SELÇUK SULTAN CAMİ’İ: İstanbul, Fatih’te, Haseki, Millet Caddesi üzerindeki, Selçuk Sultan Cami’i, Çelebi I. Mehmed’in kızı, Selçuk Sultan tarafından, Fatih devrinde yaptırılan bu cami, zamanın tahribatı ve büyük İstanbul yangınlarında büyük hasar görmüş, Kızlarağası Abbas Ağa tarafından yeni baştan inşa ettirilmiştir. Minaresi ahşaptan olduğu için, halk arasında, Tahta Minâreli Cami, Abbas Ağa Cami’i, Selçuk Sultan Cami’i olarak bilinmektedir. Millet Caddesi açılırken 1956 büyük yıkımda, cami’in duvar taşları numaralandırılarak itina ile yıkılmış, 1964 yılında, Türkiye Anıtlar Derneği tarafından eski yerine yakın boş bir alanda eski cami’e uygun olarak yeniden inşa ettirilmiştir. Cami’in eski hali kargir, ahşap çatılı idi. 
Cami’in ilk bânisi, Çelebi I.Mehmed’in kızı Selçuk Sultan Merhûme Bursa’da, Yeşil Türbe’de, ikinci Bani’i, Kızlarağarası Abbas Ağa ise, Mısır’da medfundur. Her ikisine de Rabbim ganî ganî, rahmet eylesin! 
MURADPAŞA CAMİ’İ: İstanbul, Fatih, Aksaray’da, Millet Caddesi ve Vatan Caddesi’nin birleştiği noktada bulunan cami, Muradpaşa Cami’i’dir. Muradpaşa Cami’i, 1956-57 büyük yıkımında, külliyesini kaybetmiş ve fakat kendisini kurtarabilmiş mahzûn cami’i’lerimizden birisidir. 
Hicrî 876, Milâdî 1471-1473 yıllarında, Fatih devri vezir’lerinden, “N’imelceyş” (Fâtih’in ve Feth’in kutlu askerlerinden), Rumeli Beylerbeyi Has Murad Paşa tarafından yaptırılmıştı. Cami’in plânı Bursa’daki Orhan Bey Cami’i’nin plânı gibidir. Dörtgen plânlı eser’de ekseriyetle tuğla kullanılmıştır. Ana mekân iki bölümlü olup, bölümler arasına konulan kemer’e iki kubbe oturtulmuştur. Her iki kubbe de dıştan iki kenarlı birer kasnak üstündedir. Cami, medrese, imâret ve hamam’dan müteşekkil bir külliye idi. Medrese, Murad Paşa’nın, Fatih’in ordusunda Trabzon’un fethi için seferde iken Otlukbeli’nde şehit düşmesinden sonra tamamlanmıştı. Kâidesinde iki güneş saati bulunan tek bir minaresi vardır. Cami’in şadırvanı, 17. yüzyılda Kara Davut Paşa tarafından yaptırılmıştır. 
1956-57 büyük yıkımında, hamam ve külliye’nin ba’zı bölümleri tamâmen ortadan kaldırılmış, şadırvan, sebil gibi ba’zı bölümler cami’i’n arka tarafında nakledilmişse de imârî bütünlük bozulduğu için şadırvan, sebil arkada bir eğreti duruyorlar. 1956-57 yıkımında cami’in büyük haziresi de büyük ölçüde tahrip edilmiş, hazire’de bulunan, Şirmend Çavuş Türbesi de cami’in önüne taşınmıştır. 
Galata Köprüsü’nden i’tibâren, Dolmabahçe Sarayı’na kadar uzanan, Meclis-i Mebusan Caddesi açılırken, (1956-57) büyük felâkette, vandalca yapılmış, imar yıkımında, yalnız Karaköy Meydanında 10’dan fazla cami ve mescid yıkılmış ortadan kaldırılmıştır. Aziz Dostumuz, Abdullah Işıklar Akademisi’nin, müdâvimlerinden, (Belge Canavarı), bu yazıların yazarı fakiri, her fırsatta bilgi ve belgelerle destekleyen, Orhan Telci Beyefendi’nin bize ulaştırdığı resimler’den bu tahribatı görmek mümkündür. Ba’zı resimleri köşemizin vüsatı ölçüsünde nazarı ıttılaınıza takdim ediyoruz. 
Tophâne’den Dolmabahçe Sarayı’na kadar sırasıyla;
KILIÇ ALİ PAŞA CAMİ’İ: Milâdî, 1580 tarihini taşıyan Kılıç Ali Paşa Cami’i, Tophane’de, Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Cami, Osmanlı mimârîsi’nin ve Mimar Sinan eserlerinin en özgün olanıdır. Yanı başına, yine Kılıç Ali Paşa tarafından Selçuklu ve Osmanlı Su Mimârî eser’lerinin en güzel örneklerinden birisi olarak bir hamam yaptırılmıştır. Aslında, Kılıç Ali Paşa Cami’i’de, diğer cami’ler gibi bir külliye’dir, ne var ki, cami’i’n önündeki ve arkasındaki ba’zı kısımların yıkıldığı sanılmaktadır. 
Kılıç Ali Paşa Cami’i’nin bir başka husûsiyyeti doldurulmuş ve denizden kazanılmış bir mekân üzerine yapılmış olmasıdır. 
Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa İstanbul’da, pekçok Vezir-i Â’zam ve kendisi gibi Kaptan-ı Derya olanlar gibi, büyükçe bir cami yaptırmak için devrin Pâdişah’ı 3. Murad Han’dan bir yer tahsis edilmesini talep eder. 
Devrin Pâdişahı, Kılıç Ali Paşa’ya, “Sen bir denizcisin, hayatın deniz’lerde ve gemiler üzerinde geçmiştir. Sana yakışan, denizi doldurup o mekân’da bir cami inşa ettirmektir,” der, bunun üzerine, Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa, Tophane’de, Kılıç Ali Paşa Cami’i’nin bulunduğu yeri doldultur, kazanılan yere de, bugünkü cami’i inşa ettirir. Kılıç Ali Paşa Cami’i, Cihan Mimarı, Mimar Sinan’ın ilerlemiş yaşlarındaki en güzel uygulamalarından bir şâheserdir. 
Karaköy-Tophane’den i’tibâren, Dolmabahçe Sarayı’na kadar ki topografik yapıya bakıldığında, hattâ oradan Beşiktaş-Ortaköy Bebek burnuna kadar dikkatli bir şekilde incelendiğinde, Dolmabahçe Sarayı’nın da doldurulmuş bir mekân’a yapıldığı da dikkate alındığında, Tophane’deki Nusratiye, Kabataş-Fındıklı arasındaki Molla Çelebi ve tabiî ki, Dolmabahçe Bezm-iâlem Vâlide Cami’i de doldurulmuş mekân’lara yapılmıştır. 
Cadde’ye adını veren, Osmanlı Devleti Aliyye’mizin son Meclis-i Meb’usan’ı ve Beşiktaş Meydanı’ndaki Kaptan-ı Deryâ Sinan Paşa Cami’i de, doldurulmuş mekân’lara inşa ettirilmiştir. 
NUSRETİYE CAMİ’İ: Tophane’de, Kılıç Ali Paşa Cami’i’nin 300 metre kadar Boğaz tarafında bulunan Nusretiye Cami’i, Sultan 2. Mahmud tarafından 1826 tarihinde, Hassa Mimarı, Kirkor Balyan’a yaptırılmıştır. Cami’in inşaatı tamamlandıktan sonra, 08 Nisan 1826 tarihinde, korkunç ve çok kanlı bir isyandan sonra, Yeniçeriler tenkil edilmiş, Yeniçeri Ocağı bütünüyle kapatılmıştı. Bu hâdise “Vaka-i Hayriye” olarak tavsif edilmiş, bu vesiyle ile “Zafer”, ma’nasında cami’e “Nusretiye” adı verilmiştir. 
Kalem gibi, ince, zarif minareleri bulunan Nusretiye Cami’i de, 1957 vandalca yıkımdan nasibini almış, sebil ve şadırvan bulundukları yerlerden sökülmüşler hiç de münasip olmayan yerlere yerleştirilmişler. Mî’mârî bütünlük ve estetik onarılmaz bir şekilde bozulmuştur. 
MOLLA ÇELEBİ – FINDIK’LI CAMİ’İ: Fındıklı’da, Molla Çelebi adıyla ma’lum, İstanbul Kadısı, Mehmed Efendi tarafından, 1589’da Cihan Mi’mârı, Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Klasik Osmanlı-Mi’mar Sinan eser’lerine mahsus, merkezî kubbe beş yarım kubbeyle çevrilidir. Sinan eserlerinde fazla görünmeyen, mihrabı çıkıntılıdır. Cami’in önünde, bugün yerinde olmayan, Koca Yusuf Paşa tarafından yaptırılmış bir hamam vardı (1786). 1957 yol açım büyük tahribatında hamamla birlikte, ihata duvarı, son cemaat yeri şadırvan ve sebil de yok edilmiştir. 
Tramvay hattı’nın Kabataş’a uzatılması sırasında, yol genişletme bahanesiyle cami’in ana giriş kapısı’nın önü daha da daralmış, yaya kaldırımı giriş kapısının sıfır noktasına dayanmıştır. 
Cami’lerin mülkiyeti Vakıflar Umum Müdürlüğü’nündür, idaresi ise imam ve müezzin-kayyım ta’yin etmek gibi, günlük ibâdete açık tutmak gibi, günlük temizlik ve diğer hususların tedviri, T.C.Diyânet İşleri Başkanlığı’na aittir. Böyle olunca da, cami’ler hakkında, acil müdahale gerektiren hususlarda, hiçbir kurum sorumluluk kabul etmemektedir. Meselâ, Fındıklı-Molla Çelebi Cami’i böylesine bir ihmalin kurbanı olmuştur. İhata duvarları, sebili, hamamı ortadan kaldırılmış, hattâ son cemaat yeri bile yola dâhil edilmiş, cami’i’n bulunduğu yer, Salıpazarı’nın yeni konsepti bakımından, 24 saat yoğun bir trafiğe sahne olmaktadır. Neredeyse bu cadde üzerinde yirmidört saat kesif bir trafik akmaktadır. Ağır vasıtalar, otobüsler, yüksek ses çıkaran otomobiller geçerken, imam ne kadar yüksek sesle de okumuş olsa dahî, cemaatin duyması mümkün olmuyor. 
Bu sahil’de, Nusretiye Cami’inden başka Dolmabahçe Bezm-iâlem Vâlide Sultan Cami’i’ne kadar başkaca cami de bulunmamaktadır. Nusretiye Cami’i, restore edilmek üzere ibâdete kapatılmıştır. Mecbûren bu civarda bulunan ve yoğun bir dağılım merkezi haline getirilmiş, Kabataş’tan gelip-gidenler, namazlarını ancak, bu cami’i’de kılmak durumundadırlar. 
Bu şartlar altında, huşû ve huzur içinde bu cami’i’de namaz kılmak fî’ilen mümkün değildir. 
Vakıflar Umum Müdürlüğü, “Mülkiyeti bize ait, ama idaresi Diyânet İşleri Başkanlığı’na aittir. Biz ne yapabiliriz,” Diyânet İşleri Başkanlığı da, “İdaresi bize ait, ama buralar tarihî değerde eserlerdir, kesinlikle biz herhangi bir müdahale’de bulunamayız,” diyemezler, dememelidirler. Ayrıca, Bağcılar-Kabataş tramvay hattını da işleten, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı, İstanbul Ulaşım Şirketi de tramvay hattı üzerindeki pekçok, metrûk eseri restore ettirmiş, ihya etmiştir. Bu üç kurum, ciddî bir işbirliği içinde buradaki yolun en sağ şeridinin iptali, ses yutan malzeme’den buraya estetik bir duvar çekilmesi de dâhil, pekçok tedbir alabilirler. 
Aksi halde, burada namazlarını kılıp da huzur ve huşû yakalayamayan bütün Müslüman’ların vebâli, yukarıda zikrettiğim kurumların alakalılarının üzerlerine olur. Vesselâm...