Hayatınızda çok sevdiğiniz birçok insan vardır, değil mi? Anneniz, babanız, eşiniz, kardeşiniz, çocuğunuz, arkadaşınız… Peki sevgiliniz var mı?

Cevaplaması zor bir soru gibi geldi galiba…

Hiç düşünmüş müydünüz, kime sevgili denir?

Şimdi internet var ya, hemen açıp bakıyoruz : Karşılıklı olarak sevgi ve bağlılık duyulan kişiye sevgili deniyormuş… Peki az önce saydığımız kişilerle karşılıklı sevgi bağımız yok mu? Niye onlara sevgili demiyoruz?

Anneden babadan geçtim de kaç yıllık eşiniz, sizin için her fedakârlığı yapmış karınız veya kocanız, aslında sevgiliniz sayılmaz mı?

Soruyu olumsuz cevaplamak her babayiğidin harcı değil, biliyorum. Ama olumlu cevaplayanların çoğu da biraz korkudan bu yanıtı vermiş olacaklar.

14 Şubat’ın “Sevgililer Günü” olduğunu bilmeyen yok. Çünkü siz hiç ilgilenmeseniz de radyolar, televizyonlar bangır bangır bağırıyorlar. Reklamlarda her şey Sevgililer Günü üzerine kurulu. İsteseniz de istemeseniz de haberdar oluyorsunuz.

Gençlerin, hele de bu yıl ilk kez “sevgili” oluşturmuş çömezlerin nasıl heyecanla dükkan dükkan hediye bulmak için dolaştıkları bir sır değil. Bütün piyasa da zaten satış yapabilmek için en orijinal akla gelmeyecek hediye üretme ve satma peşinde.

Duygusal yönü çok romantik ve hoş olmasına rağmen, sadece bizde değil, bütün dünyada “Sevgililer Günü”nün ticari bir unsur haline geldiğini hepimiz biliyoruz. Ama yine de ne olursa olsun, kim ne derse desin deyip, çam sakızı çoban armağanı cinsinden sevgilisi olanlar, gerektiğinde güçlerinin üstünde ödeme yaparak bir hediye almanın gayretinden vazgeçmiyorlar.

Bir soru sormuştuk, arada kaynayıp gitmesin isterseniz, yeniden gündeme getirelim: Eşiniz sevgiliniz mi, değil mi?

Sorunun cevabı için ciltler dolusu kitap yazılabilir. Felsefe yapmaya çok müsait bir konu. Ancak hayatın acı gerçekleriyle yüzleşirsek, maalesef evlilerin çok büyük bir çoğunluğu eşlerini sevgili olarak görmüyorlar, ya da göremiyorlar.

Halbuki nadir de olsa, eşini aradan geçen yıllara rağmen sevgili modunda seven çiftler de yok değil. Ne kadar saygı duyulası bir durum...

Şimdi pek çoğunuz eminim, “evlilik aşkı öldürüyor” gibi bir yalana sığınma ihtiyacı hissedeceksiniz. Yani sürekli tekrarlanan benzer şeyler, insanda bir bıkkınlık oluşturabilir, doğrudur. Ama o bıkkınlığı yaratmayacak yenilikler bulmak sizin elinizde…

Flört döneminde her yemeği farklı ve pahalı bir restoranda yedirmek, her kahveyi afili mekanlarda içirmek, her özel günde yepyeni orijinal bir hediyeyle sevindirmek için elinizden geleni yaptığınız sevgiliniz, sizinle evlendikten sonra, her akşam “bugün ne pişirdin” sorusuyla karşılaşırsa, dışarıda yemek yemeyi unutursa, her teklif ettiğinde, “şimdi bir çay, kahve içmek için dışarı mı çıkılır” cevabıyla karşılaşırsa, karşınızdaki kişi nasıl “sevgili” olarak kalsın ki?

Gerçekten sevdiği için ona hediye alan, sadece onu mutlu etmek için değişik yerleri gezdiren, farklı mekânlarda yediren içiren insanlar, hayatta ruh eşi olarak nitelendirdikleri kişiye, ömür boyu sevgilerini vermeyi başarırlarsa, evlilik bile aşkı öldürmez, öldüremez.

Başlangıçta, “bizim aşkımız bambaşka” iddiasında bulunanlar, evlilik sonrası nedense toplumun geneline ayak uydurmaya bayılıyorlar. En büyük savunmamız da “Herkes böyle yapıyor.” Öncesinde “herkesten farklı olma” duygusu ve iddiası, neden sonra yerini, “herkes gibi olmaya” bırakıyor ki?

Burada belki toplumsal olarak bizi etkileyen faktörlere de eğilmemiz lazım.

Hani şimdi gençlerin flört dedikleri geçici bir ilişki peşinde olanların, sırf karşılarındakini tavlamak için yaptığı aksiyonları bir kenara bırakalım. Ciddi olarak evlenme niyetiyle karşı cinse yaklaşan herkesin, olağanüstü bir durum olmazsa bu beraberliğin ömür boyu süreceğini düşünerek adımlarını atması lazım.

Geçici ve göz boyayıcı hareket ve davranışlar yerine, hayat boyu sürdürülebilir gerçek bir sevgi üzerine evlilik inşa edilirse, herhalde “sevgililik” hiç sona ermez.

Söylemesi kolay, yapması zor bir şeyden bahsettiğimin farkındayım.  Sevgililer günü heyecanı ortalığı sardıkça, bazılarımızın aklından, “bu kadar masraf niye yapılıyor ki, bir sürü fakir fukara yardıma muhtaç insan var, sokaklarda çöp toplayan çocukların halini görüyorsunuz, harcanan o parayla ihtiyacı olanlara yardım edilse” gibi şeyler geçtiğine eminim.

Fakat sevgilisine bu özel günde bir jest yapmayı planlamış insanların hiçbiri, böyle bir fedakârlığa evet demeyecekledir. Durumu iyi olanlar da “tamam onlara da yardım edelim, ama niye böyle özel bir günde başka hiçbir zaman duyamayacağımız o heyecanı yaşamayalım ki” deyip karşı çıkacaklardır.

Kaç yıllık evli olursanız olun, bugüne kadar sevgililer günüyle ilgili yaşanmış bir hatıranız da ister olsun ister olmasın, siz bu 14 Şubat’ta, hiçbir şey alamıyorsanız, Romanlardan eşinize bir çiçek alıp verin, beklenmedik bir sürpriz yapın. İnanın sizin bir “sevgili” olduğunuz hemen hatırlanacaktır. 

Denemeye var mısınız?

Genç-yaşlı bütün okuyucularımın “Sevgililer Günü”nü kutluyor, ömür boyu “sevgili” tadında bir hayat sürmelerini temenni ediyorum.