“İran Baharı”na açıkça destek veren ABD’li Evanjelikler, “Büyük İsrail” için gerekli olan toprakları ele geçirmek ve bölgenin enerji kaynaklarını kontrol altına alabilmek için, I. Körfez Savaşı’yla uygulamaya koydukları Büyük Ortadoğu Projesi’ni hedefine ulaştıracak yeni bir hamle başlatmış oldular. “İran Baharı” bölge ülkelerini etnik ve mezhepsel çatışmalara sürükleyebilecek tehlikeli bir süreçtir. 

“İran Baharı”nın bizim açımızdan en önemli sonucu da, bölgenin iki önemli aktörü olan Türkiye ile İran’ı karşı karşıya getirme olasılığıdır. “İran Baharı” üzerinden kurgulanan bu tuzağa düşmemeliyiz. 

İran’da sokaklar karıştı, 40 önemli yerleşim biriminde göstericiler ayakta.. Trump, “Dayanın, dünya sizi izliyor” şeklinde attığı tweetlerle göstericilere açıktan destek veriyor. Obama yönetimini İran’a gereken yaptırımları uygulamamakla suçluyor. İran’ın kuzeydoğusundaki Meşhed’de başlayıp Kirmanşah, İsfahan, Hamadan ve Kum kentlerine yayılan gösteriler, 2009’daki hükümet karşıtı gösterilerden bu yana yaşanan en önemli eylem olarak niteleniyor ve “İran Baharı”” olarak anılıyor. Akla gelen ilk soru da, “İran Baharı” ne getirir? Sorusu oluyor..

Tunus’ta bir işportacının kendini yakmasıyla başlayan ve bütün Kuzey Afrika’yı, Ortadoğu’yu Cehennem’e çeviren “Arap Baharı” rüzgarlarının arkasında hangi dinamiklerin olduğunu artık çokiyi bildiğimizden, İran’daki gösterilere “spontane gelişen halk hareketleri” olarak bakamıyoruz. ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, 14 Haziran’da Kongre’de yaptığı konuşmada, açık açık “İran’da barışçıl bir yönetim değişikliğine destek vereceğiz” diyordu. 

Gösterilerin gerekçesi ekonomik kriz, halkın alım gücünün düşmesi ve rejimin baskıları, hükümetin Irak ve Suriye’deki vekalet savaşçılarına milyonlarca dolar akıtması.. Hepsi doğru olabilir, ama neden bugün? Gösterilerin arkasında olduğunu saklamayan ABD, “İran Baharı”ndan ne gibi bir sonuç bekliyor?

Devlet Başkanı’nı hedef alan “Hasan Ruhani’ye ölüm” çağrılarının yapıldığı gösterilerin zamanlaması oldukça dikkat çekicidir. Haklı olarak, “İran Baharı” mı sorgulamasına neden olan gösterilerin yoğun olarak Kürtlerin yaşadığı Kirmanşah’ta ve Ruhani’nin en önemli siyasi rakiplerinden biri olan İmam Raisi’nin kontrolündeki Meşhedi’de başlaması/başlatılması, Ortadoğu’da İran’a yönelik çok yönlü bir operasyonun başlatıldığını gösteriyor. “Başlaması/başlatılması” vurgulamasını yapmamızın nedeni, CIA’in İran masası başına eşi de kendisi de Müslüman olan Michael D'Andrea’nın üç yıldır “İran Baharı” üzerinde çalıştığına ilişkin bilgiler. Yani, “İran Baharı” da, “Arap Baharı” gibi spontane gelişmiş bir sokak hareketlenmesi değil.. 

Daha da önemlisi, imzaladığı kararla Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eden Trump’ın açıkladığı ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde Suudi Arabistan “müttefik”, İran ise “teröre destek veren ülke” ilan edilmişti. Dört ayaklı stratejinin “ABD’nin değerlerine meydan okuyan rakipler ayağında, Çin ve Rusya’nın yanı sıra, İran’dan da söz ediliyor ve “İran Devrim Muhafızları terörizmi destekledikleri için onlara yaptırım uyguladık” deniyordu. (Meraklısı için not düşelim; Ulusal Güvenlik Staratejisi’ndeki stratejik ortaklar listesinde Türkiye yok!) 

HEDEF YALNIZCA İRAN DEĞİL

CIA’de Michael D'Andrea’nın İran masasının yönetimine getirilmesiyle estirilmeye başlanan “İran Baharı” rüzgarlarının yalnızca İran’ı değil, Türkiye’yi de hedef aldığı gözden kaçırılmamalıdır. İran’daki gelişmeleri Kırım Savaşı’nın neden ve sonuçları ve günümüze yansımaları açısından değerlendirmezsek, “İran Baharı”nın gerçek hedeflerini göremeyiz. İran’ın yakın tarihindeki Şah ile Başbakan Musaddık mücadelesi, Şah’ın ardından Humeyni’nin Paris’ten İran İslam Cumhuriyeti’ni kurmak üzere Tahran’a taşınması, İran’ın toprak bütünlüğü korunarak gerçekleştirilen yönetim değişiklikleriydi. Fakat, 199’deki Körfez Savaşı’ndan bu yana yaşanan gelişmeler Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirme operasyonlarıdır ve bölgede 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi hedeflemektedir. ABD’de Rothschildların yönetim kadrolarına taşıdıkları radikal Hıristiyanlar, yani Evanjelik kadrolar, Ortadoğu’da Büyük İsrail için gerekli olan Nil’den Fırat’a uzanan “Vaad Edilmiş Topraklar”ı ele geçirmeyi kutsal bir görev saymaktalar. İsrail devletinin hedefi Siyon’dur, yani Nil’den Fırat’a uzanan coğrafya..

ABD’yi “Büyük Şeytan” olarak niteleyen İran, İsrail açısından en büyük tehdittir. Geleceği açısından yayılmacı bir politika izlemesi gerektiği, İsrail’in kuruluş bildirgesinde de vardır. İsrail’in yeni stratejik yol haritasında İran yok, ama ABD’li ideologların hazırladıkları BOP haritasında İran dört parçadır: Birleşmiş Azerbacan, Özgür Kürdistan, Arap Şii Devleti ve Özgür Belucistan.. 

ABD’NİN “BÜYÜK AZERBAYCAN” TUZAĞI

ABD’nin BOP planında İran’ın batısında yaşayan Azerbaycan Türkleri’nin Azerbaycan Cumhuriyeti ile birleştirme hedefinin bulunması çok dikkat çekicidir. Türkiye ile Azerbaycan’ın arasını açmak, Türkiye ile Türk Dünyası’nın ilişkisini koparmak için her fırsatı değerlendiren ABD’nin bu planı, bölgenin iki önemli aktörü olan Türkiye ile İran’ı karşı karşıya getirmeyi hedeflemektedir. BOP uygulamalarıyla bölge ülkelerini işgal edip parçalayan ABD’nin, “Büyük Azerbaycan” gibi bir hedefi olamaz; bu tuzağa düşmemeliyiz. 1980-88 yılları arasında yaşanan İran-Irak savaşında, iki taraf da büyük kayıplar vermişti. 

Tarih derslerimizde okuduk, dönemin süper gücü İngiltere, Osmanlı’dan önce Hindistan’a Babür İmparatorluğu’na saldırmış ve devre dışı bırakmıştı. Aynı zamanda halife olan Osmanlı padişahının fermanıyla bütün Hindistan coğrafyasını ayağa kaldırabilirdi. Aynı İngiltere, Kırım Savaşı (1853-56) sonrasında, Osmanlı ile onu maddi ve manevi olarak besleyen Türkistan coğrafyasının ilişkisini kesebilmek amacıyla, Doğu Anadolu’dan Basra Körfezi’ne uzanan bir “Büyük Kürdistan” paravanası planlamıştı. Bu yolla Rusların Kafkaslar üzerinden Basra İran coğrafyasına, sıcak denizlere uzanmasını de engelleyebilecekti. 

1952’den bu yana, petrol nedeniyle ABD ile İngiltere’ni arası açık.. Bugün, Kırım Savaşı’ndaki İngiltere’nin yerini alan ABD’li Evanjelikler “Büyük Kürdistan” kamuflajı altında “Büyük İsrail”i hayata geçirmeye çalışıyorlar. Bunun için de, yeni yeni bahar rüzgarlarıyla bölge ülkelerini etnik ve mezhep çatışmaları üzerinden kaosa sürüklemeye çalışıyorlar. Bölge ülkeleri, bölge halkları büyük fotoğrafı görmeli ve tuzağa düşmemelidir. 

 “İran Baharı”na açıkça destek veren ABD’li Evanjelikler, “Büyük İsrail” için gerekli olan toprakları ele geçirmek ve bölgenin enerji kaynaklarını kontrol altına alabilmek için, I. Körfez Savaşı’yla uygulamaya koydukları Büyük Ortadoğu Projesi’ni hedefine ulaştıracak yeni bir hamle başlatmış oldular. “İran Baharı” bölge ülkelerini etnik ve mezhepsel çatışmalara sürükleyebilecek tehlikeli bir süreçtir. “İran Baharı”nın bizim açımızdan en önemli sonucu da, bölgenin iki önemli aktörü olan Türkiye ile İran’ı karşı karşıya getirme olasılığıdır. “İran Baharı” üzerinden kurgulanan bu tuzağa düşmemeliyiz.