ASTANA SÜRECİNİ KORUMAK ZORUNDAYIZ

Türkiye ile ABD arasında Menbiç Mutabakatı’nın imzalanmasından sonra, Esat’ın İdlib’i hedef alan saldırıları giderek yoğunlaşıyor. BM de, Esat’ın bu saldırıları hız kesmediği takdirde, İdlib’den Türkiye’ye yeni bir göç dalgasının kaçınılmaz olabileceğini savunuyor. 

7 Mayıs 2017’de başlatılan ve Suriye’de çatışmasızlığın egemen olmasını hedefleyen Astana Süreci, Rusya’ya, İdlib’e askeri operasyonlarını giderek yoğunlaştıran Esat’ı uyarma görevi yüklüyor, ama Putin İdlib konusunda sessiz. 

Üç milyonluk yeni bir göç dalgası Türkiye’yi her bakımdan zorlayacak bir gelişme olur. Türkiye, kapıları açsa da, açmasa da, başedilmesi zor sorunlarla karşı karşıya kalabilir.  

Seçim heyecanı içinde meydanlara, televizyon ekranlarına,  gazete haberlerine ve yorumlarına odaklandığımızdan, Suriye sınırımızın hemen güneyinde, İdlib’de mayalanmakta olan gelişmelerle ilgilenmiyoruz, ama seçim sonrasında İdlib merkezli çok ciddi sorunlar yaşayabiliriz. Haberler öyle diyor. 

Yalnız haberler değil, Birleşmiş Milletler de uyarıyor, “İdlib’deki gelişmeler Türkiye’ye 3 milyonluk yeni bir göç dalgası tetikleyebilir” diyor. Türkiye ile ABD arasında Menbiç Mutabakatı’nın imzalanmasından sonra, Esat’ın İdlib’i hedef alan saldırıları giderek yoğunlaşıyor. BM de, Esat’ın bu saldırıları hız kesmediği takdirde, İdlib’den Türkiye’ye yeni bir göç dalgasının kaçınılmaz olabileceğini savunuyor. 7 Mayıs 2017’de başlatılan Astana Süreci, Rusya’ya, İdlib’e askeri operasyonlarını giderek yoğunlaştıran Esat’ı uyarma görevi yüklüyor, ama Putin İdlib konusunda sessiz. Üç milyonluk yeni bir göç dalgası Türkiye’yi her bakımdan zorlayacak bir gelişme olur. Türkiye, kapıları açsa da, açmasa da, başedilmesi zor sorunlarla karşı karşıya kalabilir.  

İdlib’de bölge halkı ve çeşitli devletlerin destek verdiği silahlı gruplardan oluşan 2.5 milyon insan yaşıyor. İdlib, çeşitli devletlerin destek verdikleri Esat muhalifi silahlı grupların Batı Suriye’deki son sığınakları. Silahlı gruplar dışa karşı birlikte hareket etseler de zaman zaman kendi aralarında çatıştıkları da oluyor. Esat’ın, istikrarı sağlamak adına, askeri operasyonlarını yoğunlaştırası halinde bölgeye kaos ortamı egemen olacaktır. 

Gözler Esat üzerindeki etkisi bilinen Rusya Devlet Başkanı Putin’de. Fakat, Putin,  İblib konusunda rengini henüz belli etmedi. İran da öyle.. Suriye’de çatışmasızlığın egemen olmasını hedefleyen ve “Çatışan taraflar arasındaki sorunları gidermeyi, ateşkese uyum sağlamak amacıyla muhalefet ile rejim bölgelerini ayıran sınır hattı boyunca güvenlik noktaları oluşturmayı öngören Astana Süreci ortaklarımızdan Rusya ve İran’ın İdlib’in geleceği konusundaki görüş ve düşünceleri önemlidir. Çünkü İdlib’de, sınırın iç tarafındaki muhalefeti Türkiye, sınırın dışındaki rejim güçlerini Rusya ile İran kontrol ediyor. 

ASTANA SÜRECİ VE MENBİÇ MUTABAKATI

İdlib’in geleceği, hem Astana Süreci ile hem de ABD ile varılan Menbiç Mutabakatı uygulamalarıyla yakından ilişkilidir. Rusya, İran ve Türkiye, Ortadoğu’da söz sahibi olabilmek konusunda kararlıysalar, Astana Süreci’ni yaşatmak, dolayısıyla Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak zorundalar. ABD’nin ise Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak gibi bir kaygısı yok. Menbiç Mutabakatı’nda Suriye’nin ülkesel bütünlüğünden söz edilmiyor, Astana Süreci ise Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma görevini Türkiye, Rusya ve İran’a veriyor.

Gelinen noktada Astana Süreci’nin yaşatılması, Menbiç Mutabakatı ile Astana Süreci’nin hedefleri arasındaki çelişkiyi yokedebilme becerisine bağlıdır. Menbiç Mutabakatı’nda YPG’nin kentten çıkarılması sonrasında demografik yapının eski duruma nasıl dönüştürüleceği ve özellikle Suriye’nin toprak bütünlüğü konusu net değildir. Bu konularda adım atarken, usta bir santranç oyuncusu gibi, on hamle sonrasını görmemiz gerekiyor. 

Başarabilecek miyiz? 

Başarmak zorundayız. Bir taraftan tarihteki yaşanmışlıklara, diğer taraftan Ortadoğu’nun Suriye parselindeki gerçeklere bakarak sınır güvenliğimizi, toprak bütünlüğümüzü, toplumsal birliğimizi korumak için elimizden geleni yapacağız. 

İdlib’in geleceği konusu da, Menbiç Mutabakatı uygulamaları da Türkiye açısından çok zorlu bir süreç olacaktır. ABD de, Rusya da bu zorlu süreci kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyeceklerdir.

Unutmayalım, bölgemizde yaşananlar “Ortadoğu Askeri Olimpiyatları” değil; küresel aktörlerin de tam kadro katıldıkları bir küresel paylaşım savaşıdır. Adını ilerde tarih koyacaktır. 

ASTANA SÜRECİNİ KORUMAK ZORUNDAYIZ

Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in Türkiye-Rusya ilişkilerini normalleştirme girişimlerinin başarıyla sonuçlanması sonrasında gerçekleştirdiğimiz Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonuyla ve Astana Süreci’yle elde ettiğimiz kazanımları korumak zorundayız.

 7 Mayıs 2017’de başlatılan ve Suriye’de çatışmasızlığın egemen olmasını hedefleyen Astana Süreci, Rusya’ya, İdlib’e askeri operasyonlarını giderek yoğunlaştıran Esat’ı uyarma görevi yüklüyor, ama Putin İdlib konusunda sessiz. Putin, saldırılarını sürdürmesi durumunda, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan Astana Süreci’nin zarar görebileceği konusunda Esat’ı uyarmamış olabilir mi? Saldırıların Menbiç Mutabakatı sonrasında yoğunlaşması, Putin’in Menbiç Mutabakatı’ndan duyduğu rahatsızlığın dolaylı yoldan bir ifadesi midir? 

Astana Süreci’nin bir diğer garantörü İran’ın da İdlib saldırıları ve Menbiç Mutabakatı konusunda neler düşündüğünü net olarak bilmiyoruz. 

HEYET TARİR’ÜR ŞAM (HTŞ) SORUNU

İdlib’de önemli bir alanı kontrolü altında tutan muhalif silahlı grupların en önemlilerinden biri de Heyet Tahrir’üş Şam. Bu Örgüt, El Nusra’nın Lideri Ebu Muhammed El Culani’nin girişimiyle, El Kaide’nin Suriye kolu olan Cabat El Nusra’nın 2017’de gerçekleştirdiği bir yeniden yapılanma sonucunda oluştu. 

Mart ayı başlarında, Türkiye, Rusya ve İran’ın Astana’da vardıkları anlaşmayla çatışmasızlık alanı ilan edilen ve muhalefetin son kalesi olarak anılan İdlib’de terör örgütü El Kaide ile bağlantılı Heyet Tahrir’üş Şam’a (HTŞ) bağlı grupların kentin en stratejik bölgelerini rejime (Tahrir Suriye Cephesi’ne) terkettiği duyurulmuştu. Türkiye’nin Afrin operasyonunun başlattığı ilk günlerde ÖSO güçlerinin İdlib’e yürümesini engellemeye kalkışan HTŞ’nin kontrolündeki 25 bin silahlı gücün nereye kanalize edeceği konusu bölgede tedirginlik yaratmıştı. 

Halep’in rejimin kontrolüne geçmesi ile birlikte Suriyeli muhalifler için en kritik  savuma hattı haline gelen İdlib, Suriye krizinde bugün de belirleyici rol oynuyor. Rejimin ve Rusya’nın baskıları ile gücü zayıflayan, Suudi destekli Heyet Tahrir’üş  Şam (HTŞ), İdlibli sivillerden de ciddi tepkiler görmeye balamasıyla, Ahrar-u Şam grubunun HTŞ’den kalan boşluğu doldurmaya başlamıştı. 

Türkiye’nin Zeytin Dalı Operasyonu’nu başlattığı ilk günlerde HTS’nin içerisindeki ‘Zengi’ gibi grupların  Afrin’e geçişini engelleme girişimi ciddi bir tartışma yaratmış, El Kaide’ye bağlı ve İdlib ile Lazkiye’de faaliyet gösteren “Ceyş el Badiye, Ceyş el Sahel, Seriyye Kabil, Saraya el Sahel, Ceyş el Melahim, Cund el Şeria” gruplar abu Humam el Şami  komutasında “Dinin Muhafızları Örgütü” adlı yeni bir askeri topluluk oluşturmuşlardı. 

Bu hareketliliğin yaşandığı Mart ayı başında, Suudi Arabistan destekli HTŞ’nin, İdlib içinde kalan 25 bin civarındaki silahlı gücünü, ABD’nin yardımıyla, Ürdün sınırındaki Deraa bölgesine kaydırabileceği, Rusya destekli rejim güçlerinin aşırıcı güç kullanması durumunda da, Atme bölgesindeki mülteciler üzerinden baskı oluşturarak Türkiye’ye sızabileceklerine dikkat çekilmişti. Bu, üç milyonluk yeni bir göç dalgası demekti.

Astana Süreci’nde tarafları “Güvenli Bölge”, “Ateşkes Bölgesi” olarak kabul edilen İdlib’de yarısı yerel halk, diğer yarısı silahlı gruplardan oluşan 2.5 milyon insan yaşamakta. Esat güneyden bastırdıkça, buradaki nüfus yoğunluğu giderek artıyor. 

Peki, İdlib’deki, bir kısmı BM tarafından terör örgütü sayılan bu silahlı gruplar ne olacak? IŞİD/DEAŞ orada, El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra’nın uzantısı olan Heyet Tahrir’üş Şam orada, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarını birlikte gerçekleştirdiği Özgür Suriye Ordusu ve bunların çatısı altına sığınmış pekçok silahlı grup orada.. 

YENİ BİR AFGANİSTAN MI?

İdlib’in bugünkü durumda bırakılması demek, Suriye sınırımızın hemen güneyinde yeni bir Afganistan oluşturmak demektir. 

Mevcut demografik yapıyla İdlib’deki grupların rejimle masaya oturup birlikte yaşama  ya da federatif bir çözüm üretme olasılıkları çok ütopik bir beklenti olur. 

Öyle görünüyor ki, bölgenin enerji zenginliklerini paylaşım kavgasına tutuşmuş olan küresel aktörler açısından Ortadoğu’nun uzun soluklu bir kaotik savaş alanına dönüşmesi, istenen, arzulanan bir durum. Taraflar, zamanın kendileri lehine işleyeceğine inanmış gibiler. Türkiye’nin geleceğe ilişkin hesaplarını uzun soluklu bir maraton olasılığına göre yapması gerekiyor. Allah yardımcımız olsun..

17.6.2018