28 yaşındaki İpek, Londra’nın işlek caddelerinin birinde, “Eleman aranıyor!” ilanını görür ve ilanın bulunduğu iki katlı lüks binanın kapısını çalar. Kendisini güler yüzle karşılayıp, salona alırlar. Daha sonra kendisine verilen 5 sayfalık formu doldurmaya başlar.  Kişisel bilgilerin yanı sıra hiçbir iş ilanında karşılaşmadığı “Reenkarnasyona inanıyor musunuz? Geçmiş hayatınızda neler yaşadığınızı biliyor musunuz? Uyuşturucudan ceza evine girdiniz mi?” gibi tuhaf sorulara yanıt verir.

Haftalar sonra İpek, başka bir yerde işe başlar fakat yeni başladığı iş aynı cadde üzerinde olduğu için o yoldan her gün geçmek zorundadır. Bir gün sigara almak için bir büfenin önünde beklerken 35 yaşlarındaki bir İtalyan erkek, sigara parasını verir. Çünkü İpek’in bozuk parası yoktur. Böylece aralarında bir tanışma olur.

Bir süre sonra İpek, İstanbul’a gelir. Bu süreçte esrarengiz İtalyan, sürekli İpek’in iş yerine gider ve İpek’i sorar.  Aradan günler geçer, İpek tekrar Londra’ya döner. Bir gün otobüs beklediği sırada kendisine gülen bir adamla göz göze gelir, adamı hatırlar…

Aradan günler geçer, İpek bir arkadaşı ile birlikte restoranın birinde yemek yerken bir garson gelir ve elinde tuttuğu telefonu İpek’ e uzatır.  Telefonun ucundaki kişi, İpek ile görüşmek istemektedir. İpek, şaşkınlıkla telefonu eline alır. Telefonun ucundaki kişi yine o İtalyan’dır. “Bir akşam buluşma sözü…” ister “Aksi halde telefonu kapatmayacağını…” söyler. İpek, “Pekâlâ…” demek zorunda kalır.

Birlikte sinemaya giderler… Sohbetleri sırasında İtalyan, İpek’e ağrılarından ve sıkıntılarından nasıl kurtulduğunu anlatmaya başlar. (Meğer) İtalyan, Orta çağda yani daha önceki hayatında bir şövalyeymiş ve karnından ciddi bir darbe almış. Bu hayatında ise ağrılarının kaynağını bulmuş, gizemi çözünce de ağrılarından kurtulmuş. (!)

İlerleyen dakikalarda, “İnsanın her türlü sıkıntısından kurtulmak için geçmişinin izlerini araması gerektiğini…”  vurgular.

Enteresan olan diğer bir nokta da İtalyan’ın, randevuya tıpkı İpek gibi; yeşil pantolon, turuncu tişört ve yeşil bir hırka ile gelmesidir. Sohbet sırasında İpek’e şunu söyler: “Kırmızı pantolon sana çok yakışıyor.” İpek için film burada kopar; İpek takip ediliyordur.  Ve sonunda İtalyan, Scientology olduğunu itiraf eder. İpek korkar, iletişimi keser. İtalyan ise İpek’in  iş yerine çiçekler gönderir, mesajlar iletir, aramalarıyla rahatsız eder. Sonunda İpek, çareyi İtalyan’ı tehdit ettirmekte bulur. İtalyan bir süre sonra ortadan kaybolur.

Tarikatın kuruluş hikayesine gelince…

 75 Milyon yıl önce kötü bir savaşçı olan Xenu, gezegende yaşayan birçok varlığı öldürüp, dünyaya getirmiş. Ve ruhları atmosfere yayan bir doğal afetler reaksiyon zincirini kurmuş. Atmosfere yayılan bu ruhlar, insanların bedenlerine girmiş.

Özet olarak;

İnsanların yaşadığı sıkıntıların, acıların, hastalıkların sebebini hâlâ yeryüzünde bulunan o ruhlar olarak gören Scientologyler, ruhları  çıkarmanın peşindeler.

*****

Geçen yıl, bir kurumun psikoloji temalı bir seminerine katılmıştım. Seminer, psikoloğun “Aramızda Allah’a inanan var mı?” sorusuyla başladı, reenkarnasyonun izahı ile devam etti. (İspatı demiyorum çünkü katılımcıların çoğu zaten buna inanıyordu.)  

Reenkarnasyona inananların hepsinin, Scientology Tarikatıyla bir bağlantıları var mıdır, yok mudur elbette bilemeyiz…  Böyle bir iddiada da bulunmam söz konusu olamaz!

Zaten tarikatın Türkiye’deki sayısı ile ilgili de herhangi bir açıklama da yok!

*****

Hedef aldığı ülkelerde, paralel yapılanmalar ile biçimlenen Scientology tarikatı; çeşitli örgüt türleri, sektörlerdeki faaliyetleri ve gizli servisleri ile dikkat çekiyor. Bünyelerindeki birimlerde sektör bazında stratejiler ve planlamalar yapılıyor.

İddialara göre tarikatın bir de ceza ve çalışma kampları var. Yemek olarak sadece bezelye ve pirincin verildiği toplama kamplarında, konuşmak yasak ve günde 18 saat çalışılıyor.