ABD, küresel liderliğini sürdürebilmek amacıyla Türkiye’nin Libya konusundaki kararlılığını görmezden gelirken, Rusya da, Avrupa’yı kendisine bağımlı olmaktan kurtaracak yeni bir enerji hattının oluşmasına asla izin vermek istemiyor. 

O nedenle, ABD’nin de Rusya’nın da, Libya sorununun çözümüne ilişkin önerilerini ve girişimlerini, arka planındaki amaçlarıyla birlikte değerlendirmemiz gerekiyor. Her iki taraf da, Türkiye’yi yanında görmek istediğinden, çok dikkatli olmamız gerekiyor.

Berlin zirvesi sonrasında, korsan general Hafter’in imzalamaktan kaçtığı 55 maddelik bir sonuç bildirgesi yayınlandı. Türkiye’nin Serrac Hükümeti’ne askeri destek verdiği bilindiğine göre, Berlin zirvesi sonuç bildirgesinin, “Çatışmayı ağırlaştıracak, ambargoyu delecek her türlü faaliyeti” yasaklayan 19. Maddesi doğrudan Türkiye’yi hedef almış olmuyor mu?  

Berlin zirvesinden çıkan 55 maddelik sonuç bildirgesini Libya konusunda Türkiye’nin elini kolunu bağlamayı hedefleyen bir metin olarak okumak yanlış olmayacaktır.

Yani, işimiz zor, hem de çok zor.

Libya’da içsavaşın yeniden alevlenmesi ve yönetimin çökmesi, Karşı kıyıdaki Avrupa ülkelerinin yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıya kalması demekti. O nedenle olsa gerek, Almanya Başbakanı Merkel, Berlin’de Libya sorununun çözüm bulmak amacıyla düzenlediği zirvenin BM gözetiminde yapılmasını arzulamıştı. Sorunun BM çatısı altına taşınmış olması, Libya’da kaos ortamının sona ermesini sağlayabilirdi. 

19 Ocak günü BM Genel Sekreteri Antonio Guterres gözetiminde Berlin’de yapılan Libya zirvesinden ateşkes konusunda kesin bir anlaşmama çıkmaması işimizi zorlaştırdı. Türkiye’nin, Libya ile yaptığı iki anlaşmayı koruma konusunda ne kadar kararlı olduğunu gören ABD, öncelikle Türkiye ve Rusya’yı denklem dışına savurabilmek için Libya sorununu BM çatısı altına taşıyarak, çözüm sürecini zamana yaymayı tercih etti. Libya sorunun BM çatısı altına taşınması, Daimi Konsey üyesi olan İngiltere ve Fransa’yı memnun etmiş olmalı ki, herhangi bir itirazları olmadı. Ya da, olan bitenin arka planında, her ikisinin de susmasını gerektiren başka edenler var. 

ABD perde gerinde durmayı tercih ederken, Rusya renk vermemeye çalışıyor. 

BM gözetiminde sürdürülecek çözüm sürecinde, Libya ile imzaladığı iki anlaşmayı geçersiz kılacak operasyonlarla karşı karşıya kalacağını farkında olan Türkiye de karşı ataklar hazırlığında. 

ABD, BÜYÜKELÇİSİNİN ÖLDÜRÜLMESİNDEN B YANA ARKA PLANDA DURMAYI TERCİH EDİYOR

ABD, Büyükelçisi Stevens’ın, 12 Eylül 2012’de, Bingazi’de hunharca katledilmesinden beri, Libya sorununa çözüm arayışlarında perde arkasında kalmayı tercih ediyor. 

Bu şekilde davranmasında, “ABD’nin imajını daha fazla erozyona uğratmama kaygısı” yatıyor olabilir. Tek neden bu olmasa da, küresel lider olma iddiasında olan bir devletin, Irak ve Suriye’de milyonlarca masum insanın hayatını kaybetmesine neden olan operasyonlardan dolayı itibar kaybına uğrayarak “haydut devlet” olarak anılmaya başlanması, Pentagon’un işine gelmiyor. Korsan general Hafter’in, Türkiye ile Rusya’nın bir çeşit işbirliği sonucunda, 8 Ocak günü masaya oturacağı sırada, Moskova Havaalanı’na inen bir CIA uçağı ile Polonya’ya kaçırılması, her ne kadar görünmek istemese de, ABD’nin bütün organlarıyla Libya konusunun içinde olduğunun en çarpıcı örneğidir. 

Moskova zirvesinde, ateşkes sağlanmasının ardından, siyasi çözüm çalışmaları başlayabilirdi. Olmadı; süreç, ABD tarafından dinamitlendi.  

ABD, Merkel’in BM Genel Sekreteri Antonio Guterres gözetiminde düzenlediği Berlin zirveye devlet başkanı değil de, dışişleri bakanı düzeyinde katılması da, ileride Libya coğrafyasında yaşanacak can sıkıcı olaylardan sorumlu tutulmamaya yönelik bir önlem olabilir. 

ABD’NİN LİBYA PETROLLERİNE İLGİSİZ KALMASI DÜŞÜNÜLEMEZ

Ortadoğu’nun, Doğu Akdeniz’in, Arap ülkelerinin hdrokarbon yataklarını ve dağıtım yolarını kontrolü altında tutmaya kararlı olan ABD’nin Libya petrollerine ilgisiz kalması düşünülemez. 

Peki ABD, perde arkasında kalarak ne yapmayı hedefliyor? Libya sorununa siyasi bir çözüm bulunana kadar perde arkasında mı kalacak? 

Perde arkasında kalmayı sürdürse de, ABD’nin Libya’da yeni bir Barzani oluşturmaya çalıştığı açıkça görülüyor. Hafter Barzani’nin hangi aşamaya kadar ABD’nin yörüngesinde kalacağı kestirilemese de, kimlik bilgileri okunduğunda, ABD dışında yeni bir patron arayacak kadar güçlü bir karakter olmadığı anlaşılıyor. 

En önemli gelir kaynaklarının Afrika’da olduğu Fransa, Libya’nın işgal edildiği ilk günden beri ABD ile çıkar çatışması içinde. ABD’nin Libya Büyükelçisi Stevens’ın katlinden sorumlu tutulan Fransa, Libya konusunda ABD’nin en önemli rakibi. Suriye’de olduğu gibi, Libya’da da alanda olmak istiyor, ama her hamlesi ABD tarafından cezalandırılıyor. Suriye’de, Lübnan’da ya da Libya’da hamle yaptıkça, Soros’un sarı yeleklileri Paris sokaklarını Cehennem’e çeviriyorlar. 

MERKEL’İN DERDİ BAŞKA

Nükleer güce de sahip olan Fransa ile elele vererek bir Avrupa Ordusu kurmaya heveslenen Merkel’in başına gelmeye kalmadı. Macron’dan umudunu kesen Merkel, hiç olmazsa, ülkesini doğalgaz konusunda Rusya’ya bağımlı olmaktan kurtaracak yeni bir kaynak arayışında. 

Libya’yı eski arka bahçesi olarak gören İtalya, ABD’nin kararını bildiği için, Türkiye ile elele vererek Libya’dan ülkesine uzanacak bir doğalgaz hattının vanasını elde tutmayı hedefliyor. 

Doğu Akdeniz Gaz Forumu çatısı altında Kahire’de buluşan Mısır, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, İsrail, İtalya, Ürdün ve Filistin nedense Türkiye’yi aralarına almak istemediler. Fakat hepsi de, Doğu Akdeniz’den çıkaracakları doğalgazı en hızlı ve en ekonomik olarak ancak Türkiye üzerinden Avrupa’ya pompalayabileceklerini biliyorlar. Özellikle İsrail, Türkiye ie ilişkilerini normalleştirmenin yollarını aradığı biliyor. 

Yunanistan, bir taraftan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na katılmakla yanlış ata oynadıklarını itiraf ederken, diğer taraftan Berlin zirvesi öncesinde Libya’nın Barzanisi Hafter’i ülkesine davet ederek Türkiye’nin Libya ile yaptığı anlaşmaları nasıl boşa çıkarabileceğine ilişkin telkin ve tavsiyelerde bulunuyordu. 

19. MADDE DOĞRUDAN TÜRKİYE’Yİ HEDEF ALIYOR

Libya’da, alanda güçlü olan kazanacaktır. Türkiye, bugün alanda bayrak gösterebiliyorsa, bunu, Libya Ulusal Uzlaşı Hükümeti ile kurduğu yakın ilişkiler ve askeri gücü sayesinde başarmıştır. 

Berlin zirvesi sonrasında, korsan general Hafter’in imzalamaktan kaçtığı 55 maddelik bir sonuç bildirgesi yayınlandı. Türkiye’nin Serrac Hükümeti’ne askeri destek verdiği bilindiğine göre, Berlin zirvesi sonuç bildirgesinin, “Çatışmayı ağırlaştıracak, ambargoyu delecek her türlü faaliyeti” yasaklayan 19. Maddesi doğrudan Türkiye’yi hedef almış olmuyor mu?  

Türkiye Libya’da bayrak göstermekle, alanda bulunan diğer ülkelerle stratejik bir denge sağlamıştı. Türkiye’yi, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz denklemi dışına savurduklarını sananlar böyle bir hamle beklemiyorlardı. O nedenle, Berlin zirvesinden çıkan 55 maddelik sonuç bildirgesini Libya konusunda Türkiye’nin elini kolunu bağlamayı hedefleyen bir metin olarak okumak yanlış olmayacaktır. 

HEDEFLERİMİZ FARKLI

Hem NATO ortağımız ABD hem de yeni stratejik ortağımız Rusya ile hedeflerimiz çatışıyor olmasından dolayı, Libya konusunda işimiz hiç de kolay değildir. Türkiye’nin Libya’daki, tarihinden ve kültürel bağlarından kaynaklanan stratejik derinliği alandaki bütün ülkeleri rahatsız etmektedir. 

ABD, küresel liderliğini sürdürebilmek amacıyla Türkiye’nin Libya konusundaki kararlılığını görmezden gelirken, Rusya da, Avrupa’yı kendisine bağımlı olmaktan kurtaracak yeni bir enerji hattının oluşmasına asla izin vermek istemiyor. 

16 Ocak’ta Kahire’de toplanan Doğu Akdeniz Gaz Forumu üyesi ülkeler çıkaracakları doğalgazı Avrupa’ya, en hızlı ve en ekonomik olarak ancak Türkiye üzerinden pompalayabileceklerini gören Rusya, İdlib kozunu asla elden bırakmıyor. Sınırımıza yığılan yüzbinlerin ülkemize yönelmesi, taşıyamayacağımız bir yük oluşturacaktır. 

O nedenle, ABD’nin de Rusya’nın da, Libya sorununun çözümüne ilişkin önerilerini ve girişimlerini, arka planındaki amaçlarıyla birlikte değerlendirmemiz gerekiyor. Her iki taraf da, Türkiye’yi yanında görmek istediğinden, çok dikkatli olmamız gerekiyor. 

Akdeniz ikliminde istikrarın sağlanabilmesi, bu denizin derinliklerindeki ve kıyılarındaki hidrokarbon servetinin kıyıdaş ülkeler tarafından hakça paylaşılmasıyla mümkündür. Fakat, bölgede esen/estirilen “Arap Baharı” rüzgarları nedeniyle, Ortadoğu ve Akdeniz coğrafyası bir türlü istikrara kavuşamıyor. 

Yani, yukarıda sıraladığımız nedenlerden dolayı, işimiz zor, hem de çok zor.