Oysa İngiltere’de ev yıkmak, yıkıp da yeniden yapmak yok! Evin aslî dış yapısını, tarihî görüntüsünü bozmadan; eve modern hayatın  bütün imkânlarına kavuşturmakla  yetiniliyor. Hatta bazı yerlerde Belediye’den izin alınmadan evin dış cephesinde herhangi bir değişiklik yapılamıyor.

     Yeni binalar yapmak zorunda kalınca, umumiyetle, onların da dışını klâsik tarza dönüştürüyorlar. Asırların inşa malzemesi olan tuğlalarla kaplıyorlar. Tipik İngiliz binası görünümüne kavuşturuyorlar.

     Bizlerin ancak çok nâdir hâllerde, bazı tarihî yapıları eski halleri üzerine restorasyona tâbi tutmamızı; onlar her zaman ve âdeta her yapı için geçerli kılıyorlar. Evler daha çok tuğladan. Nâdiren de olsa taştan yapılar da dikkatimi çekiyor.

     Cambridge’de -istisnalar dışında- şehir çok katlı binalar yapılarak, dikine doğru yükselmemiş. Bilâkis arazi de uygun olduğu için şehir; hep enine doğru genişlemiş, büyümüş. Önce belirttiğimiz gibi şehirde evler biraz yeni de olsa; eskinin yenisi. Çünkü burada evler yeniden yapılsa da, eski usul üzere tuğladan inşa ediliyor. Çatılar kiremitle kaplanıyor.

     Şayet betonarme tarzında yapılacaksa, öylece yapıyorlar. Sonra cephesini yine tuğlayla örerek kapatıp; eski ev veya bina görüntüsüne kavuşturuyorlar. Böylece şehrin tarihî dokusu aynen muhafaza edilmiş; şehir, tarihî Orta Çağ havasını korumuş oluyor.

     Cambridge’de evler umumiyetle çok yüksek değil; iki bilemedin üç katlı. Evlerin ön ve arka kısımları renk renk çiçeklerle süslü. Evler bakımlı, küçük büyük bahçelerle çevrili. Ev kapılarının üst iki yanlarına çiçek saksıları asılı. Keza hemen her pencere alt kenarlarına renk renk çiçekler yerleştirilmiş vaziyette.

     Bu yüzden Cambridge sokakları havadar, iç açıcı ve rahat. Kaldı ki, bu manzarayı şehirlerin çoğunda görmek kabil.

     Bu görünümlerden anlaşılıyor ki, İngilizler çiçek düşkünü bir millet. Sokaklardaki elektrik direklerine kadar, her yer renk renk çiçeklerle donatılmış. Her an İngiltere evleri ve sokakları şehrayin manzarası arzediyor.

     Televizyonlarda bahçe ve çiçeklerle ilgili programlar yapılıyor. Böylece insanlar, edindikleri bilgileri bahçelerinde uyguluyorlar.

     İngiltere’de iş gücü pahalı olduğundan, evin dekorasyonu, boyanması ve her türlü tahta işlerini bizzat kendileri yapıyorlar. Ev dekorasyonu ve tamiri konusunda hazırlanan televizyon programları bu bakımdan çok popüler ve revaçta.

     Nitekim sık sık birbirlerine “Bu hafta sonu DIY ile uğraştım.” derler. DIY: “Do it your self.” Yani “Kendin yap.” cümlesinde geçen kelimelerin baş harflerinden oluşan bir tâbir kullanırlar.

     Cambridge merkezinde, normalden yüksek iki katlı bir alış veriş merkezi var. Çatısı cam. Başını kaldırdığında masmavi semayı veya bulutların geçişini görüyorsun. Buradaki kafelerde yorgunluk giderip dinlenirken; çayını ya da kahveni yudumlarken; göğü seyre dalıp, tefekküre dalmamak mümkün değil.

     Yağmur yağdığında bir başka hoş görüntü ile karşılaşıyor insan. Başının üstünde yağmurun yağışını görüyor fakat ıslanmadan onun aheste aheste yağışını, doya doya seyredebiliyorsunuz.

     İngilizler, her şeyi kendilerine has bir özellik katmak suretiyle benimsiyorlar. Her şeye kendi damgalarını vurmak kaydıyla hayat hakkı tanıyorlar.

     Bu farklılık; her şeyde, her tarafta kendini belli ediyor. Yazış ve yapış tarzında, yol levhalarını tanzimde. Ev biçimlerinde, elektrik âletlerinde velhasıl her hususta İngilize has bir işaret; İngilize ait bir emare; İngilize mensup bir sıfat mutlaka göze çarpacak şekilde her yere, her şeye nakşediliyor, resmediliyor. Trafiğin sol şeritten seyri, buna en somut örnek.

     Yenilik ve modernliklere ancak klâsik çerçevede kalmak, eski konumu kaybetmemek şartiyle yer  veriliyor. Yenilik ve gelişmeler şüphesiz ihmal edilmiyor. Ama tabii, doğal görüntüyü bozmamak şartına bağlanıyor âdeta.

     Eski hâli şuurlu ve bilinçli şekilde muhafaza, koruma ve sürdürme azmi, tam mânâsiyle dimdik ayakta tutulup devam ettiriliyor.