Eski Türk devletlerinde ülkenin genellikle iki bölüm halinde idare edildiği görülmektedir. Bugün ikili teşkilat, “Çifte Hakanlık” diye anılan bir sistemi iyi bilmenin güncele uyarlanması ile bireyler, şirketler ve dolaysıyla ülke neler kazanır bunun örneğini vereceğim. Bu ikili yönetimde, bugünkü devlet adamlarımızın, iş adamlarımızın, şirket yöneticilerimizin örnek ve ibret alması gerektiğini önemli vurgulayacağım. Son dönem siyasi tarihimize şöyle bir bakarsak Hükümetler değişir, bakan gelir bakan gelince makamın tümü değişir memurlar iş göremez hale gelirler. İşe göre adam değil de, adama göre iş bulunur. Yine devletin herhangi bir kademesine bir işe alınacak kişinin eğer siyasî bağlantısı yoksa ataması yapılacağı zaman ya çok genç, ya tecrübesi yok veya bizim adamımız değil diye işe almazlar. Bu nedenlerden dolayı maalesef Avrupa’da olduğu gibi 100-150 yıllık şirketlerimiz var mı? Hayır yok! Peki neden? Çünkü: İşadamı ölünce varisleri, hemen şirketi paylaşmaya ve şirketi parçalamaya yani küçülterek ya satarlar, ya da iflasa götürürler. Oysa şirketi iyi yönetecek birisine verseler, kavga etmeden senlik-benlik kavgasına girmeden yönetseler nasıl olur? Elbette iyi olur! İşte tarihte ibret alınması gereken ikili yönetim örnekleri. 
Atilla ve Bleda Kardeşler: Rua, 434 yılında ölünce Atilla ve ağabeyi Bleda Hun Krallığı’nın sahip ve hâkimleri oldular. Atilla; küçük kardeş; olmasına rağmen devletin genel yönetiminde sorumlu idi. Bleda; Büyük kardeş olduğu halde küçük kardeşine yardımcı oluyor ve onunla çok iyi geçiniyordu. Bu ikili yönetimin çok güzel bir şekilde yürüdüğünü Bizanslı komutanlar şöyle anlatıyor: II. Thedosie, Plinthos ve Dionysius’a anlaşma yapmak için kime gidelim dediğimizde, Rua öldüğü için yeğenleri “Atilla ve Bleda’ya müracaat etmemizi söyledi.” Bu iki kardeş devletin büyümesinde çok iyi bir güç birliği örneği oldular.
Bumin Kağan ve İstemi Yabgu Kardeşler: Bumin Kağan 552 yılında Ötüken’de bağımsız bir devlet kurdu. Buna Göktürk Devleti dendi Bumin Kağan: devletin genel yönetiminde sorumlu idi. Bumin Kağan küçük kardeşi İstemi’yi batıdaki ON-BOY Türkleri üzerine YABGU sanıyla Han yaptı. İki kardeş, içte ve dışta büyük çabalar göstererek, hemen hemen bütün Hun ülkesini ele geçirerek “senlik-benlik”  kavgasına girmeyip ülkeyi çok güzel yönettiler.
Bilge Kağan ve Kültekin kardeşler: II. Göktürk Devleti (Kutluk)’nin yöneticileridir. Kültekin Kutluk Devleti’ni iç karışıklıkta kurtardı. Bu başarılarından dolayı kardeşi yani ağabeyi Bilge, tahta onun geçmesini istedi. Fakat Kültekin, Türk geleneğine uygun olarak, ağabeyine saygı gösterdi, Bilge’yi tahta oturttu. Bilge Kağan; devletin genel sorumlusu oldu Kültekin; orduların başkomutanı ve devletin sol tarafının yöneticisi oldu. Günümüz Türkiye’sinin yönetici ve işadamlarına muhteşem bir ibret harikası teşkil etmez mi?
Tuğrul Han ve Çağrı Bey kardeşler: Selçuk Bey ölünce torunları Tuğrul Bey ve Çağrı Bey yönetici olarak Kınık Boyu’nun başına geçtiler (1038). Tuğrul Han; Küçük kardeş olmasına rağmen “At binenin, kılıç kullananın” atasözüne uygun olarak devletin genel yöneticisi oldu. Yani Sultan oldu. Çağrı Bey: Büyük kardeş olmasına rağmen, Subaşı yani Selçuklu ordularının başkomutanı oldu. İki kardeş tam bir dayanışma içinde idiler. Aralarında bölücüleri barındırmadılar. Tuğrul Bey ve Çağrı Beyler, tıpkı Göktürk başbuğları Bilge ve Kültekin kardeşler gibi hareket ediyorlardı. Tam bir dayanışma içinde idiler. Aralarında nifakçıları barındırmadılar. Büyük kardeş Çağrı Bey, Kültekin gibi eşsiz bir savaşçı, küçük kardeş Tuğrul Bey ise siyasi bir deha sahibi idi. İki kardeş, başlarında bulundukları Oğuz-Türkmen boyları için batıda geniş ölçüde bir keşif seferi yapmak üzere anlaştılar. 
Tuğrul Bey halkı, hücuma maruz kalmayacağı bozkır bölgelerine çekti. Çağrı Bey ise üç bin kişilik süvari kuvveti ile Anadolu’ya doğru hareket etti. Gazneliler idaresindeki Horasan ve Azerbaycan üzerinden ilerleyerek, ama buralarda eğlenmeden, Bizans’ın doğu eyaleti olan Van Gölü etrafında göründü. Burada, Ermeni Vaspuragan Krallığı’nın kuvvetlerini bozguna uğrattı ve topraklarını işgal etti. O devir kaynaklarında, Bizans’ın doğu eyaletlerinde görülen Çağrı Bey’in süvarilerinden “Rüzgâr gibi uçan atlar üzerinde uzun saçlı, yaylı ve mızraklı Türkmenler…” diye söz ediliyor.
Orhan Gazi ve Alâeddin Paşa Kardeşler: Osman Bey, Bursa fethedildiği sırada vefat etti (1326).  Devlet büyükleri onun mirasını büyük oğulları Orhan Gazi ve Alâeddin Paşa arasında paylaştırmak istediler. Orhan ağabeyine: “- Ne buyurursun? Diye sordu.” Alâeddin Paşa: “- Bu İl’e (devlete) çobanlık (hükümdarlık) etmeye padişah gerekir ki, bütün halkı, orduyu görüp gözetsin. Bu atlar, yundlar, koyunlar, hepsi onun olsun. Zira bunlar şahlık esbabıdır. Babam gaza için saklamıştı. Bizim miras edinecek bir şeyimiz yoktur, beylik ise paylaşılmaz. Dedi.” İki kardeşin de padişahlığı karşılıklı olarak reddetmesi üzerine çıkan münakaşa üzerine araya devlet ve aile büyükleri girmek zorunda kaldı. Büyüklerin, Alâeddin’in sözlerini uygun bulması üzerine; Orhan Gazi mirastan payına düşen Osmanlı padişahlığını kabul etmek zorunda kaldı. Orhan Gazi: “- Öyleyse, ey kardeş, gel, imdi o çoban (devlet başkanı) sen ol, dedi.  Alâeddin Paşa’nın cevabı şu oldu: “- Babam sağlığında beyliği sana verdi. Sen dururken bana padişahlık düşmez. Sen benim babam yerine ulu kardaşımsın.” Orada bulunan dervişler onun bu sözlerine “aferin” ettiler. Bundan sonra Orhan Gazi: “- Gel, imdi, bana vezir ol, dedi.” Alâeddin Paşa bunu da kabul etmediyse de daha sonra Osmanlı Devleti’nin siyasi teşkilatlanmasında, kanunların yapılmasında büyük çabalar sarf ederek küçük kardeşine büyük yardımlarda bulundu. Orhan Gazi; küçük kardeş, olmasına rağmen, devletin genel yönetiminde sorumlu. Alâeddin Paşa: Büyük kardeş olarak Orhan Bey’le ve Türk Milleti’ne büyük hizmetlerde bulunmuştur. Kendisi daha sonra Kite’deki Fodra Köyü’ne yerleşmiştir.
Kısacası: Tarih boyunca gördük ki, beyliklerin, hanlıkların, hakanlıkların zayıflayıp parçalanmasına taht kavgaları sebep olmuştur. Fakat bey çocukları, han çocukları, padişah çocuktan arasında ne zaman dayanışma olmuşsa, devlet kısa zamanda yenilmez güce ulaşmıştır. Günümüzde de aynı durum geçerliliğini korumaktadır. Devlet adamları, kurum yöneticileri, işadamları ve şirket yöneticileri yukarıda anlattığımız kardeşler idaresinde ibretler alırlar ve bunları uygulamaya koyarlarsa Türk Devleti ve Türk Milleti çok şeyler kazanacaktır. Yani tarihteki ikili-kardeşler- yönetimini örnek alırsak, özel işimizde büyük şirketlerin yönetiminde ve devlet dairelerinde daha verimli, daha üretken ve de daha başarılı bir toplum oluruz, kanaatindeyim.