Ayn el Arap bölgesinde, yani Kobani'de 11 yerleşim birimi var. Bunların 4'ü Arap, 4'ü Türkmen ve yalnızca 3'ü Kürt. 

Kürtler Kobani diyorlar, ama bölgenin adı Kobani değil, nüfus ağırlığı ve suriye'nin bir Arap ülkesi olmasından dolayı Ayn el Arap! Osmanlı döneminde de Ayn el-Arap (Arap Pınarı) olarak anılmış. 

Kobani adının Hicaz demiryolunu yapan Almanların buradaki çalışma yerine astıkları Company tabelasından geldiği zorlama bir yakıştırmadır. Bölgenin Kobani olarak anılmasının nedeni, çok eski bir Türk yerleşim birimi olmasındandır. Türkistan’da tavşana koban denilir; bölgenin Ayn el Arap’a dönüştürülmeden önceki adı KOBANLI’ydı, yani TAVŞANLI. Türkiye’de Tavşanlı adını taşıyan pekçok yerleşim birimi vardır; en bilineni de Kütahya’nın ilçesi olan Tavşanlı’dır. 

IŞİD, Kobani'nin doğu girişindeki Kani Arap mahallesinde dört katlı bir binaya bayrak astı ve kantonun adını Ayn el-İslam olarak değiştirdiğini duyurdu.  Bundan böyle kantonun adını Ayn el-İslam olarak mı anacağız?

MHP'nin destek vermesiyle Meclis'ten rahat geçti, ama geniş kapsamlı içeriği nedeniyle tezkere konusundaki tartışmalar hala sürüyor. 

Tartışmaların odağındaki sorulardan biri şu: Türkiye, güvenliğine tehdit oluşturan bir tehdit ya da tehlike karşısında tezkereye gerek olmadan da sınırötesi operasyon yapabilir, bu uluslararası hukuktan kaynaklanan bir haktır; "yabancı askerlerin topraklarımızdan geçmesine, ülkemizde konuşlanmasına" izin veren tezkere gerekli miydi? 

Bir diğer soru tampon bölge ile ilgili; Suriye'de sınırımız boyunca oluşturulacak güvenlik kuşağı ve uçuşa yasak bölge BM kararı olmadan nasıl oluşturalacaktır; bu önlem Türkiye'ye ne gibi bir yarar sağlayacaktır?  Sorunun derininde yatan kaygı, I. Körfez Savaşı'nda, Kuveyt'e giren Saddam'ın tepelenmesinden sonra  Irak'ın kuzeyinde oluşturulan uçuşa yasak bölgenin Irak'ın kalıcı olarak parçalanmasına ve burada bir Kürt devletinin kurulmasıyla ilgili. 36. Paralel boyunca ana gövdeden koparılan Irak'ın kuzey parselinde, ülkemizde konuşlanan Çeçik Güç'ün desteği ile, "Büyük Kürdistan"ın çekirdeğini oluşturacak tam teşekküllü bir Kürt devleti kurulmuştu. Suriye'nin kuzeyinde de benzer bir oluşum yaşanmasından kaygı duyuluyordu.

"IŞİD, PKK VE PYD KÜRESEL POLİTİKALARIN PARÇALARIDIR"

Tezkereye destek veren MHP Milletvekili Mehmet Şandır da, "IŞİD, PKK, PYD küresel politikaların parçası olarak 4 parçalı Kürdistan duvarını örmek, çatısını kurmakla görevlidir" derken ABD'nin, BOP üzerinden hayata geçirmek istediği Ortadoğu hedeflerini dile getirmiş oluyordu.  MHP, Suriye'nin kuzeyinde IŞİD'ın gerçekleştirdiği operasyonların Türkiye'ye zarar verdiği görüşündeydi.

CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, "Davutoğlu-Erdoğan ikilisinin Türkiye'yi maceraya sürükleyecek politikasıdır" derken, CHP İstanbul Milletvekili Osman Korutürk, " Başbakan'ı uyarıyorum; bu tezkere dolayısıyla yurtdışına asker gönderilir, orada bir tek askerimiz can verirse, bu taraihe geçmekle bitmez. Bu, Başbakan'ı Yüce Divan'a götürür" diyordu.  

 HDP Eşgenel Başkanı Demirtaş,  hükümeti Kobani’yi IŞİD’e karşı savunan PYD ile diyaloğa girmeye davet ederken,  İmralı’ya giden HDP heyetinin Öcalan’dan “Kobani düşerse süreç sona erer” mesajı getirdiğini belirtiyordu. Bu mesaj, güney illerimizde yaşanan IŞİD protestoları sonrasında daha net dile getirildi.

Başbakan Davutoğlu’nun Kobani’nin IŞİD’in eline geçmesinden raharsızlık duyduklarını ifade etmesi, hükümet ile HDP ilişkilerinde yeni bir mevsimin başladı şeklinde yorumlandı. Demirtaş da bu konuda yaptığı açıklamada, “Yakın zamana kadar hükümetin, Kobani’nin düşmesinin sonuçlarının çok da farkında olduğunu düşünmüyorum. Bir müddet Rojava’ya dönük saldırılara en azından sessiz kalarak PYD’nin ‘burnunun sürtülmesini’ istemiş olabilirler. Ama şimdi hem uluslararası kamuoyunun hem de ulusal kamuoyunun IŞİD konusundaki haklı ve ciddi eleştirileri, kaygıları hükümetin IŞİD konusundaki tutumunu değiştirmeye zorladı." 

"(...)  Kobani, Türkiye’nin kendi içinde yürüttüğü çözüm sürecinin de doğrudan parçası haline geldi. Şimdi Kobani’nin IŞİD tarafından işgal edilmesi ve katliamın yapılması çözüm sürecini bitirebilir. IŞİD’i, Türkiye’ye komşu yapar, orada yaşananlarda, katliamlarda dolaylı olarak Türkiye’nin payı olduğu algısı da oturmuş olur. Uluslararası kamuoyunun gözünde pek de parlak olmayan Türkiye’nin kredisi iyice değer kaybetmiş olur. Kendi sınırlarında ve belki de sınırların içine taşabilecek derin bir çatışmanın başlama riski doğar. IŞİD, Türkiye’nin içine de çatışmayı taşıyabilir. İşte bu nedenle Kobani tek başına birçok anlam ifade eder noktaya geldi. Bu nedenle hükümet, Kobani’nin IŞİD’in eline geçmemesi için tutum değiştiriyor" diyordu.

Başbakan Davutoğlu da Kobani konusunda Türkiye'nin kaygılarını dile getirirken şöyle diyordu:  "Biz de Kobani’nin IŞİD’in eline geçmesini istemiyoruz. Hem Kobani etrafından hem Irak’ın diğer bölgelerinden IŞİD’in sökülüp atılması gerektiğini düşünüyoruz." 

Görüldüğü gibi tezkere tartışmalarının odağı Ayn el-Arap/Kobani ve IŞİD. 

KOBANİ GERÇEKLERİ

Peki, Ayn el Arap'ın yani Kobani'nin Ortadoğu siyasetindeki önemi nedir? 

Ayn el Arap/Kobani, Kuzey Suriye'nin en önemli coğrafyası. 

Ayn el Arap bölgesinde, yani Kobani'de 11 yerleşim birimi var. Bunların 4'ü Arap, 4'ü Türkmen ve yalnızca 3'ü Kürt. IŞİD'in saldırılarıyla buranın demografik yapısı değiştirilmek isteniyor. 

Kürtler Kobani diyorlar, ama bölgenin adı Kobani değil, nüfus ağırlığı ve suriye'nin bir Arap ülkesi olmasından dolayı Ayn el Arap! Osmanlı döneminde de Ayn el-Arap (Arap Pınarı) olarak anılmış. 

Kobani adının Hicaz demiryolunu yapan Almanların buradaki çalışma yerine astıkları Company tabelasından geldiği zorlama bir yakıştırmadır. Bölgenin Kobani olarak anılmasının nedeni, çok eski bir Türk yerleşim birimi olmasındandır. Türkistan’da tavşana koban denilir; bölgenin Ayn el Arap’a dönüştürülmeden önceki adı KOBANLI’ydı, yani TAVŞANLI. Türkiye’de Tavşanlı adını taşıyan pekçok yerleşim birimi vardır; en bilineni de Kütahya’nın ilçesi olan Tavşanlı’dır. 

IŞİD ile YPG güçlerinin Ayn el-Arap/Kobani’deki çatışmaları Türkiye sınırındaki Büyükkendirci (Edmenek) mahallesinin hemen karşısında da yoğunlaşmış durumda. IŞİD, Kobani'nin doğu girişindeki Kani Arap mahallesinde dört katlı bir binaya bayrak astı ve kantonun adını Ayn el-İslam olarak değiştirdiğini duyurdu.  Bundan böyle kantonun adını Ayn el-İslam olarak mı anacağız?

TÜRKMELERİN HARİTADAN SİLİNMELERİNİ YALNIZCA SEYRETTİK

IŞİD Ayn el Arap'ta yalnızca Kürtleri mi hedef alıyor ki, sınırda yalnızca Suriyeli Kürtleri görüyoruz? Araplar ve Türkmenler IŞİD'ın saldırılarından etkilenmiyorlar mı ya da nereye kaçtılar? 

Bölgedeki Türklerin ve Kürtlerin önemli bir bölümü, Esad’ların izlediği baskıcı politika nedeniyle Araplaşmıştır. Bölgenin siyasi haritasını yeniden dizayn etmek üzere Ortadoğu’ya çullanan Batılı emperyalistlerin ajandasında “Büyük Kürdistan” projesi olduğundan, I. Körfez Savaşı’ndan bu yana Irak’ın ve Suriye’nin kuzey parsellerindeki Kürt varlığı parlatılırken, Türkmenler, yüzlerce yıl yaşadıkları topraklardan göçe zorlanmış, Türkiye’nin olası bir hak iddiasına önlem olarak, bölgedeki Türk varlığı özellikle resmi kayıtlardan silinmiştir. 

Önce Saddam’ın zulmünden kaçan Irak Kürtlerine, şimdilerde de Esad ve IŞİD zulmünden kaçan Suriyeli Kürtlere kuçak açan, açması gereken Türkiye, Türkmenlerin yüzlerce yıllık yurtlarından sürülmelerini, bölgenin demografik yapısının değiştirilmesini yalnızca izlemiştir. Birliğinin ve bütünlüğünün etnik alt kültür fay hatları üzerinden kırılmaya çalışıldığı bir dönemde, Türkiye’nin Türkmenler  konudaki ilgisizliğinin nasıl bir açıklaması vardır, doğrusu çok merak ediyoruz. 

Irak’ın kuzey parselindeki Kürtler, 3 milyon nüfusla Kerkük petrollerinde pay sahibi olurken, en az onlar kadar bir nüfusa sahip olan Türkmenlerin adından bile söz eden yok! 

Irak’ın işgali sırasında Musul, Kerkük ve Erbil gibi yüzlerce yıllık Türk yerleşim birimlerinin tapu ve nüfus kayıtlarının neden yağmalanıp yakıldığı şimdi daha net anlaşılmıyor mu? 

Gelelim Suriye’ye.. Suriye’nin genelindeki Kürt nüfusu, 300 bini Zaza olmak üzere 1 milyon 120 bin. Türkmen nüfusu ise 3 milyonun üzerinde. Bütün dünya medyası IŞİD’ın saldırıları nedeniyle Ayn el-Arap’tan, Kürtlerden söz ediyor, ama Türkmenlerin adı nedense hiç anılmıyor. I. Körfez savaşı (1991) sonrasında Irak’ın 36. Paralel boyunca bölünmesi ve kuzeyinde tam teşekküllü bir devlet oluşturma çalışmalarının gerçek hedefini şimdi daha net görebiliyoruz. 

GERÇEKLERİ GÖRELİM ARTIK

Bölgeyi Suriye’ye veren Sykes-Picot düzenlemelerinden sonra gündeme gelen Araplaştırma politikaları nedeniyle buradaki Ermeniler Rusya’ya göç etmiş, Türklerin ve Kürtlerin büyük bir bölümü Arap kimliği almak zorunda bırakılmıştı. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, Türklerin Musul ve Kerkük konusundaki ısrarlarını kırmak amacıyla İngilizler tarafından organize edilen Kürt isyanları sırasında Türkiye’den kaçan Kürtler de buraya yerleşmişlerdi. Ayn el-Arap/Kobani’de de, Cumhuriyet’in ilk yıllarında olduğu gibi, PKK’lı yıllarda olduğu gibi, binlerce yıl birlikte yaşamış olan, Haçlı Seferleri’ne, Batılı emperyalizme birlikte göğüs geren Türkler ve Kürtler birbirine düşman edilmek istenmektedir. Bu gerçeği Kürt siyasi hareketi dışındaki herkes görmekte ve bilmektedir. 

ABD ve Batılı emperyalist koalisyonu, bunca riski üstlenerek el koydukları Ortadoğu’nun enerji kaynaklarından vazgeçmeleri, kolayca çekilip gitmeleri mümkün değildir. ABD 2011’de Irak’tan çekilme takvimi açıklamış ve çekiliyor gibi yapmıştı. Bir toplum mühendisliği ile kurguladığı IŞİD’i bahane ederek, daha uzun soluklu kalmak üzere geri dönüş yaptı. 

IŞİD eliyle gerçekleştirilen etnik ve mezhepsel çatışmalar onyıllarca sürecek çatışmalardır. Libya’da uygulandığı gibi, hedeflenen  bölgede kaos yaratmak ve yabancı bir müdahaleyi kurtarıcı olarak beklenir hale getirmek, Batılı emperyalistlerin artık klasikleşen, fakat her zaman başarılı sonuçlar aldıkları bir taktiktir. Ortadoğu’ya geri dönüş yapan ABD ve ortakları Irak’ın, Suriye’nin petrollerini ne Araplara ne de Kürtlere yedirmezler. II. Abdülhamit’in tapulu malı olan Petrol bölgelerinin Osmanlı’dan, Musul ve Kerkük’ün Türkiye Cumhuriyeti’nden nasıl çalındığını unutmayalım. 

Bu gerçeklerin ışığında söylemek istediğimiz, Batılılar’ın, dün Rusların Akdeniz’e inmelerini engellemek üzere, bugün İsrail’e “Vaad Edilen Topraklar”a dönüştürmek üzere planladıkları “Büyük Kürdistan” ne Kürtlere ne de bölge ülkelerine bir hayır getirmeyecektir. Aklımızı başımızı toplayalım ve enerjimizi Batılıların hayallerini gerçekleştirmek için harcamayalım. 

Devamı yarın..