Benim çocukluğumda Mart’ın ilk günlerinde “Kütüphane Haftası” kutlanırdı. O zamanlar nüfusumuz şimdikinin neredeyse dörtte biri kadardı. Topu topu 6-7 üniversitemiz vardı. Nüfusun büyük çoğunluğu köylerde yaşardı. Okuma yazma oranı çok düşüktü. Ama buna rağmen en kıytırık kitap 5000 basardı. 

Aradan yıllar geçti. Nüfusumuz 82 milyonu aştı. Her ilimizde bir üniversite açıldı. Okuma yazma oranı neredeyse % 100’e yaklaştı, ama yazarı çok ünlü, konusu çok popüler değilse kitaplar 500-1000 tane ancak basılıyor.

Nasıl bu hale geldik, niye bu hale geldik diye düşünürken, acaba “Kütüphane Haftası” kutlamalarının bunda etkisi olmuş mudur diye geçti aklımdan. Bu arada  “Kütüphane Haftası” hâlâ kutlanıyor mu diye hemen Google amcayı açıp sordum. Evet kutlanıyormuş. 

Doğrusu ben bu duruma gelmemizde bunun etkisi olduğunu sanmıyorum. Şimdiki nesil her şeyi elinden hiç düşürmediği telefonla hallettiği için artık kitaba falan ihtiyaç duymuyor. Aklına ne gelirse hemen iki tuşa basıp öğreniyor.

Ama öğrendiği doğru mu yanlış mı derseniz, işte orası biraz karışık.

1975 yılında "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programı Türkiye'yi etkisi altına alınca, aynı yıl "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapıldı. Onu izleyen yıllarda daha yaygın ve yığınsal olarak kutlanmaya başlayınca işte böyle nur topu gibi bir “Kadınlar Günümüz” oldu.

Ortaya çıkış sebebinin hikâyesi her yıl anlatılır. Ben tekrar etmeyeceğim ama, gerçekten bilmeyenler için şu kadarını söyleyeyim, bugün anladığımız manasıyla hiç alakası yok.

Yeni bir şey bulmaktan aciz, fakat bulunan her şeye karşı çıkanlar, kadınların “ana” oluşundan yola çıkarak, “yılda bir gün onlara yetmez, her zaman kadınlarımıza sevgi ve saygı göstermeliyiz” deyip yan çizmeye çalıştılarsa da, her geçen yıl bizde “Kadınlar Günü” daha hararetli kutlanır hale geldi.

Tabii ki kadınlarımızın kıymetini bildiğimizden, onlara hak ettiği sevgiyi, saygıyı gösterdiğimizden değil, yılda bir gün küçük bir hediyeyle onların gönlünü alabileceğimizi zannettiğimizden.

Bunu sağlayan da kadınların anlayışı falan değil, piyasa, piyasa…   Evet, işin ekonomik boyutu devreye girince, cebimizdeki parayı alabilmek için her numarayı çeken pazarlamacılar, Kadınlar Günü için de tezgahlarını kurdular. Tıpkı Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer günü gibi…

Keşke ekonomiye bu kadar katkı sağlanır, birilerinin cebi bu yüzden dolarken, kadınlarımız da bundan azıcık nasibini alabilseydi, onlara bu işin azıcık faydası dokunabilseydi…

Gerçi her zaman her konuda olduğu gibi zengin ve sosyetik hanımlarımız bunun sefasını sürüyorlar... Hayat onlara daha güzel, ne yaparsınız. Bu da ayrı bir şans, ya da şanssızlık.

Kadın deyince herkesin aklına gelen şey farklı. Kadınlar günü için de aynı şeyi söyleyebilirim. Güneşin altında tarlasında çalışan, sırtında kendi ağırlığı kadar bir yük taşıyan, elleri ayaklı nasırlı kadınlarla, elini sıcak sudan soğuk suya sokmayan kadınları terazinin iki kefesinde değerlendirebilir miyiz?

Meseleye sadece cinsiyet açısından bakarsan ikisi de kadın. Ama arada dağlar kadar farklılıklar var. İnanın bu iki kutuptan iki kadını yan yana getirsek, “kadınlık” anlayışlarını onlar bile birbirlerine anlatamazlar. 

Bazı şeyler ne kadar tuhaf. Genellemelerle doğru sonuca varmak hiçbir zaman mümkün olmuyor işte…

****

Ülkemizde Kadınlar Günü her yıl daha hararetli kutlanmaya başladı dedik ama, genel olarak bu hararet kadınlara artı bir şey kazandırmadı. Hatta tam tersine farkındaysanız her geçen yıl kadına şiddet de artıyor. Öyle ki eskiden “koca dayağı” diye bir şey vardı gerçi ama, karısını sevgilisini pırasa gibi doğrayanlara pek rastlamazdık.

Maalesef günümüzde çocuklarının gözleri önünde öldürülen annelerin haberine sık sık rastlıyoruz. Erkekleri bu kadar gazaba getiren şey ne acaba? Kadınların davranışları mı değişti, erkeklik anlayışı mı değişti, yirmi birinci yüzyılda medenilik, modernlik anlayışı mı değişti?

Kadın ya anadır, ya evlattır, ya eştir. Hangisi olursa olsun öncelikle de insandır. Kağıt üzerindeki kadın-erkek ayırımını bile gereksiz bulup, “adam olmak, bilim adamı” gibi tabirleri  sözlüklerimizden çıkarmaya çalışırken, normal ve gerçek hayatta kadınlara karşı bu kadar acımasız olmaya bizi iten şey ne?

Kadınlar Gününüz kutlu olsun diye yazı yazmak, pankart asmak, afiş hazırlamak, albenili hediyelik eşyalar üretmek hem kolay hem güzel. Ama kadınlara hak ettikleri hayatı yaşatmak, onları mutlu etmek, böyle yapmacık şeylerle olmuyor.

Hayatın acı gerçekleri karşısında söylediklerimizin ve yaptıklarımızın uyumlu olması, işe yaraması lazım. Bunu sağlamak tabii ki o kadar kolay değil. 

Dertsiz tasasız bir kadının bu özel gününü bir demet kır çiçeğiyle kutlayıp gönlünü almak mümkünken, kalbi kırık bir kadına en pahalı hediyeleri alsanız kâr etmez.

Hele bir de eşini yavrusunu, yavuklusunu savaş meydanında kaybedenler var ki, onları teselli edebilecek ne bir söz ne bir saz var… Bu arada bizzat çatışmaların içinde yer alan kadın subaylarımız olduğunu da unutmayalım.

Eminim sizlerin zihninde de “Kadınlar Günü” deyince farklı farklı şeyler canlanmıştır. Keşke imkân olsa da birbirimizi dinleyebilsek, anlayabilsek, anlaşabilsek…

Dağda bayırda, köyde şehirde yaşayan bütün kadınlarımızın bu özel gününü kutluyorum. 

Artık bu tür günlerin ekonomik pazarı canlandırmaya yarayan bir bahane değil de, cinsiyet ayırımı yapmadan insani duygularımızı hayata geçirmemizi sağlayan bir dönüm noktası olmasını temenni ediyorum.