İSMAIL AKBAY BELGESELI TRT AVAZ'DA

VHA/ANKARA

Karaçay-Malkar Ceditçilik (Yenilikçilik) Hareketinin öncülerinden, eğitimde millileşme ve milli yazı dilinin temellerini atan, büyük vatansever İsmail Akbay’ın (Çokuna Efendi) hayatı “Köklerin İzinde” adlı belgeselde konu ediliyor.

“Dilde, Fikirde, İşte Birlik!” düşüncesini tüm Türk Dünyasına yayan ve yaşatan aydınlar, şairler ve mücadele adamları, köklerin izleri takip edilerek hazırlanan belgesel tüm Türk Dünyası coğrafyasında büyük bir ilgiyle izleniyor.

“Mingi Tav” Karaçay-Malkar Bilim ve Kültür Araştırmaları Derneği’nin arşiv ve uzman desteğiyle hazırlanan, mücadele insanı, Karaçay-Malkar ceditçilik hareketi önderi İsmail Akbay’ın hayatı konu edilen “Köklerin İzinde” adlı belgesel 26 Şubat 2021 Cuma akşamı saat 21:30’da seyirciyle buluşuyor.

“Mingi Tav Derneği” işbirliğiyle hazırlanan belgeselin ana karakteri İsmail Akbay’ın hayatı eserleri ve reformları belgesel konuğu “Mingi Tav” Karaçay-Malkar Bilim ve Kültür Araştırmaları Derneği Başkanı Prof. Dr. Ufuk TAVKUL, “Mingi Tav” Uluslararası Karaçay-Malkar Kültür, Sanat ve Edebiyat Dergisi Editörü Ufuk Tuzman ve “Mingi Tav” Derneği Genç Alimler ve Araştırmacılar Komisyonu Başkanı Mehmet Salim Butaş tarafından anlatılmaktadır.

Programın akademik ve arşiv belgeleri konusunda danışmanlık ve katkılarını esirgemeyen Prof. Dr. Tamara Bittirova ve Doç. Dr. Raşit Hatuyev’in çalışmalarına yer verilen Belgeselde Karaçay-Malkarlar arasında Çokuna (aksak) Efendi lakabıyla tanınan Karaçay-Malkar Ceditçilik Hareketi’nin öncüsü Akbaylanı İsmail Sovyetler Birliği’nin baskıcı rejimi karşısında ana dilde eğitim ve mektepleri millileştirme mücadelesinden idam edildiği 1937 yılına kadar hiç vazgeçmedi.

Aynı zamanda Kuzey Kafkasya’nın tanınmış din âlimlerinden biri olan Çokuna Efendi Kazan, Kırım, Tiflis, Bakü ve İstanbul’da yaşamı boyunca temsil ettiği ceditçilik çalışmaları, eğitimleri ve deneyimleriyle ata topraklarına döndükten sonra kimi zaman diplomasi yeteneği, kimi zaman da milliyetçiliğinin gereği dönemin ilk Latin alfabesiyle ilk anadilde gazeteyi yayımlamıştır. “Tavlu Caşav” (Dağlı Yaşam) adlı Karaçay-Malkar gazetesi Latin harfleriyle ilk ana dilde yayın hayatını gerçekleştirmiştir. Uzun süre Akbaylanı İsmail’in yazdığı eserler ve eğitim konularını içeren bu gazete ayrıca milli bilincin bir çatı altında oluşturulmaya çalışıldığı ilk yayın organıdır.

Eğitim ve Karaçay-Malkar millileşme akımının öncüsü Çokuna Efendi hakkında 14.08.1937 tarihli Ordjonikidze Bölgesi “UNKVD” Troyka’sı (Kızıl Kırgın’ın gerçekleştirilmesi için özel kurulan üçlü Yargıçlar Heyeti) “kurşuna dizilerek idamı” kararını verdi.

İşkence gördüğü hapishaneden çıkarılan İsmail Akbay 18 Ağustos 1937 Çarşamba günü gece vakti götürüldüğü ormanda niceleri gibi kurşuna dizildi.

Döneme ait kıyafet tasarım ve çocuk oyuncu temini konusunda çekimler süresince Yalova Çiftlikköy Kafkas Kültür Derneği katkı sağlamış, dernek kurucu üyemiz Recep Cankat Gökgöz canlandırma başoyuncusu olarak katkı sağlamıştır.

ÇEKİM EKİBİ: 

Yönetmen: Muhammet Erkam Bülbül, Yapımcı: Halis Cahit Kurutlu, Metin Yazarı/Danışman: Doç. Dr. Yakup Ömeroğlu, Görüntü Yönetmeni: İlker Emon, Yardımcı Yönetmen: Havvanur Korkut, Sanat Yönetmeni: Nurdan Kesim, Kurgu Yönetmeni: Volkan Turp, Seslendiren: Engin Noyan, Yapım Koordinatörü: Rafail Sultan, Kurgu/Kameraman: Batuhan Kesim 

UZMAN KONUKLAR: Prof. Dr. Ufuk Tavkul, Dr. Ufuk Tuzman, Mehmet Salim Butaş

OYUNCULAR: Recep Cankat Gökgöz – (Genç Akbay), Cumali Bayır – (Yaşlı Akbay), Mert Erdoğan – (Çocuk Akbay), Simin Iğdır – (Akbay’ın eşi Baydımat), Onur Kalfa – (Akbay’ın babası Yakup Efendi)

İSMAİL AKBAY (1874-1937):

Prof. Dr. UFUK TAVKUL

1874 yılında Kafkasya’da Karaçay köylerinden Ogarı Teberdi’de doğan İsmail Akbay, Karacay Malkar yazılı edebiyatının temelini atan aydınlardan biridir. Babası Yakup Efendi Karacay-Malkar halkı arasında ünlü bir din alimi idi. Fakat Yakup Efendi, bunun yanı sıra toplumun sanat, eğitim ve kültür hayatının gelişmesine çok emek sarf eden aydın görüşlü bir insan olarak da tanınıyordu (Bittirlanı 2002: 138).

1878 yılında Yakup Efendi Karaçay’ın Uçkulan köyünde Mahamedmırza Kırımşavhal, Aslanmırza Botaş, Caşarbek Bayramkul ile birlikte ilk defa bir okul açarak eğitime başlamışlardı. Laik sistemde eğitim veren okulların ikincisini ise Ogarı Teberdi köyünde 1879 yılında açtılar (Batçayev, http://karachai.ucoz.ru/index/1_1/0-89). 

1883 yılında Uçkulan’dan Ogarı Teberdi köyüne göç ederek yerleşen Yakup Efendi burada da öğretmenliğe devam ederek Karaçay aydınlarının yetişmesinde öncülük etti Oğlu İsmail’in kendisinden daha iyi yetişmesini ve bilgi sahibi olmasını arzulayan Yakup Efendi, İsmail’i Malkar bölgesindeki Ogarı Bashan köyünde bulunan medreseye okumaya gönderdi. 

Ogarı Bashan’da din eğitimi alıp babası gibi imam olan İsmail Akbay, dinî konulardan çok Karaçay halkının eğitimine, dil ve kültürüne ilgi duydu. Bunu fark eden babası Yakup Efendi, İsmail’in daha yüksek bir eğitim görmesini isteyerek onu Kazan şehrine okumaya gönderdi. Kazan’daki eğitimini tamamlayan İsmail buradan Kırım’a gelerek, Simferopol (Akmescit) şehrinde Gaspıralı İsmail’in okulunda eğitim gördü (Hatuyev 2014: 15).

Tahsil hayatına Tiflis, Bakü ve İstanbul’da devam eden İsmail Akbay, dil, edebiyat ve kültür sahasında kendisini yetiştirdi ve geliştirdi. 1898 yılında ata yurdu Kafkasya’ya, Karaçay’daki köyü Teberdi’ye döndüğünde, elde ettiği bütün bilgileri halkına aktarabilmek arzusuyla öğretmenlik yapmaya karar verdi. 

Kazan ve Kırım’da okuduğu yıllarda eğitimdeki ceditçilik hareketinden etkilenen İsmail Akbay, eğitimdeki bu yenileşme hareketinin henüz Kafkasya’ya ulaşmamış olmasından büyük üzüntü duyuyordu. Kırım’da yayımlanan Tercüman gazetesine 1906 yılında Türkçe olarak yazdığı mektubunda dile getirdiği sözler ve düşünceler, onun bu konudaki hassasiyetini de yansıtmaktaydı. 

Öğretmenliğin yanı sıra, halkı dini konularda hurafelerden uzak tutmak ve aydınlatmak amacıyla imamlık da yapan İsmail Akbay, 1914 yılında imamlığı bırakarak Karacay-Malkar Türkçesinde kitap yayımlama arzusuyla çalışmalarına başladı. İmamlık yaptığı dönemde halk ona “Çokuna Efendi” (Topal İmam) yakıştırmıştı. İsmail Akbay Karacay-Malkar halkı arasında bu ismiyle de şöhret kazandı (Hatuyev 2014: 4).

Kazan ve Kırım’da matbaacılık öğrenen İsmail Akbay, İstanbul’da okuduğu yıllarda da bir gazetede çalışarak tecrübe sahibi olmuştu. En büyük arzusu Karacay-Malkar Türkçesinde ders kitapları hazırlayıp yayımlamak olan İsmail Akbay, Karaçay’da bir matbaa kurmanın imkânsız olduğunu anlayarak başka çözüm yolları aramaya başladı. Gaspıralı İsmail’in okulunda tanıştığı Dağıstanlı Abusufyan Akayev ve Mahamedmırza Mavrayev’in kurduğu matbaada kitaplarını basma düşüncesi gelişti. Bu arkadaşlarının yardımıyla 5-6 yıl içinde Karacay-Malkar okul ve medreselerinde okutulacak 3 kitabı yayımlamayı başardı. 1912 yılında “İman-İslam” adlı bir şiir yazan İsmail Akbay, bunu da Dağıstan’daki matbaada bastırdı (Bittirlanı 2002: 140).

1916 yılında kendi şiirleri ile birlikte, Krılov’un masallarından Karaçay Türkçesine çevirdiği masallardan oluşan “Ana Tili” (Ana Dili) adlı ilk kitabını Tiflis’te yayımladı. 1916 yılında İsmail Akbay’ın Arap harfleri ile oluşturduğu Karaçay alfabesiyle Gürcistan’ın Tiflis şehrinde yayımladığı “Ana Tili” (Ana dili) adlı okuma kitabı Karaçayca yayımlanan ilk kitap oldu (Hubiylanı 1988: 11). Bu eser Karacay-Malkar yazı dilinin gelişmesine de büyük katkı sağladı. Öyle ki, Sovyet iktidarı döneminde bile İsmail Akbay’ın bu eseri temel alınarak yeni okuma kitapları hazırlanabildi. Ana Tili adlı kitap Sovyet egemenliğinin Kafkasya’da kurulduğu dönemde, 1924 yılında genişletilerek ikinci kere basıldı. 

Varlıklı bir insan olan İsmail Akbay, Sovyet iktidarı döneminde bütün malını mülkünü kaybetti. Batalpaşinski (bugünkü Çerkessk) şehrine taşınan İsmail Akbay, burada ilk Karaçay gazetesi olan Tavlu Caşav (Dağlı Hayatı) gazetesinin ve okuma kitaplarının hazırlanmasına yardım etti. 1930’lu yıllarda Sovyet iktidarının halk üzerindeki baskısının artmasıyla yeniden Teberdi’ye döndü. 1937 yılında halkı isyana teşvik ve iktidara karşı ayaklanma suçlamalarıyla hapse atıldı ve kısa bir süre sonra kurşuna dizilerek idam edildi. Böylece bütün hayatını halkına adamış olan bu aydın kişi, “Halk Düşmanı” sıfatıyla bu dünyadan ayrıldı (Aslanbek 1952: 39).

Ana Tili Kitabı

1916 yılında Tiflis’te yayımlanan Ana Tili (Ana Dili) adlı alfabe kitabının girişinde İsmail Akbay, bu kitabı kaleme alma sebebini şöyle izah eder: “1915 yılının Haziran ayında müfettiş Georgi Semenoviç Medenik hazretlerinin yardımıyla açılan Muallim Ruhani meclisi, başlarında Kafkas Ötesi Darülmuallimin (Erkek Öğretmen Okulu) din dersi öğretmeni Reşid Bey Efendi olup eski usul ile ders okutmayı bırakıp yeni usul (usul-ü savtiye – fonetik metod) üzere ana dilinde ders okutmanın daha faydalı olacağını tasdik ettiler. Biz Karaçaylıların ana dilimizde gençleri okutacak alfabemiz ve kitabımız olmadığından, yeniden düzenleyip hazırlamak gerekti. Mecliste toplanan öğretmenlerin hepsi bu ihtiyaç duyulan kitabın Arap harfleri ile yazılmasını münasip görüp, Karaçay dilinde Arap harflerinde bulunmayan sesleri Arap harflerine mükemmel bir şekilde uyarlayıp gençlerin okuyabileceği bir alfabe kitabı yazma sorumluluğunu bana verdiler. Ben de gücümün azlığına bakmadan (yarım olsa da yoktan var iyidir) diyerek onların bana havale ettikleri işi kabul edip sayın Reşit Bey’in Çocuk Bahçesi (Uşaq Bağçası) adlı ders kitabını kendime rehber olarak alıp bu kitabı yazdım.“ İsmail Efendi (Akbay 1916: 1) 

Kitabın ikinci sayfasında Ana Dili başlığı altında İsmail Akbay şunları yazar:

Ana Tili

Tilsiz Millet Cok Bolur./ Bir millet tilin sıylamasa ol millet uzak caşamaz. Har bir milletni kellik caşavu üçün caraşdırılgan ana tili bolurga kerekdi.

Çevirisi: Ana Dili

Dilsiz Millet Yok Olur./ Bir millet diline değer vermezse o millet uzun yaşamaz. Her milletin gelecek hayatı için düzenlenmiş bir ana dilinin olması gerekir. (Akbay 1916)

Bu ifadelerde iki nokta dikkati çekmektedir. Birincisi, İsmail Akbay alfabe kitabını hazırlarken Gaspıralı’nın başlattığı Ceditçilik akımının en önemli usullerinden biri olan ve Arap harfli Türkçe alfabelerde sesli harflerin gösterilmesi gerektiğini savunan usul-ü savtiye – fonetik metod yöntemini uyguladığını belirtmektedir. İkinci olarak İsmail Akbay Azerbaycanlı ünlü pedagog ve eğitimci Reşidbey Efendiyev’in Çocuk Bahçesi (Uşaq Bağçası) adlı eserini kendisine rehber olarak aldığını söylemektedir.

Tatar mekteplerinde eski harf birleştirme metodunun yerine hece metodunun kullanılmaya başlanmasıyla alfabede bazı yeniliklerin yapılması konusu 19. asrın son çeyreğinde gündeme gelmişti. Kayyum Nasıri, Änmüzäc (1895) adlı gramer kitabında, Arap alfabesindeki harflerin ve geleneksel imlânın Tatar Türkçesinin seslerini karşılamada yetersiz kaldığını dile getirmişti. Onun bu görüşleri Ceditçilik akımına bağlı okullarda yetişen öğretmenler tarafından desteklenmiştir. Bu okulların sayısı arttıkça yeni alfabe çalışmaları yapılmış ve Tatar Türkçesinde kullanılan seslere karşılık olabilecek yeni harfler geliştirilmeye başlanmıştır (Gökçe 2009: 254).

Ceditçilik dönemi Tatar gramercilerinden Hadi Maksudi tarafından ortaya atılan fonetik prensibe göre her söz edebî ağızdan ne şekilde işitilirse, o şekilde yazılmalı ve her söz, ne şekilde yazılmışsa o şekilde okunmalıdır. Galimcan İbrahim bu usulü “bir dilin konuşma şeklinde ne kadar ses varsa, onun yazısında da o kadar harf olması gerekir” şeklinde açıklarken Gabdurrahman Sägdi, sözleri söylendiğinde ne kadar ses işitilirse, o kadar harf ile ve işitilen sesin kendine has işareti ile yazmak şeklinde bu prensibi tanımlanmıştır (Gökçe 2009: 255).

İsmail Akbay’ın Ana Tili adlı kitabını incelediğimizde, oluşturmaya çalıştığı Arap harfli yeni Karacay-Malkar alfabesinde onun da usul-ü savtiye olarak adlandırılan bu fonetik prensibi uyguladığı ve Karacay-Malkar Türkçesinde bulunan 8 ünlü ses için farklı harfler kullandığı görülmektedir.

Gerçekten de fonetik metoda dayalı Arap harfli Karacay-Malkar alfabesi 19. yüzyıl sonlarına kadar bir yazı diline sahip olmayan bu Kafkasya halkının eğitim ve kültür hayatında büyük bir gelişmeye yol açmıştı. 19.yüzyıl sonlarında Karaçaylı din alimi Yusuf Haçir ve Malkarlı halk şairi Kazim Meçi, kendi bilgi ve görüşleri doğrultusunda Karacay-Malkar dili için Arap harfli birer alfabe oluşturmuşlardı fakat bu alfabeler halk arasında yayılma imkanı bulamamıştı (Tavkul 1993: 105).

1897 yılında Karaçay halkının % 4.64’ü okuma-yazma biliyordu. 1902 yılına gelindiğinde Karaçaylılar arasında okuma-yazma oranı %6.7’ye ulaşmıştı (Korkmazlanı 1975: 204). Aynı yılda 12 Karaçay köyünde ilkokul bulunuyordu.

İsmail Akbay da bu okullardan Teberdi köyü ilkokulunda öğretmenlik yapıyordu. Gaspıralı’nın Kırım’daki okulunda aldığı eğitim ve kendi çabaları sonucunda İsmail Akbay, Karaçay halkı arasında okur-yazarlık seviyesinin yükselmesinde en önemli katkıyı yapmıştı. Onun usul-ü savtiye üzere hazırladığı Karaçay-Malkar alfabesi sayesinde halk arasında eğitime verilen önem de artmıştı. Sovyet devriminin hemen öncesinde Karaçay okullarında 480 öğrenci okuyordu. Karaçaylılar eğitim yönünden Kafkasya’da Osetlerden sonra ikinci geliyorlardı. Bu yıllarda erkeklerin %12’si, kadınların % 2’si İsmail Akbay’ın hazırladığı fonetik metoda dayalı Karacay-Malkar alfabesi sayesinde okuma-yazma biliyorlardı (Laypanlanı 1965). Ne yazık ki bu aydın ve ileri görüşlü halk adamı Stalin dönemi katliamlarından kurtulamadı ve Karacay-Malkar halkının aydınlanması uğruna 1937 yılında kurşuna dizilerek, hayatını kaybetti.