Trump’ın, Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesinin, Suudi Arabistan öncülüğünde Sünni İslam ülkelerinin katkılarıyla 100 binlik bir İslam Ordusu oluşturmasının, Pakistan’a yapılan askeri yardımları kesmesinin, 15 Temmuz’da Türkiye’de yaşanan darbe girişiminin ardında Yeni İpek Yolu’nun önünü kesme, olmadı, kontrol altına alma telaşı vardır. 

Bu telaşın gündemimize en son yansıması “İran Baharı” oldu. İran’ı dört parçaya bölmeyi hedefleyen “İran Baharı”, ABD ile İngiltere arasında yaşanan çıkar çatışması ile Çin, Rusya ve Türkiye’nin İran’ın yanında yer alması nedeniyle şimdilik kaydıyla uykuya yatırıldı. Fakat, İran’ın, Yeni İpek Yolu üzerindeki konumu, sahip olduğu petrol ve doğalgaz rezervleri ve nükleer çalışmaları nedeniyle, bu uyku halinin uzun süreceği söylenemez. 

Eski arka bahçesi olan Ortadoğu’nun zenginliklerinden pay alamayan İngiltere’nin, Yeni İpek Yolu Projesi’nde Çin’i desteklemesi ABD’nin işini zorlaştırıyor. 

“İran Baharı” evine çekildi derken, Tunus karışıverdi; 10 kentte başlayan gösteriler giderek tırmanıyor. “ABD’yi Afrika’ya sokmayacağız” diyen ve Trump’ın Kudüs kararına şiddetle karşı çıkan Tunus Cumhurbaşkanı El-Beci Kayıt es-Sibsi istifaya çağrılıyor. 

“Arap Baharı”nın başlatıldığı Tunus’taki hareketlenme önemli bir gelişme, o konuyu ayrıca ele alacağız. Önce “İran Baharı”nın ardındaki ayrıntılara bir göz atalım. 

İran’da gösteriler durmuş, yönetim olayları kontrol altına almış olsa da, zamanı geldiğinde, “İran Baharı” rüzgarları yeniden esmeye başlayacaktır. Küresel konjonktürün çizdiği yol haritası, Ortadoğu’da İran merkezli bir kaos ortamı yaşanma olasılığının oldukça yüksek olduğunu gösteriyor. 

ÇATIŞMALARIN NEDENİ YENİ İPEK YOLU MU?

İran, içinde bulunduğumuz küresel konjonktürde, jeopolitik konumu, sahip olduğu petrol ve doğalgaz rezervleri, tarihi ve kültürü nedeniyle, tarihte olduğu gibi, bugün de bölgenin en önemli kilit ülkelerinden biridir. ABD’nin “küresel lider” sıfatını, doların saygınlığını sallayacak olan Yeni İpek Yolu’nun en önemli kavşaklarından biri olan İran’ın, yakın bir gelecekte, küresel güçlerin çatışma alanı olması kaçınılmazdır. .

Küresel finans baronlarının ABD yönetimine taşıdıkları radikal Hristiyanların (Evanjelikler) kutsal bir görev saydıkları İsrail’i “Vaad Edilmiş Topraklar”a kavuşturma ve bölgenin enerji terminali yapma girişimleri henüz bir sonuca bağlanmadan, Çin’in Yeni İpek Yolu Projesi dünya gündeminin ilk sıralarına oturuverdi. ABD’nin acelesi var. 65 ülkeyi birbirine bağlayacak olan Yeni İpek Yolu projesinin hayata geçirilmesi ABD’nin “Küresel lider” sıfatına büyük darbe vuracağından, ABD’nin biran önce Ortadoğu’daki hedeflerine ulaşması ve Mısır, İran, Afganistan, Pakistan ve Türkiye gibi kritik noktalarda Yeni İpek Yolu’nun önünü kesmesi ya da kontrolü altına alması gerekiyor. 

Bu noktada ,”Hangi Amerika?” sorusu gündeme geliyor. ABD derin devleti, yani Pentagon ile yönetime taşıdıkları elemanlarla ABD diş politikasını kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışan Rothschildlar arasındaki egemenlik savaşı bütün hızıyla sürmekte.. Bazı konularda ortak hareket etseler de, genelde iki kamp arasında derin çatışmalar yaşanmakta.. Trump’ın, Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesinin, Suudi Arabistan öncülüğünde Sünni İslam ülkelerinin katkılarıyla 100 binlik bir İslam Ordusu oluşturmasının, Pakistan’a yapılan askeri yardımları kesmesinin, 15 Temmuz’da Türkiye’de yaşanan darbe girişiminin ardında Yeni İpek Yolu’nun önünü kesme, olmadı, kontrol altına alma telaşı var.  

Bu telaşın gündemimize en son yansıması “İran Baharı” oldu. İran’ı dört parçaya bölmeyi hedefleyen “İran Baharı”, Çin, Rusya,İngiltere ve Türkiye’nin İran’ın yanında yer alması nedeniyle şimdilik kaydıyla uykuya yatırıldı. Fakat, İran’ın, Yeni İpek Yolu üzerindeki konumu, sahip olduğu petrol ve doğalgaz rezervleri ve nükleer çalışmaları nedeniyle, bu uyku halinin uzun süreceği söylenemez.

Eski arka bahçesi olan Ortadoğu’nun zenginliklerinden pay alamayan İngiltere’nin, Yeni İpek Yolu Projesi’nde Çin’i desteklemesi ABD’nin işini zorlaştırıyor.

ABD derin devleti tarafından başkanlığa taşınmış olmasına rağmen, birlikte çalışacak eleman bulmakta zorlanan ve bulduğu elemanların kısa sürede istifa edip gitmesinden bunalan Trump, küresel finans baronlarına, yani Rothschildlara yanaşmak durumunda kaldı. 

“İRAN BAHARI” VE İNGİLTERE

İran’da, Kırım Savaşı’ndan, özellikle petrolün bulunmasından bu yana, zaman zaman rejim değişikliğine de neden olan kanlı toplumsal çalkantılar yaşanmıştır. Bu toplumsal çalkantıların pekçoğunda “İngiliz parmağı” vardı. Ortadoğu coğrafyasını Osmanlı’dan koparan oyunlar kurgulayan İngilizlerin bölge ülkelerinin derinliklerine uzanan bağlantıları hala canlıdır. Bu güçlü bağlantıları dikkate almayan ya da almak istemeyen CIA İran Masası Şefi “Hacı Mike” yani Michael D’Andreas, Müslüman eşi Faridah Currimjee D'Andrea ile birlikte özenle  kurguladığı “İran Baharı”dan beklediği sonuçları elde edemedi. 

Basında gerçek görüntüsü yayınlanmadığı için “Karanlıklar Prensi” olarak anılan D’Andreas, İngilizlerin İran’daki derin ilişkilerini görememiş miydi, yoksa ciddiye mi almamıştı? Başarısızlık durumunda D’Andreas’ın elbette bir B planı da vardı. Onu zamanla öğreneceğiz.  

İRAN’DA YAŞANANLAR 15 TEMMUZ’UN FOTOKOPİSİ GİBİYDİ..

“İran Baharı” öncesinde, 9 Aralık 2017’de, İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson, Tahran’a resmi bir ziyaret yapmıştı. Ziyaretin nedeni, ‘İran asıllı bir İngiliz gazeteciyi hapisten kurtarmak’ olarak açıklansa da, gerçek neden çok başkaydı. 15 Temmuz arefesinde Putin’in Başdanışmanı Aleksandr Dugin Ankara’ya hangi nedenle geldiyse, Johnson da Tahran’a aynı nedenle gitmişti. Johnson’ın İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye verdiği MI6 imzalı istihbarat dosyasında, CIA İran Masası Şefi Michael D’Andreas ve eşinin özenle planladıkları “İran Baharı”nın ayrıntıları vardı. İçlerinde bin dolar bulunan 50 bin zarf nerede, ne zaman kimlere dağıtılacak, seçilmiş noktalardan yansıtılacak fotoğraflarla dünya kamuoyuna nasıl bir mesaj verilecek, bu noktalarda hangi sloganlar dile getirilecek… hepsi planlanmıştı.  

Dosyadaki bilgilere göre ABD, İran’da, rejim değişikliği hedefleyen bir kalkışma harekatını 5 Ocak Cuma günü uygulamaya koyacaktı. İran gençleri Cuma namazlarını genellikle üniversitelerinde kılıyorlardı. Tahran dışındaki üniversitelerde 50 bin öğrenciye içinde bin dolar bulunan zarflar dağıtılmış ve verilecek işareti beklemeleri söylenmişti. Fakat, 15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi, kalkışma çok önceden deşifre olduğundan, “İran Baharı” iki gün öncesinden başlatılmıştı. Yeni yılın ilk günlerinde İran’da yaşananlar,15 Temmuz’un fotokopisi gibiydi..

ABD İRAN’DAN NE İSTİYOR?  

ABD yalnız nükleer çalışmaları nedeniyle değil, özellikle dış politikada İngiliz yörüngesine girmiş olmasından dolayı İran’a yaptırımlar uyguluyordu. İran ayrıca, Suriye krizinde Rusya ile birlikte Esat’a çok güçlü destek vermiş, Irak ve Suriye üzerinde Lübnan’a uzanan bir Şii Kuşak oluşturmuştu. Bu durum İsrail’İn güvenliği açısından büyük bir tehdit oluşturuyordu. İran ırsat buldukça, petrolün dolar dışında bir başka para birimiyle satılmasına destek veriyordu. İran’ın, doların saygınlığına gölge düşüren bu atakları ABD’nin canını sıkıyordu. Hepsinden önemlisi, Yeni İpek Yolu’nun en önemli geçiş noktalarından biri olan coğrafyanın, İran gibi teokratik vesayet rejiminin uygulandığı bir devletin kontrolünde olması, ABD’nin de İsrail’in de işine gelmiyordu. İran’ı kendi iç sorunlarına döndürebilmenin en etkin yolu, Libya’da başarıyla uygulandığı gibi, toplumu yönetim aleyhine ayaklandırmaktı

İran’ın, bir rejim değişikliği eşliğinde dört parçaya bölünmesi hedefleniyordu. Bununla bir değil, birkaç kuş birden vurulmuş olacaktı. 

“İran Baharı” Ortadoğu’yu bütünüyle kaosa sürükleyebilecek bir büyük planın ilk adımıydı. Çin, Rusya, İngiltere ve Türkiye İran’ın yanında yer almalarından dolayı ilk adım başarıya ulaşamadı, ama bu, “oyun bitti” anlamına gelmiyor. İran’da olayların durulmasını, “Çin, Rusya, İngiltere ve Türkiye ‘İran Baharı’na geçit vermedi” şeklinde okumak da doğru değildir. 

D’Andreas “İran Baharı”nı Namazi Ailesi üzerinden kurgulamıştı. Caferi kimliği ağır basan Namazi Ailesi, İran’ın en varlıklı, en zengin, dolayısıyla en etkili ailesidir. Aile onmilyarlarca dolarlık servetiyle yalnız Ortadoğu’da değil, ABD’de de etkindir. Başkanlık seçimlerinde Obama ve Clinton’a yüklü miktarlarda bağış yapmışlardı. Son başkanlık seçimlerini kazanan Trump, rakibesi Clinton’ı desteklemiş olmasına rağmen, Namazi Ailesinin Tahran’da tutuklu bulunan lideri Baguer Namazi ve oğlu Siamak Namazi’yi kurtarabilmek için, Putin aracılığı ile İran’a 1 milyar dolar teklif etmişti. Bu girişim bile, Namazi Ailesi’nin hem İran’da hem de Ortadoğu’da ne kadar etkili olduklarının göstergesidir. 

KÜRESEL KRİZ MERKEZİ İRAN’A KAYDI

Yeni İpek Yolu nedeniyle küresel kriz merkezi Suriye’den İran’a kayıverdi. Yukarıda anlattıklarımızdan da anlaşıldığı gibi, yılbaşında yaşanan “İran Baharı”, bölgesel değil küresel bir olaydır. 

Egün Diler ve Serdar Turgut’un yazılarından derleyip aktardığımız bu bilgiler, Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişimi ile “İran Baharı” arasındaki ilginç benzerlikleri ortaya koyuyor. Afganistan’da Taliban ve türevleri, Irak’ta Kesnizani, Türkiye’de Fetö, İran’da Namazi Ailesi.. Empeyalist ülkeler, yüzyıllardır, Ortadoğu coğrafyasının zenginliklerini yağmalayabilmek için, dini ve parayı çok başarılı bir şekilde kullanıyorlar. 

1929 küresel krizine kadar rüşvet olarak altın dağıtılırdı; iletişim teknolojisinin sağladığı imkanlarla altına da gerek kalmadı. ABD yatırım bankalarının özel olarak yetiştirilmiş CEO’larının kağıt üzerinde oluşturduğu sanal değerler kullanılarak çok somut kazanımlar elde edilebiliyor; insanlar satın alınabiliyor, ülkeler işgal edilip yağmalanabiliyor. 

TRUMP YOLCU MU?

Düne kadar gündemimizin ana maddesi Ortadoğu idi. Şimdilerde dünya gündeminin ana konusu Çin’in Yeni İpek Yolu Projesi.. Yeni İpek Yolu’nun hayata geçirilmesiyle küresel çapta bir çalkantının yaşanması kaçınılmazdır. Yalnız Ortadoğu haritası değişmiyor; küresel çapta bir düzen ve lider değişikliği, yeni bir “Kavimler Göçü” yaşanıyor. Bu değişikliklerin getireceği sancılar hayal ettiğimizden çok büyük olacak.. 

ABD’de, derin devlet (Pentagon) ile Rothschild Ailesi arasında kıyasıya bir egemenlik savaşının yaşandığı ve Kongre’de Demokrat Parti üyelerinin, “habis narsisizm” tanısı konulan Başkan Trump’ın akıl sağlığının incelenmesi, anayasanın 25. Maddesinin işletilmesi (yani başkanın görevden alınması)  yönünde önerge verdikleri günlerden geçmekteyiz. 

Demokratların akıl sağlığından kuşku duydukları Trump, bu hafta Kongre’de, Obama’nın yumuşattığı İran’a uygulanan yaptırımlar konusundaki görüş ve düşüncelerini açıklayacak ve son kararını açıklayacak.

Rusya Devlet Başkanı Putin'in en saygı duyduğu danışmanlarından biri olan Rusya Senatosu Uluslararası İşler Komitesi Başkanı Konstantin Kosachev, “2018'de büyük savaşlar olacak, 21. Yüzyıl’ın en kanlı yılına girdik” diyor. Kosachev gibi birisi böyle diyorsa, kapıda Noel Baba’yı beklerken, bacadan “habis narsist” Savaş Tanrısı Trump girmiş demektir..  Yalnız Türkiye’nin değil, “Mavi Gezegen”in geleceği tümüyle kaygı verici..