınız, kesinlikle daha fazla yapmayınız." buyurdu. (Zira, dirsekle el bileği arası uzunluğunda bir ölçüdür, boyun uzunluk-kısalık derecesine göre Zirâ'da farklılık arzeder.) Bu durumda kadınlar ve erkekler için üst kıyafetin (Takım elbise, palto, pardesü, kadınlar için ferâca, manto-pardösü) etek boyları herkesin kendi zirâ ölçüsüne göre bir zirâ'dır. Esâsen kişinin dirsek-bilek arası ölçüsü ne ise, diz ve ayak topuğu arası ölçüsü de odur. Bu durumda erkek ve kadınlar için değişmez, pantolon paça boyu, manto-pardesü ferace veya başka tür üst elbiselerde kadınların etek boyları kesinlikle ayak topuklarını geçmemelidir. Kütüb-ü Sitte'de değişik rivâyetlerde, değişik ifadelerle kadın ve erkek için etek boyları kesinlikle sınırlandırılmıştır. Cenab-ı Hakk'ın kullarının amelleri arasında en çok buğuz ettiği şey kibir ve gururdur. Kibriya ve Azâmet yalnız, Allah'a mahsustur, Allah kendi zâtına mahsus Kibriya ve Azamet dâiresine şu veya bu şekilde girmeye cür'et edenleri çok ağır bir şekilde cezalandıracağını pek çok âyet-i kerimede ifâde buyurmuştur. Günümüzde genel olarak giyilen erkekler için pantolon, bazı Arap ülkelerinde ve diğer İslâm memleketlerinde etek boyları yerlerde sürünmektedir, kibir ve gurura sebebiyet verdiği için haram olduğu gibi hijyenik bakımından da mahzurludur. Şer'î ölçülerde tesettüre (örtünme), riâyet ettikleri iddiasındaki bazı hanımların palto-pardesü etek boyları Peygamber'in (şârî'nin) getirdiği ölçüden çok uzundur, yâni şer'î değildir, kibir ve gurura delâlet eden moda ölçüsüdür. Diğer taraftan, sokaklarda dolaşırken özellikle merdiven inip-çıkmalarda buralarda bulunan her tür mülevvesâtı süpürüp topladıkları için, öncelikle namaz kılmak için girdikleri camileri daha sonra kendi evlerini hijyenik bakımından da tehlikeli bir şekilde pislemektedirler. TESETTÜR: Ehlince mâlumdur ki, tefîl babından çok büyük bir gayret sarfederek titizlikle gizlenmek demektir. Yani kadınların kadınlık özelliklerini başkalarına sergilemekten şiddetle kaçınmaları demektir; başları mestûre bakıldığında şeklen de bütün vücudunu örtmüş gibi görünen nice mestûreler vardır ki, normal şartlarda giyinmiş başları açık kadınlardan daha çok dikkat çekmektedirler. Elbise diye üzerlerine yapıştırdıkları nesneler, bütün vücut hatlarını net bir şekilde göstermektedir. Kimileri de bütün vücutlarını vücud özelliklerini net olarak göstermeyen geniş ve uzun elbiseler ile örttükleri halde, açıkta bıraktıkları elleri rengârenk ojeli, yüzleri tavuskuşu gibi rengârenk boyalı olduğundan daha çok dikkatleri üzerlerine çekmektedirler. Kadınlar, kisvelerini başkalarına göstermek için giyinmezler. Her türlü takı ve süs eşyasını başkaları görsün diye takıştırmazlar. Başkaları görsün, hissetsin diye makyaj yapamazlar, koku sürünemezler. Bütün zînetlerini, süslerini, kokularını kadınlık özelliklerini ancak ve yalnız helâlleri kocalarına sergileyebilirler. Bu bakımdan Müslüman hanımlar dışarıya çıkmak, insanlara karışmak zorunda kaldıklarında, makyaj yapmamalılar, koku sürünmemeliler, dikkat çekici, frapan renklerde elbise giymemelidirler. Hilkatten gelen bir husûsiyet mi, yoksa bir zaaf mı bilinmez, kadınlar süslenmeye, bunları bir başkasına göstermeye meraklıdırlar. Bu da ister istemez, bir başkasında gördüğünün aynına veya bir benzerine sahip olmaya sevkeder, sahip olma arzusu beraberinde israfı, israf geçim sıkıntısını ve aile içi geçimsizlikleri tevlid eder. Moda ve marka üzerine çalışan giyim sanayicileri, bütün dünyada kadınların bu zaafı üzerine oynarlar. Aynı vasıfta (kalite) bir malı revaçta olan bir etiketle (marka) kat be kat fiyatlarla satma imkânına kavuşuyorlar. Bursa dokuması bir eşarp düşününüz, ham maddesi aynı ipek, aynı fabrikada dokunmuş, kalitesi, renk ve deseni aynı birisi kenarına şu "marka"yı bir başkası bu "marka"yı basmış, reklamı çok yapılan revaçtaki marka, diğerlerinden 5-10 kat fazlasına satmaktadır. İşte kadınlarımız, kızlarımız aynı kalite, renk ve desendeki ucuzun yerine 5-10 kat pahalısını tercih ediyor. Niçin? Sırf o "marka"yı birilerine göstermek için!.. Çuvaldızı başkalarına, iğneyi kendimize batıralım ve hatırlatalım ki, bu devirde İmam-ı Rabbânî neslinin hanımları, eşlerimiz, kızlarımız, analarımız, bacılarımız da bu hataya düşmüşlerdir. Sırf bir "marka" taşımak için aile bütçelerini sarsanlar, defile düzenlenmiş gibi her bir toplantıda ayrı bir renk ve ayrı bir desenle görünüp, yeni yetişenlere kötü örnek olanlar olmuştur. Türkiye'de yerleşik bir Yahudi vatandaşımızın giyim firması, şapka inkılabından sonra İtalya'dan Türkiye'ye şapka ithal ederek bir de marka düşkünü kadınlarımız-kızlarımız sayesinde dünyanın sayılı giyim firmaları arasına girmiştir. Beher eşarp için bu firmaya verilen paralardan bir bölümünün, Filistinli Müslümanlara kurşun olarak atılmayacağını kimse garanti edemez. ÇOK ÖNEMLİ BİR İKAZ: Ehl-i Sünnet akîdelerine uygun olarak yapılan kabir ziyâretleri, büsbütün dünyaya dalıp ahireti, ebedî hayatı unutmamak için önemlidir, bu önem kabirlerde medfûn bulunan zevât için değil, hayatta olanların, ölümü, cenneti, cehennemi, kabir azabını hatırlaması içindir. Yoksa dünyanın herhangi bir köşesinde okunan fâtihalar, ihlaslar ruhlara ulaşır. Bu bakımdan kabir ziyaretlerinde bayrama gider gibi, rengarenk elbiseler, gökkuşağının bütün renklerini taşıyan renkli eşarplar, takılar, zînetlerle değil, daha mütevâzî giyim-kuşamla gidilmelidir. Mümkünse temyiz kabiliyeti olmayan çocuklar getirilmemelidir...