İZMİR'Lİ YILLARIM!... (2)
Mustafa AKKOCA
İzmir'e bir kerre daha vatanî vazifemi ifa için geldim.
Askerlik yoklamalarımı, İstanbul'da, Zeytinburnu Askerlik Şubesi'nde yaptırmıştım. Zeytinburnu Askerlik Şubesi durumu kendi şubeme-o zamanlar, Seydişehir idi, askerlik dönüşü Beyşehir olmuştu.- bildirmiş, topçu sınıfına ayırarak, İzmir-Bornova'daki 57. Topçu Tugayı'na tertip etmişler. Çatalca'daki tekâmül'ün bitmesi, daha sonra da Konya ve civarı kurslarımızın tarihlerinde ilk defa olarak, Konya-Beyşehir, Yenidoğan'da tertiplenen yaz kampına katılmam dolaysiyle, Mayıs ayı tertipleriyle beraber, kıt'a'ma zamanında katılamadım.
Seydişehir Askerlik Şubesi Başkanı olan Topçu Albay'a, "bir daha sonraki tertiplerle gitsem, herhangi bir mahzuru olur mu?" diye sordum, "Hayır! Ancak ne kadar geç katılırsan o kadar geç terhis edilirsin," dedi. "Bu kadar ise katlanılabilinir," dedim, gülüştük. "Bu durumda bundan sonraki ilk tertipleme 22 Temmuz'da mutlaka birliğinde olman lâzım, "Pekiyi! Ya o tarihte de tam zamanında gidemezsem ne olur?" dedim. "Sakın, fazla gecikme bu sefer yakalar, jandarma nezâretinde-refakatinde götürürler," dedi. "Buna rağmen, bir hafta-on gün geç gitmeni tavsiye ederim, böylece ilk günlerin hengâmesini de atlatmış olursun," dedikten sonra, "ama, unutmayasın, kıt'ana kaç gün geç duhul edersen o kadar gün geç terhis edilirsin, başkaca da bir müeyyidesi yoktur."
Beyşehir, Yenidoğan Yaz Kampı'nda da dersler, programlar tamamlanmış sona yaklaşılmıştı. Başta kampın tepe mes'ulü, devrin Çumra Müftüsü, Mahmud Ünüvar (Mahmut Ağabey) olmak üzere diğer hoca arkadaşlarımızla istişârelerimizi yaptık, Eylül ayı başında benim kamptan ayrılmamda herhangi bir mahzur olmadığını kararlaştırdık. 3 Eylül 1966 tarihinde, hocalarımıza, talebe kardeşlerimize ve ihvana veda ederek, Yenidoğan Yaz Kampın'ndan ayrıldım. Ver elini İzmir!..
04 Eylül 1966 günü, İzmir'e indim, doğruca Balçova'ya gittim. O yıllarda İzmir, Karabağlar'dan Karşıyaka'ya, Hacılarkırı'ndan Çiğli'ye, Bornova'dan Balçova'ya henüz serpilmemiş, metropol haline gelmemiş, İstanbul'dan sonra Türkiye'nin ikinci büyük ili durumunda bir şehirdi. Menemen, Aliağa, Çiğli, Armutlu, Kemâlpaşa, hatta İnciraltı bile taşra sayılırdı. Balçova'dan-Bornova'ya yâni kuzeyden-güneye, bir uçtan öbür uca 15 dakikada gidilip-gelinen bir şehir...
05 Eylül 1966 günü öğleden sonra, Harun Reşid Tüylüoğlu Ağabey, Balçova kursumuza ait kamyonetle Bornova'ya getirdi, şehr'in tüm ortasında bulunan 57. Topçu Tugayı Karargahında, "Kayıt-Kabul Merkezine" teslim etti. Harun Ağabey henüz daha ayrılmadan, saçlarım kesildi, sivil elbiselerim çıkarttırıldı, sivil kıyâfetlerim, üzerimde olmaması gerekli eşyam Harun Ağabey'e teslim edildi. Harun Ağabey Balçova'ya, bendeniz de Tugay'ın Türk hamamına doğru gitmek üzereyken ne tuhaf, ikimiz de ağlıyorduk, birbirimize sarmaş-dolaş olmuştuk, "Ağabey, benim için dua et," diyebildim, ayrıldık. Tamı tamına 24 ay devam edecek mukaddes vatan hizmetim böylece başlamış oldu.
Herkesin uzun uzun anlatabileceği nîce askerlik hatıratı vardır; benim askerlik hatıratım ciltler dolusu kitaplara sığmayacak kadar fazladır. İleride, vaktimiz olur, bu hatıratın neşredilmesinin faydalarına da inanırsak belki bir gün gelir, o hatıratı da neşrederiz.
Bu seride, askerlik hizmetini ifa ederken ve daha sonralarıyla yaklaşık, üçbuçuk sene devam eden İzmir'li günlerimle ve daha ziyâde de sivil hayatla alakalı hatırata yer vereceğim.
Tabiî ki, Bornova ve Cihet-i Askeriyye ile alakalı olarak da ba'zı şeyler yazmak isterim. Öncelikle, 57. Topçu Tugay'ı Komutanları, Tuğ.General Ali Said Özcivril, Kurmay sınıfından olmadığı halde Polatlı Topçu Okulu Komutanı olarak gösterdiği muvaffakıyetler dolaysiyle generalliğe terfi ettirilen Tuğ. General Alp Ölmez ve İsmail Hakkı Akansel... Kurmaylıktan gelenler daha sonraları Orgeneralliğe kadar terfi ettiler, Ordu Komutanlığı, sivil hayatta da THY Yönetim Kurulu Başkanlığı, İstanbul Belediye Reisliği gibi vazifelerde bulundular. Yzb. Kemâl Onur, Çorlu'ya ta'yin edilmiş olan Alb. Halil İyibil, Bşç. Şevket Çoban, Bşç. Mustafa Sarı, Bşç. Ali Arkan ve tabiî ki Elazığlı Yusuf Başçavuş...
Yukarıda isimlerini saydığım ve buralara sığdıramadığım nice isimler vardır, ki hepsiyle unutulmaz hâtıratım vardır.
Komutan'ın ta'limatıyla Tugay Başhekimi benim için, "Müzmin sinüzitten rahatsız olduğu için saçlarının kısa kesilmesi sağlığına zararlıdır," diye bir rapor verdi. Bu rapora istinâden saçlarımı sivil hayatta olmadığı kadar uzatıyorum, Tabur Komutanı Yrb. İshâk Sezer, Bölük Komutanımız Yzb. Kemâl Onur'a, "Kemal saçların kepinden taşmış, derhal kestir," dedikçe Yzb. Kemâl Onur, "Hoca, şu senin raporda, 'Hoca'nın saçları Yzb. Kemâl'in saçlarından daha uzun olacak,' diye yazıyor mu?" diye soruyor, karşılıklı gülüyoruz.
Yine, komutanın emriyle, gece-gündüz, 24 saat garnizon dışına çıkmak, istediğim yere gidebilmem için "Görev Kartı" hazırlanmıştı.
Hemen hemen her gün 200 mt. kadar mesâfedeki Bornova kursuna, haftada üç gün de Balçova kursuna gidiyor, buralarda ders okutuyordum. Pazar günleri umûmiyetle tugayca tertip edilen içtimâî faaliyetlere katılıyor, cumartesi günleri ise İzmir'in ilçelerini ve İzmir'e civar iller, Manisa, Aydın, Denizli il ve ilçelerini dolaşıyorduk. Mevcut kursları ziyâret ediyor, tarihî ve turistik yerleri geziyorduk. Spil Dağından-Beydağı'na, Birgi'den-Bergama'ya, Kınık'tan-Karaburun'a, gitmediğimiz, dolaşmadığımız yer kalmamıştı.
Manisa'da Refik Akçelioğlu, Halid Başar, Hüseyin Bâkır ve Abdullah Şâhin ağabeyler, Ödemiş'te, Kiraz'lı Kemâl Amca, (Merhûm Kemâl Bıçakçı), Ziyâ Birgir.. Kınık'da Hüseyin Dalabasmaz, (müftü), Menemen Emirâlem'de Ali Yalçı, Bornova'da Mehmed Ergin (müftü), Dişçi Mustafa ve kardeşleri, Ali Meletli vs.
Karşıyaka civarında, toran ve freze işleriyle iştigal eden, Ethem Şen, Ağaç Torna (Ökçeci) Nazmi Çetin, Mobilyacı Sâdi Koşanlar, Güzelyalı'da Kaptan Ahmet Kılkış, Balçova'da Muhtar Mehmet Özkara, Sıvacı Mustafa Usta, yardımcısı Bahri Usta, (İşşş, şey yapma be kardaşım,)
İzmir Müftüsü, hemşehirlim, Konya-Beyşehir, Doğanbey'li Merhûm Ahmed Karakullukçu, İzmir İlâhiyata Talebe Yetiştirme Derneği Başkanı, Ali Rıza Bey ve tuhaf değil mi? İzmir Kestânepazarı Camiî'nde va'az eden cami'in bitişiğindeki odalardan birisinde kalan silik, mütevâzî, va'az'larında, "Sizin gibi cemadâta nefes tüketeceğime, bitli yorganıma sarılıp, Rabb'e dua etsem, daha hayırlıdır," diyen, sık sık Erzurum'un Aşkale'sine gidip koyun çobanlığı yapacağını söyleyen mütevâzî Fethullah Gülen... -Daha sonra Diyânet İşleri Başkanlığı'nca Tenzil-i Rütbe ile Bornova vâizliğine gönderilmişti.-
Elbette o yıllarda İzmir ve civarında hizmette bulunup da şuanda hatırlayamadıklarım da vardır. Çorum'un İskilip kazası müftüsü iken, İzmir'in Karburun İlçesi'ne müftü olarak naklen ta'yin edilen Ziyâ Ertürk, Ziyâ Hoca, Ziyâ Ağabey.. Kınık Müftüsü iken, kadrosu boşalan, Antalya'ya, Alanya'ya ve daha büyük pek çok il ve ilçe için hemen hemen her hafta Diyânet İşleri Başkanlığı'na dilekçe veren Merhûm Hüseyin Dalabasmaz Hoca'yı, Karaburun Müftüsü Ziyâ Ağabey'le Becâyiş yapmaları hususunda bütün ısrarlarımıza rağmen, bir türlü ikna edememiştik...
Tabiî ki, 1960'lı yılların sonlarında İzmir denilince Kemeraltı Çarşısı'nda Ferid Eczacıbaşı'nın "Altındamlası" kolonyasını, Burhaneddin Semerkandlı'nın Buhârâ Lokantası'nı, Buhara Pilâvını hatırlamamak olmazdı.
Burhaneddin Semerkandlı'dan bahsedince, Salihli'li Ali Bek Hâkim'den bahsetmemek hiç olmazdı. Salihli'de geniş bir arazisi, at çiftliği, Türkiye'nin her yerinden gelip, bu çiftlikte barındırılan hasta, yaşlı, kimsesizlerin kaldığı büyükçe bir konağı olan Ali Bek Hâkim, aslen Doğu Türkistanlı, Uygur Türklerinden olup, Merhûm İsâ Yusuf Alptekin ve diğer dâva arkadaşları ile birlikte, Himâlâyaları aşıp, çok büyük kayıplar verdikten sonra nihâyet vatanımıza ulaşabilmiş, pek az şanslı Uygur Türklerinden birisiydi.
Üç eşi, ailesinin diğer fertleri, memleketimzin muhtelif yerlerine iskân edilmiş ve fakat tutunamamış, yaşlanmış, kimsesiz kalmış, Uygur Türklerinden insanların birlikte yaşadığı çok büyük bir ailenin reisiydi, Ali Bek Hâkim...
Doğu Türkistan'da, Merhûm İsâ Yusuf Alptekin Hükûmet Genel Sekreteri iken, Urumçime Kaymakamı ve İsâ Yusuf Bey'in en yakın çalışma arkadaşlarından birisiymiş...
Mehrum Ali Bek Hâkim'le ne zaman bir araya gelsek, "Sizler, geniş adamlarsınız, yerde bir nãmussuz var, yerde bir alçak var" gibi sözleri hâlâ, kulaklarımdadır. Üç eşinden bahsederken, Hasan'ın anası, Bilâl'in anası, Hanımça, derdi. Bizlerin de başımızda gençlik rüzgarları esiyor, kendisine takılırdık. "Ali Bey Amca, kudurdun mu?" derdik, üzülür, uzun yolculuğu ba'zı tafsilatını anlatırdı, niçin birden fazla hanımla evlenmek mecburiyyetinde kaldığını anlatırdı, bu sefer çok ama, çoook mahçup olurduk.
Belki de dünya tarihinin en uzun ve en çetin şartlarda geçen, İsa Yusuf Alptekin ve yol arkadaşlarının bu hicreti yeterince incelenememiştir. Bu hicrete "destan" demek bile bir şey ifade etmez, dinleri, hürriyetleri, vatan hasretleri için çektikleri çileler, kahramanlıktır, destandır, olağanüstüdür," denilerek geçiştirilemez.
Askerlik sonrası, İzmir'li günlerim, Osman Özdemir, (Balçova'da, Belediye İmamı ve Fahri-Resmî Kur'ân Kursu Muallimi), Mustafa Çopur, Bornova (Kadrolu Kur'ân Kursu Muallimi) olmasalardı, her halde çekilmezdi. Saf Anadolu çocuğu, su katılmamış, Toros yiğidi, Mustafa Çopur'un “İşşş, Bağa Bak, Osman!" deyişi, Ali Bek Hâkim Amca'nın sohbetlerinde sık sık bahsettiği, hayranlıkla, sitayişle söz ettiği, "Osman Batur,"dan esinlenerek, Osman Özdemir'in soyadını değiştirip, "Osman Batur", koymuştuk. Aramızdaki konuşmalarımızda neredeyse, "Özdemir", soyadını unutup, her fırsatta "Osman Batur", demeye başlamıştık. İzmir'li günlerimin askerlik sonrası için yazılacak çook şey var, var olmasına var da, şimdilik zamanı değil, bir gün gelir, onları da yazarız. "İşşş, Bağa Bak, Osman!" Osman Batur, hâlâ İzmir'de de, acep Mustafa Çopur nerelerdedir?
"İşşş, Bağa Bak, Osman, eğer sen hâlâ Osman Batur isen, en kısa zamanda bana Mustafa Çopur'dan bir haber ulaştır olmaz mı?!.
Yorumlar