İNSANLIĞI DAHA NE KADAR KANDIRACAĞIZ? GENİŞLETİLMİŞ BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ (GBOP) KAPSAMINDAKİ ÜLKELERDE SOKAKLARA DÖKÜLEN VE DEMOKRASİ DENEYİMİ YAŞAMAMIŞ BU İNSANLAR YARINLARDA KANDIRILDIKLARINI, KULLANILDIKLARINI ANLADIKLARINDA NE OLACAK? DAHA DERİN BİR KAOS VE DAHA DERİN BİR KARANLIK DEĞİL Mİ, ARAP COĞRAFYASINDA DEMOKRASİ, ÖZGÜRLÜK ADINA SOKAĞA DÖKÜLEN BU İNSANLARI BEKLEYEN TEHLİKE? Küresel kriz eşliğinde tüm dünyayı etkileyen ve etkileyecek olan Ortadoğu merkezli, oldukça sancılı bir küresel değişim süreci yaşamaktayız. Bu değişim sürecinin kurgulayıcıları amaçlarını küreselleşme süreciyle o kadar başarılı bir şekilde kamufle ettiler ki, gelişmeleri, olan bitenin olası sonuçlarını irdeleyen yorumlarda fotoğrafın bütününü net olarak görebilmek mümkün olmuyor. Günümüzde, 11Eylül İkiz Kuleler şoku sonrasında, Afganistan ve Irak’ın işgali sonrasında Afrika'nın kuzeyinden Basra Körfezi'ne uzanan ve önce Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) sonra Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi (GBOP) sancılı coğrafyada yaşanmakta olanlar, dillere dolanan ortak cümlelerle, "Halk ayaklandı, kırk yıllık diktatörler bir bir devriliyor. Tunus'ta başlayan hareketlenmenin domino etkisi tüm Arap coğrafyasını etkileyecek. Artık bundan geriye dönüş yok. İnsanlar kendi kaderlerini kendileri yazacaklar" tadında anlatılıyor. Herkes Ortadoğu uzmanı kesildi; Demirel'in söyleyişi ile, "doğmamış çocuğa don biçiyorlar". Fakat yarınlar konusunda net bir şey söyleyebilene rastlanmıyor. Ekonomik silahların yanı sıra, ateşli silahların da kullanıldığı bu küresel dönüştürme sürecinde, ekonomik çıkarlar uğruna, insani değerlerin, uluslararası hukukun ayaklar altına alındığı görmezden geliniyor. Tüm dünyanın gözleri önünde oynanan bu “üç maymun” oyununa, daha açık söyleyelim, bu küresel soyguna insanlık daha ne kadar seyirci kalabilecektir? Medya gerçeklerin gerçek fotoğrafını ne zamana kadar gizleyebilecektir? LİBYA NE ZAMAN İŞGAL EDİLECEK? Irak’ta Saddam, Tunus’ta Bin Ali, Mısır’da Hüsnü Mübarek gitti de kim geldi?Yarın Libya’da Kaddafi gidecek de kim gelecek? Libya’nın yakın tarihini, Senusi mücahidi “Çöl Aslanı” Ömer Muhtar’ın bir avuç fedai ile İtalyan ordusu ile niçin, nasıl savaştığını hatırlayabilenler için Libya’da, dolayısıyla Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’nin hedefi olan coğrafyada olanları ve olacakları tahmin etmek o kadar zor olmayacaktır. Unutmayalım, bugün üstünde yaşanan insanlık dramını bir dizi film tadında izlediğimiz coğrafya, yakın bir geçmişte ortak bir tarihi yaşadığımız topraklardı. İtalyanlar Libya’yı ancak II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra ele geçirebilmişlerdi (27 Eylül 1911). Libya’nın işgali sonrasında İtalyanlarla savaşan mücahitlerin başında Seyyid Ahmed eş Şerif es Senusi vardı. Seyyid Ahmet, Osmanlı Halifesinin isteği üzerine Osmanlı askerleriyle birlikte Mısır’da İngilizlere karşı savaşmıştı. Şeyh Ahmed Kurtuluş Şavaşımız sırasında Bütün Anadolu’yu dolaşmış, insanlarımızı bu savaşa motive etmeye çalışmıştı. Irak’ın, Libya’nın petrol kuyularının bu ülkelerde günde birkaç dolarla yaşamaya çalışan insanların ceplerine mutluluk olarak akmasına izin verilecek midir? Yoksa, asıl hedef, Kuzey Afrika’dan Basra Körfezi’ne uzanan bölgedeki dünyanın en zengin ve kaliteli petrol yatakları mıdır? Kaosa, iç savaşa sürüklenen petrol zengini ülkeler, “insanları kurtaracağız” gerekçesi ile BM’nin özel izni ile işgal mı edileceklerdir? Hatırlanacağı gibi, Irak da hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle işgal edilmiş, zenginlikleri yağmalanmış, ülke üçe bölünmüştü. TEMENNİLER GÜZEL DE… Temenniler, umutlar güzel de, bugüne kadar demokrasi deneyimi yaşamamış toplumlar, kendilerine yön verecek, 'disiplin' geliştirmiş bir önderleri olmadan nasıl 'devrim' yapacaklar, kaderlerine nasıl egemen olacaklar? Diktatörler bir bir devrilip gidiyorlar. Tamam da, demokrasi dediğimiz özlenen sevgili, ellerinde çiçeklerle bu ülkelerin sınır kapılarında mı bekliyor? Atlas Okyanusu'nda Basra Körfezi'ne uzanan Arap coğrafyasına egemen olan ortak siyasi doktrin, insanları koyun sürüleri gibi gören milliyetçi-sosyalist ya da teokratik diktatörlerin devrilmesiyle yerini, çağdaş anlamda demokrasiye bırakacak mıdır? Bir diktatörlüğün devrilmesi sonrasında parlamenter demokrasinin kurulması, kısa sürede gerçekleştirilebilecek bir dönüşüm olmadığını, Ortadoğu’da yaşanmakta olan kanlı oyunlarda figüran olan insanlar biliyorlar mı? Demokrasinin olmazsa olmazı olan özgür basın, siyasi partiler, muhalif kuruluşlar, sivil toplum örgütleri gibi kurumlarının kurulup kökleşmesi, akşamdan sabaha gerçekleştirilebilecek bir dönüşüm değildir. Batı ile en erken tanışıp Batılı değerleri ilk benimseyen Mısır'da Müslüman Kardeşler gibi, Amr Musa, El Baradey gibi muhalif unsurlar, ülkenin bir iç savaşa sürüklenmesini önledi belki, ama bunlar rağmen, Mısır'ın yakın bir gelecekte demokratik bir rejime kavuşabileceğini söylemek o kadar kolay değildir. İletişim ve ulaşım teknolojisinin gelişmesi sonrasında Arap coğrafyasında baskıcı rejimler altında yaşayan insanların özgürlük arzularını tahrik edip meydanlara dökmek o kadar zor olmadı, ama ya sonrası?. İnsanları, en duyarlı oldukları özgürlük hayallerinin peşine takıp amaçlarına alet edenlerle bugüne kadar onlarla işbirliği içinde olanlar arasında bir çıkar çatışması yaşanıyor. İnsanlar, en doğal haklarını elde etme uğruna canlarından oluyorlar. Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi (GBOP) kapsamındaki ülkelerde sokaklara dökülen ve demokrasi deneyimi yaşamamış bu insanlar yarınlarda kandırıldıklarını, kullanıldıklarını anladıklarında ne olacak? Daha derin bir kaos ve daha derin bir karanlık değil mi, Arap coğrafyasında demokrasi, özgürlük adına sokağa dökülen bu insanları bekleyen tehlike? Kuzey Afrika'dan Basra Körfezi'nde yaşanmakta olan bu kaos ortamında, bugünden yarına, insanları mutlu edecek bir değişim gerçekleştirmek mümkün olabilecek midir? Bir önder kadrosu olmayan bu insanları arzuladıkları, özlemini çektikleri özgürlük ortamına hangi güçler taşıyacak? Bu insanlar kandırıldıklarını anladıklarında, bu coğrafyanın zenginliklerine göz koyanlar, binlerce Ömer Muhtar’la savaşmak zorunda kalacaklarının farkındalar mı? Umutsuz bir tablo çizmek değil amacımız; gerçekleri, görebildiğimiz oranda yansıtabilmektir. Stratejik konumları, yer altı ve yerüstü zenginlikleriyle tarihin her döneminde emperyalistlerin hedefi olan bu coğrafyada insanlar, uluslar arası bir planlamanın ürünü olan bir kışkırtma stratejisiyle bir efendiden kurtulayım umuduyla bir başka efendinin kucağına oturtulmak istenmektedirler. Küresel krizin narkoz etkisi altında bir küresel çalkantı yaşanmakta. Beşbin devletçikten oluşan bir 'yeni dünya düzeni'nin hayata geçirilme çalışmaları, artık ateşli silahların daha fazla rol aldığı operasyonlarla sürdürülmektedir. Kimlerin kimlerle, ne amaçla savaştığı açıkça söylenmiyor; söylenmek istenmiyor. Fakat, Kuzey Afrika’dan Basra Körfezi’ne uzanan ve Başkan W.Bush döneminde potansiyel terör bataklığı ilan edilen bu coğrafyada insanları kışkırtıp meydanlara döken güç, uluslararası bir organizasyonun ürünüdür. Başkalarının dilleri varmasa da, biz buna "Yaşamakta olduğumuz III. Dünya Savaşı'dır" demeye devam edeceğiz; uyanmamızda bir yararı olur düşüncesiyle..