Ne yazık ki bunun böyle olduğu 11 Eylül olayından sonra bir kere daha kendini belli etti. Hele ABD - İngiliz işbirliği ile gerçekleştirilen Irak’ın işgali; İngilizlerin gerçek yüzlerini ve Türkiye’ye bakışlarının ne merkezde olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koymuştur.

     Tabii İngilizlerin su yüzüne çıkan bu soğuk tavırları, hem Türkler hem de diğer müslüman ülkeler için de geçerlidir.

     İşte bu zihniyet ve düşüncelerini açığa çıkaran, dışa vurduran yaşanmış örnekler:

     Cambridge’de bir Türk kızı durakta Belediye otobüsünü beklemektedir. Kılık ve kıyafetinden müslüman olduğu her halinden anlaşılmaktadır. Ve durakta tek başınadır. Otobüs zamanında gelir. Fakat o da ne? Durakta bekleyenin müslüman bir yolcu olduğunu anlayan şoför, maalesef durmaz! Basar gaza; büyük bir hışımla sürer otobüsü. Son hızla uzaklaşır oradan. Müslüman yolcunun şaşkın bakışları arasında.

     Yine biraz önceki tesbitlerimizi yani İngilizlerin, özellikle Türklere ön yargılı, peşin fikirli bakışlarını doğrular mahiyette somut bir örnek de şudur:

     London Zoo / Londra Hayvanat Bahçesi’ne giriyorsunuz. Girişte göze çarpan ilk şey; Ayı kafesleri oluyor. Ne var bunda diyeceksiniz? Ne yok ki aziz okur!

     Ayı oynatılan yer olarak Türkiye gösteriliyor! Türkiye’de ayılara zulüm yapılıyor denilerek; daha  adımınızı atar atmaz Türkiye aleyhtarlığı yapılıyor!

     O ünlü münlü, dünyaca meşhur, Londra Hayvanat Bahçesi’nin henüz girişinde daha ne olsun aziz okur?

     Yine bu hususta yaşanmış bir davranış biçimi:

     Cambridge’de İngiliz kimya laboratuvarında çalışan bir Türk kızı; çalıştığı masanın camı altına birkaç İstanbul kartpostalı, resmi koyar. Böylece, onlara gözü iliştikçe, bir nebze de olsa vatan hasretini gidermeye çalışır.

     Masasındaki; o dünya güzeli ve o dünya cenneti olan İstanbul’un manzaraları; İngiliz arkadaşının dikkatini çeker. Bir süre sonra, daha fazla dayanamaz! Hızlı hızlı nefes alıp vererek: “Bizim şehirlerimiz de güzeldir!” deyiverir. Sanki ona aksini söyleyen varmış gibi.

     Elbette her yerin kendine göre güzellikleri var. Bülbülü altın kafese koymuşlar, “İlle de vatanım.” demiş. Herkese vatanı güzel ve hoş görünür.

     Burada vurgulamak istediğim husus; başkasının güzel bulduğu yeri, bir başkası açısından da güzel bulunması anlayışının eksikliği, başkasının diğerlerine tahammülsüzlük göstermesidir.

     Şüphesiz bütün İngilizler böyle değildir. Ben bu örneklerle, Hak ölçüsünün bilinmesindeki önemi, bilvesile belirtmek istiyorum o kadar.

     İnsan, herhangi bir hususta sadece, “Sırf benimki en güzeldir!” dememeli. “Benimki bana göre en güzeldir.” demeli. Fakat başka şeyler ve başka yerler de oradakiler için en güzeldir diye düşünmeli.

     Cambridge’de yaşayan bir Türk ailesi anlatıyor:

     11 Eylül’den sonra Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti aleyhdarı neşriyat ivme kazandı.

     “Gece Yarısı Express’i” tekrar yayına kondu.

     Sözde Ermeni Sorunu, hemen gündeme alındı.

     Ermenilerle ilgili konular ekranlarda boy göstermeye başladı.

     Bir programda Ermeni meselesi ile ilgili olarak meşhur, unutulmaz siyasetçi Kasım Gülek’in kızı  Tayyibe Gülek hanımefendi konuşturuldu. Sn. Tayyibe Gülek, Ermeni olaylarını takdire şayan, tarafsız şekilde bir güzel, enine boyuna anlattı. O güzel ve akıcı İngilizcesiyle. Üstelik program boyunca sorulan kasıtlı, konuşmasını sabote edici, çarpıtıcı sorulara rağmen.

     Fakat BBC Televizyon Kanalı, daha sonra yaptığı yorumlarla, bütün bu gerçekleri, İngiliz seyircilerin ve bizim gibi diğer izleyicilerin, gözlerinin içine baka baka tersyüz etti, tersine çevirdi.

     Mesela BBC muhabiri Türkiye’de bir Türk köylüsüne soruyor: “Köyünüzde Ermeni var mıydı?” Cevap veriyor köylü: “Köyümüzde eskiden Ermeni vardı. Fakat kendiliklerinden çekip gittiler.”

     (10. 10. 2003)