DURUMU "İYİ" GÖSTERME ÇABALARI, SICAK PARA TRAFİĞİ İLE TÜRKİYE'NİN KANINI EMMEYİ HEDEFLİYOR  

Var, var; holding medyası kalemşörlerinin, "IMF ile imzalanan üç yıllık yeni ekonomik program bir dönüm noktasıdır. Hükümet önümüzdeki üç yıl bu kararlılığı sürdürürse, borç sorunu çözülür, işsizlik çözüm yoluna sokulur, ekonomi rayına oturur, Avrupa ekonomileriyle bütünleşme yönünde köklü bir yapısal 'değişim' hayata geçer" demelerine rağmen, işin gerçeğinin çok başka olduğunu söyleyebilen "statükocu"(!), "dinazor" (!) aydınlarımız da var.  

1946'da bu yana IMF ile sürdürdüğümüz meceralı yolculuğu bir kenara bırakalım, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile 2002 yılından bu yana sürdürülen programın, 2005-2008 dönemini kapsayacak şekilde, üç yıl daha uzatılması bile, ekonomide işlerin, söylendiği gibi, pembe pembe tablolar çizerek yürümediğini göstermiyor mu?  

Ekonomide gerçeklerle bağdaşmayan, makroekonomik verileri gözardı eden durumu iyi gösterme çabaları, küresel finansal sermayenin desteği ile sürdürülüyor. Sıcak para trafiği ile Türkiye'nin kanını emebilmek için, sanal da olsa, ekonomide istikrarın sürdürülmesi gerekir.  

İmzalar atıldı, IMF ile yapılan ve önümüzdeki üç yılı kapsayan anlaşma yürürlüğe girdi. Her kesimden insanımızı çok yakından ilgilendirmesine rağmen, gerektiği gibi tartışılmadan kamuoyu gündeminden kaldırılıverdi. Güngör Uras, Erol Manisalı, Yakup Kepenek, Yiğit Bulut, Mahfi Eğilmez, İzzettin Önder... gibi yurtsever ekonomi yazarlarımız da olmasa, İMF'nin "Türkiye bu borcu ödeyemeyebilir" uyarısından bile duymayacaktık.  

Küresel finansal sermayenin yörüngesine girmeyen bir kaç yurtsever aydınımızın zaman zaman yaptıkları uyarılar, ülkemizin geleceği açısından çok önemlidir.  

EKONOMİK VERİLERİ DEĞERLENDİRİRKEN  

Son iki yılda ekonominin istikrarı yakaladığını söyleyenleri dinlerken şu gerçekleri unutmayalım;  

a) Durumun iyi gösterilmesine neden olan "olumlu gelişmeler" aşırı düşük seyreden kurun yarattığı tablolardır.  

b) 2004'de yakaladığımız, Çin'i bile geride bırakan rekor büyümeyi de (yüzde 9.9) yabancı tasarruflar yani cari açık finanse etmiştir. Bilindiği gibi, son iki yılda, yüksek faizden nemalanmak üzere Türkiye'ye büyük miktarlarda sıcak para girdi. Bu bolluk döviz kurları üzerinde baskı yarattığından, fiatlar hızla geriledi, dolar bazında oldukça yüksek bir büyüme oranı yaratıldı.  

"Türkiye beklenti ağırlıklı, dolayısıyla kur baskılı bir program uyguluyor." Beklenti ağırlıklı programlar siyasi gelişmelere çok duyarlı oluyorlar.  

2001'de bir ekonomik kriz yaşamamıza neden olan düşük kur seyri sanal bir iyileşme tablosu yaratmış olsa da, sırtımızdaki borç kamburunun küçültülmesinde etkili olamıyor.  

Türk ekonomisine yön veren beklentiler "ekonomi dışı" konularla ilgili ve bizim kontrolümüz dışındaki gelişmelerdir. Beklentilerin tersine dönmesine neden olacak iç ve dış siyasi gelişmeler -ağzımızdan yel alsın- yeni bir "ekonomik olumsuzluk" yaşamamıza neden olabilir.  

EKONOMİK PROGRAM SÜRDÜRELİM AMA...  

Türkiye'nin ekonomisinin çarklarını döndürebilmek için, bir istikrar programı sürürmesi elbette gereklidir. Fakat bu istikrar programı Okyanus ötesinden yazılmışsa, sizi ekonomi yönetiminde devre dışı bırakıyorsa, mali piyasalarınızın istikrarı pamuk ipliğine bağlı demektir.  

Mahfi Hoca (Eğilmez), "Önümüzdeki Döneme Dikkat" çektiği yazısında, "İpler eskisi kadar bizim elimizde görünmüyor" diyor.  

"Nisan itibariyle iç borç stokuna baktığımızda geçen yıla göre yaklaşık 12 milyar YTL'lik bir artış" görüldüğünü belirten Mahfi Eğilmez, "Yani ilk dört ayda borç stokumuz yüzde 6 oranında artmış. Geçen yılın tamamında 2003 yılına göre yüzde 15 oranında artış olduğu dikkate alınırsa, henüz iç borçlanma miktarında bir artış hızı durulması olmadığını anlıyoruz..." diyor.  

İç borç artış hızı durulmamış da dış borç artışı durulmuş mu?  

Ne gezer...  

Baksanıza, dış borçlar konusunda sürekli uyarılar yapan, "Bu borç ödenmez abicim" değerlendirmesi olumsuz her konunun ifadesinde bir tekerleme gibi kullanılmaya başlanan Güngör Uras'ı "şom ağızlı"lıkla suçlayanlar IMF'nin son yayınladığı raporla şoke oldular. Raporda açık açık, "Türkiye bu borcu ödeyemeyebilir" deniyor!  

"2005 yılı Nisan ayı sonu itibarıyla konsolide bütçe borç stokumuz 329 milyar YTL. 2004 yılı sonunda bu stok 316 milyar YTL idi. Dört ayda borç stoku yüzde 4.1 oranında arttı" diyen Uras Hoca IMF raporundan can alıcı bölümler aktarıyor:  

"Geçen 10 yıllık dönemde Türk ekonomisi bir yıl hızlı, bir yıl yavaş büyüdü. Ortalam büyüme hızı yüzde 2.5 gerçekleşti. Son yıllarda yüzde 6.5 oranında faiz dışı fazla ayrılıyor, ama 10 yılda ortalama yüzde 3.5 oranında faiz dışı fazla ayrıldı. Reel faiz yüksekti. Eğer önümüzdeki yıllarda da, geçmiş 10 yılın ortalaması gerçekleştirilirse, toplam kamu borcunun milli gelire oranı 2008 yılında yüzde 103 olur.  

Eğer Türkiye 2005 yılından 2008 yılına kadar, her yıl, en aşağı yüzde 5 oranında büyür, kemer sıkmaya, vergileri arttırmaya, hiçbir yatırım yapmadan yüzde 6.5 faiz dışı fazla ayırmaya devam ederse, kamu borcu stoku gene büyümeye devam eder, ama milli gelire oranı yüzde 67'den yüzde 62'ye geriler."  

Güngör Hoca'nın IMF raporu ile ilgili yukarıdaki değerlendirmesine değinen genç ekonomist Yiğit Bulut'un bir sorusu var:  

"İçinde bulunduğumuz 'büyür görünen' sistemin, IMF'nin de 'yapın' dediklerini dikkate aldığımızda 'sadece borç ödeme endeksli' içeriye rahat huzur vermeyecek bir yapı olduğu açık değil mi?"  

Sırtımızdaki, giderek çevrilemez hale gelmekte olan borç yükünden kurtulmanız gerekir. Bu borç kamburu ile daha fazla yolumuza devam edemeyiz.  

 

KÜPE  

Yalnızca beklenti endeksli bir dinamik içinde 'borcu ödenebilir' kılmak ve ülkeyi reel faiz kazananlara kaynak yaratacak bir hale getirmek 'ekonomik model' olamaz  

Yiğit BULUT