“Ey iman edenler! Allah’ın (koyduğu, dinî) işaretlerine, haram ay’a, (Allah’a hediye edilmiş) kurban’a, (ondaki) gerdanlıklara, Rab’lerinin lütuf ve rızasını arayarak Beyt-i Haram’a yönelmiş kimselerde (tecâvüz ve) saygısızlık etmeyin. İhram’dan çıkınca avlanabilirsiniz. Mescid-i Haram’a girmenizi önledikleri için bir topluma karşı beslediğiniz kin sizi tecâvüze sevketmesin! İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınma üzerine yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah’tan korkun; çünkü Allah’ın cezası çetindir.” (Mâide 5/2) 
- “Bir gece kendisine âyet’lerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini mübârek kıldığımız, Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah noksan sıfat’lardan münezzeh’tir, O, gerçekten işitendir, görendir.” (İsrâ 17/1)
- “Biz seninle beraber doğru yola uyarsak, yurdumuzdan ayrılırız” dediler. Biz onları, kendi katımızdan bir rızk olarak her şeyin ürünlerinin toplanıp getirildiği, güvenli, dokunulmaz bir yere (Mekke-i Mükerreme’ye) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.” (Kasas 28/57) 
- “Çevrelerinde, insanlar kapılıp götürülürken, bizim (Mekke’yi) güven içinde kudsî bir yer yaptığımızı görmediler mi? Hâlâ bâtıla inanıp Allah’ın ni’metine nankörlük mü ediyorlar.” (Ankebût 29/67) 
(Âyette geçen “kapılıp götürülme,” öldürülme esir edilme ve soyulup yağmalanma gibi ma’na’larla tefsir edilmiştir.) 
Yukarıda meâllerini verdiğimiz âyet’lerde geçen, “Beytü’l-Haram,” “Mescid-i Haram”, “Haramen Âminen”den Murad-ı İlâhî Ka’be-i Muazzama, Ka’be-i Muazzama’nın da, içinde bulunduğu Batn-ı Mekke, Bekke, Mekke Şehri’nin tâ kendisidir. 
“Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (ma’bet), Mekke’deki (Ka’be)’dir. Orada, apaçık nişâne’ler, (ayrıca) İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yeten’lerin o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir.” (Âl-i İmran 3/96, 97) 
İbadet edilsin, diye insanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev, (ma’bet) Bekke’de, Mekke’de, kurulan Ka’be-i Muazzama’dır. (Bekke, Ka’be’nin kurulduğu yer, Mekke bütün şehir, ya da Mekke Ka’be’nin kurulduğu yer, Bekke, bütün şehirdir.) 
Mekke’de, Ka’be, Haz.Âdem ile Havva Annemi’zin cennetten yeryüzüne indirildikten sonra, tevbe’lerinin Allah tarafından kabul edilmesi üzerine, Arafatta, Cebel-i Rahmet’de (Rahmet Dağında) buluşmalarından sonra, Batn-ı Mekke’de iskân etmeleri üzerine, ibâdet’lerini yapabilmeleri için, Batn-ı Mekke’de, yeryüzündeki Arş-ı Âlâ’nın İzdüşümü olan bugünkü Ka’be’nin bulunduğu nokta’da, melekler tarafından bir bina kondurulmuştur. 
Buhârî ve Müslim’in müştereken ve müttefikan, Ebu Zer radiya’allahu anh’den rivayetlerine göre, Ebû Zer Hazret’leri diyor ki, Resûl-i Ekrem’e: 
- Yâ Resûla’llah! Yeryüzünde ilk def’a, hangi mescid te’sis olundu, diye sordum. Cevaben: 
- Mescid-i Haram, buyurdu. 
- Bundan sonra hangisi inşâ olundu, dedim. 
- Mescid-i Aksâ, buyurdu. 
- İkisinin inşa zamanı arasında ne kadar müddet bulunduğunu sordum. 
- Kırk sene, diye cevap verdi. Bundan sonra da Resûlullah: 
- Ey Ebû Zer! Her nerede namaz vakti irişirse (gelirse) namazını orada kıl! Namazın fazileti, vaktinde kılınmasındadır, buyurdu. 
Bu Hadis-i Şerif’e göre yeryüzünde ilk def’a bina olunan Mescid-i Şerif’in Beytullâhi’l-Haram olduğudur. Fakat İbn-i Cevzî bu hadisin bir noktasına i’tiraz ediyor. Mescid-i Haram’ın konuluş tarihiyle Mescid-i Aksâ’nın te’sis tarihleri arasında bin seneden fazla aralık olduğu tarihen sâbittir. Öyleyse kırk sene rivayeti şâyan-ı Nazar’dır, diyor. 
- Kurtubî cevaben şöyle diyor: Bu bab’da vârid, âyet-i Kerime ve hadis-i Şerife Haz.İbrahim’in Ka’be’nin, Haz.Süleyman’ın da Mescid-i Aksâ’nın ilk bânileri olduklarına delâlet etmez. Bu iki ma’bed-i Mu’allâyı başkalarının te’sis edip de bunlar tarafından tecdit (yenilenmiş) olmaları câizdir. 
Nasıl ki, ilk Beyt’i Haz.Âdem’in bina ettiğine dâir bir rivayet de vardır. Âdem’den kırk sene sonra da Âdem’in oğullarından birisinin Mescid-i Aksâ’yı bina etmiş olması muhtemeldir. 
Siyer Sahibi İbn-i Hişâm’ın Tîcânî’deki bir rivayeti bu te’lifi te’yid etmektedir. İbn-i Hişâm’ın rivayetine göre, Âdem aleyhisselâm Beyt-i Şerif’i bina ettikten sonra Hazreti Cibrîl’in bir tebliği üzerine de Beyt-i Makdis’i te’sis etti ve burada da ibâdet etti. 
İbn-i Kesîr de: Süleyman aleyhisselâm Mescid-i Aksâ’nın ilk bânisi değildir, tecdid etmiştir (yenilemiştir), diyor. Sa’lebî Vâsitî gibi ehl-i Tarih’in de bunu te’yid eder rivayetleri vardır. Buhârî şârih’lerinden Hattâbî de Mescid-i Aksâ’yı Dâvud ile Süleyman aleyhüme’s-Selâm’dan evvel ba’zı Evliyâu’llâh’ın inşa ve te’sis ettiklerini, sonra da, Dâvud ile Süleyman’ın tecdid ve tevsî etmiş olmalarını kabul etmek en doğru bir harekettir, diyor. 
- YERYÜZÜNDE ÜÇ MESCİD: 
Ebû Saîd-i Hudrî radiya’llahu anh ki, Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem ile beraber on iki gaza’da bulunmuştur. (Bu) Ebû Said’den şöyle rivayet edilmiştir: 
- Resûlüllah salla’llâhu aleyhi ve sellem’den son derece Nazar-ı Dikkat ve hayretimi celb eden (çeken) dört hikmet işittim: 
1) Yanında ya zevci veya mahrem’lerinden birisi bulunmaksızın bir kadın iki günlük mesâfeye sefer (yolculuk) edemez. 
2) Ramazan ve Kurban bayramlarında oruç tutmak meşrû değildir. 
3) İki namazdan sonra namaz kılmak sâbit (câiz) değildir. (birisi) ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar, (öbirisi) sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar. 
4) Hiç bir mescid’e (nezr ile-adak’la) şedd-i rihâl edilmez; (azık kuşanarak para harcanarak gidilmez); ancak üç mescid’e sefer edilir (yolculuk yapılır). Mescid-i Haram, benim Mescidim, (Medine-i Münevvere’deki Mescid-i Nebevî) ve Mescid-i Aksâ... 
Yukarıda meâllerini verdiğimiz âyet-i Kerime’ler’den anlaşılacağı üzere, Mekke’yi ve Mescid-i Aksâ’yı Haram (mutlaka hürmet edilmesi gereken bir yer) ve mübârek kılan Cenab-ı Hakk’dır. 
“Ben ancak şu beldenin sahibine ibâdetle emrolundum ki, Allah, o belde’yi haram kılmıştır. Her şey Allâhu Teâlâ içindir. Ben de Millet-i İslâm üzere sâbit Hunefâ’dan (haniflerden) olmakla emrolundum.” (Neml 27/91) 
Abdullah İbn-i Ömer radiya’llâhu anhümâ’dan rivayet olunduğuna göre, Resûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem, Mekke’nin fethedildiği gün bir hutbesinde: (Cenab-ı Hakk şu Mekke Şehrini vâcibü’l-İhtirâm (mutlaka hürmet edilmesi gereken) bir belde kılmıştır. Hürmeten, onun ağacı kesilmez, hayvan’ları ta’ciz edilip avlanmaz) buyurmuştur. 
MEKKE’DE HARAM’IN SINIRLARI: 
Haram sınırları, Medine cihetinden üç mil mesâfede bulunan (Ten’im) dir. İkinci olarak Irak yolu üzerinde, yedi mil mesafede olan (Seniyye-i Cebel), üçüncü olarak, Gi’râne yolu üzerinde yedi mil mesafede (Şa’b) dır. Dördüncü olarak, Tâif yolu üzerinde, yedi mil mesafede (Batn-i Nemîre) dir. Beşinci olarak, Cidde yolu üzerinde dokuz mil mesafede (Aşâir) ile sınırlıdır. Bunlar arasında Mekke-i Mükerreme’den Umreye niyet edenler ihram için Ten’ime çıktıklarından, (Umre) tesmiye edilmiştir. 
Bir hatalı anlamaya fırsat vermemek üzere, belirtelim ki, yukarıdaki “Harem sınırları” Mevâkît’den başkadır. Mevâkit, ihram hudutlarıdır ve Mekke’ye Harem’den çok daha uzaktadırlar. İşaretlenmiş beş mevkidir. (Harem ve Mevâkît bir başka yazıda, bir başka açıdan ele alınacaktır.) 
Resûl-i Ekrem Efendimiz salla’llâhu aleyhi ve sellem meşhûr Veda Hutbesinde: “Ey Nâs! (Ey insanlar!) Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum belki bu seneden sonra sizinle burada ebedî olarak bir daha birleşemeyeceğim. Ey Nâs! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mukaddes bir şehir ise; canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da öyle mukaddesdir; her türlü taarruzdan masundur. (korunmuştur). Ashâbım! Yarın Rabbinize kavuşacaksınız. Ve bu günkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız!.. Sakın benden sonra eski dalâletlere dönüp de birbirinizin boynunuzu vurmayınız!. Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki, bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olsun,” 
(Gelecek yazı, Medine Harem’i ve Mîkat...)