Geçtiğimiz günlerde BM’in Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nü idrak ettik. Bu münasebetle ülkemizde de kadın dernekleri tarafından programlar düzenlendi, kamuoyunun dikkati çekilmeye çalışıldı, acı ve ızdırap dolu olayların önüne geçilmesi ve kadın-erkek eşitliği konuları tartışıldı.
Malumları epey bir süredir “açılım paketleri” ile sorunlarımıza çözüm aranırken “Kadına Yönelik Şiddet Konusuna” henüz sıra gelmedi herhalde. Bu hafta başlayacak bütçe müzakereleri sırasında en azından kadın milletvekilleri ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nca konu tabii ki gündeme getirilecek, belki bazı vaatler de verilecektir.
Ancak feci olaylar, dramlar hiç durmamakta, sık sık yaşanmaktadır.
Daha geçen hafta başında, 48 saat içinde kocalarının kurbanı olan 3 kadının acı haberlerine, eşi tarafından “Seni öldürmeyip süründüreceğim” diye diz kapaklarına ve kollarına ateş edilerek iki ayağı kesilen ve kolları kullanılamaz hale gelen ve yatalak olan kadının haberi, adeta tuz biber ekti.
Eğitimsiz ve ekonomik özgürlüğü olmayan kızların küçük yaşta evlendirilmeleri ile ataerkil aile baskılarını önleyemeyen devlet, sorunlu ailelere de gereği gibi yaklaşmadıkça, bu facialar ve dramlar da maalesef devam edip gidecek. Çünkü Anayasamızın kadınların ve ailenin korunmasına ilişkin hükümleri icabı alınan önlemler maalesef yetersizdir.
Konu ile ilgili bir anımı anlatmalıyım.
Yıllar önce Sapanca’dan Adapazarı’na gidiyordum. Sapanca çıkışında önümüzdeki yolcu otobüsü, çarptığı bir kadını yol kenarındaki çalılıklara savurmuş ve yoluna devam etmişti. Biz hemen durduk, kadını bir hastaneye götürmek üzere araca yerleştirirken O’nu tanıyan birini aradık. Yakın akrabası bir erkeği de araca alıp Adapazarı’na, hastaneye hareket ettik.
Biraz sonra arka koltukta külçe gibi yatan kadıncağız kıpırdamaya başladı ve hemen nerede olduğunu sordu.
Ben, bir kaza geçirdiğini, pek kıpırdamamasını, O’nu hastaneye götürdüğümüzü söylemiştim ki kadın elini başına götürdü ve Karadeniz şivesi ile; “Uy, başörtüm de yok. Bizim herif beni görürse öldürür” deyivermişti.
Baygın halde iken birden kendine gelen bu kadının sarfettiği sözler, O’nun üzerindeki akıl almaz baskı hakkında yeterli ipucu değil mi?
Annelerimize saygı göstermek, ellerini, ayaklarını öpmek çare oluyor mu?
Olmadığı ortada.