HOŞ GELDİN "ÖZGÜR" (!) LİBYA
M. Kemal SALLI
ÜLKESİNİN HALKINI AÇ BIRAKMAYAN, GERİ KALMIŞ BÜTÜN AFRİKA ÜLKELERİNE EĞİTİM VE SAĞLIK KONULARINDA YARDIMLAR SAĞLAYAN KADDAFİ, “ÜLKEMİN PETROLLERİNİ DEĞERİNDEN UCUZA SATMAM” DİYE DİRENMESİNİN VE ÇİN İLE ANLAŞMALAR İMZALAMASININ ARDINDAN, BİR ANDA “KÖTÜ ADAM”, “KIVIRCIK KAFA” OLUVERDİ.
Libya halkının “Deniz Kızı” adıyla andığı Trablus'u ele geçiren isyancıları kutlayan Libyalı muhaliflerin temsilcisi Mahmut Cibril, "Bütün şeffaflığımla söylüyorum, Kaddafi dönemi sona ermiştir. Yeni bir çağın eşiğindeyiz" diye haykırıyordu. "Ilımlı İslam" anlayışı benimseyeceklerini belirten Cibril, çatışma biter bitmez isyancıların silahlarını bırakacaklarını, daha doğrusu bırakmaları gerektiğini vurguluyordu.
Libya Ulusal Geçiş Konseyinin (UGK) Başkanı Mustafa Abdülcelil de, Libya'daki son gelişmeler konusunda Bingazi'de yaptığı açıklamada, Libya'daki yeni düzenin hedefinin 'barış, adalet ve hukukun üstünlüğü' olduğunu söylüyordu. Barış, adalet ve hukukun üstünlüğünden söz eden Celil'in “Kıvırcık kafa”dan, yani Kaddafi'den hiç söz etmemesi dikkat çekiciydi.
Libya halkı, aynı aktörlerin 2003’te, “demokrasi, özgürlük götürüyoruz” diyerek işgal ettikleri Irak’ta olduğu gibi, artık özgür ve ekonomik sorunları olmayan bir hayat yaşayacaklar(!) 400 yıl birlikte yaşadığımız, bugün ülkelerini işgal edenlere karşı birlikte savaştığımız Libya halkının bu sevincini paylaşmamak mümkün mü?!
Hoş geldin “özgür” (!) Libya!
Batılılar, bu tür “özgürleştirme” operasyonlarında oldukça deneyimli olduklarından, sonuçtan emindiler; “ülkemin petrolünü gerçek değerinden ucuza satmam” diye direnen “kıvırcık kafa” gidecek, Libya’nın “tatlı” petrolleri ellerine geçecekti. Borç krizi batağına saplanmış olan Batılı ülkeler, Libya’nın “tatlı” petrolleriden kapabildikleri pay oranında nefes alabilecekler.
Kaddafi’nin, NATO’nun çelik kanatları altında elele vermiş olan Batılı koalisyon güçlerine direnmesi mümkün değildi. Önemli olan, Kaddafi tarafından beyinleri yıkanan, mankurtlaştırılan Libya halkının, Ömer Muhtar’ın torunları olduklarını hatırlamalarını engellemekti. Libyalılar’ın, “kurtarıcı” kamuflajı altında ülkelerini işgale hazırlananların, aslında, 1911’de Osmanlı ile birlikte omuz omuza savaştıkları emperyalist ülkeler olduklarını hatırlamaları, “Büyük oyun”u bozabilirdi.
Teknoloji ve iletişim nimetlerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmakta çok başarılı olan Batılı ortaklarının, Libya halkını silahlandırarak, “Kıvırcık kafa’yı kovmak” gibi bir ‘ideal’ çevresinde birleştirmeleri hiç de zor olmadı. Ülkesinin halkını aç bırakmayan, geri kalmış bütün Afrika ülkelerine eğitim ve sağlık konularında yardımlar sağlayan, Avrupalı liderler tarafından yakın zamana kadar el üstünde tutulan Kaddafi, “Ülkemin petrollerini değerinden ucuza veremem” diye direnmesinin ve Çin ile anlaşmalar imzalamasının ardından, bir anda “kötü adam”, “kıvırcık kafa” oluverdi.
LİBYA HALKI KİMLERİN PEŞİNE TAKILDI?
Libya’da olup biteni değerlendirirken, dünya kamuoyunun gözleri önünde gerçekleştirilen postmodern işgalin en çarpıcı örneklerinden birini yaşadığımızı unutmamalıyız. Unutmamalıyız ve ibret almalıyız ki, bir ülke halkı, özgürlük ve demokrasi vaadi ile kandırılarak ülkesinin petrollerini yağmalamak için işgal eden düşmana topyekün destek vermektedir. Böylesi bir işgalin dünya tarihinde bir başka örneği yoktur.
Libya halkı da, BOP coğrafyasında “yeni dünya düzeni”ni hayata geçirme adına, “Arap baharı” eşliğinde gerçekleştirilen dönüşüm operasyonlarının perde arkasını, fotoğrafın bütününü görememektedir. Görmesi de mümkün değildir.
Yeterince yetişmiş insan kaynağına sahip olmayan Libyalılar, Ömer Muhtar’ın izinden gidecekleri yerde, ülkelerini, “tatlı” petrolleri nedeniyle işgal etmeye hazırlanan yağmacılarla elele verdiler, “Kıvırcık kafa” diye aşağıladıkları Kaddafi’yi devirmenin peşine düştüler. “Kıvırcık kafa”dan kurtulurlarsa, özgürlüğe kavuşacaklarına, ekonomik düzeylerinin yükseleceğine inandırılmışlardı.
Ülkesinin insanını aç bırakmayan Afrika milliyetçisi “Kıvırcık kafa”, yağmacıların verdikleri silah ve cephane desteği ile devrildi ve her diktatör gibi, halkının nefret duyguları eşliğinde tarih sayfalarının karanlıklarında kayboldu, gitti.
Peki, Libya halkı özgürlüğe kavuşabildi mi? Kısa bir sürede bu rüyanın gerçekleşmesi mümkün mü?
Ülkenin en önemli gelir kaynağı olan petrol kuyuları, yarından itibaren Libya halkının cebine mi akacak?
Hiç sanmıyoruz.
Gelinen noktada, Libya’nın, Kaddafi sonrası dönemde toparlanabilmesi, yeni bir düzen kurabilmesi için dış “desteğe” ihtiyacı olacak. Bu “destek”, “Kıvırcık kafa” diyerek aşağıladıkları Kaddafi’yi mumla aratacak bir önlemler dizisine dönüşebilir. Çünkü, Kaddafi’ye karşı sorumsuzca silahlandırılan Libya’nın omurgasını oluşturan kabilelerin ve aşiretlerin bir iktidar kavgasına girişmelerini hangi güç, nasıl önleyebilecektir? Daha da önemlisi, her zaman dumanlı havayı seven sömürgeci ülkeler, ülkeyi sahipsiz bırakacak bir iç savaşı önlemek isteyecekler midir?
Kaçınılmaz olarak oluşacak kaos ortamının neden olacağı iç savaş, rafinesi kolay olduğu için “tatlı” olarak nitelenen düşük kurşunlu Libya petrollerini yağmalayacak olan dev petrol şirketleri dışında kimseye mutluluk getirmeyecektir.
Yönetim düzeni, insan kaynaklarının eğitim düzeyi dikkate alındığında, Libya’nın, akşamdan sabaha işlevsel bir demokratik düzene kavuşması, ekonomik düzeyinin yükseltilmesi kolay değildir.
Libya halklarının bir tek günlük bile demokrasi deneyimi var mı?
Yok.
Libya halklarına, içinde bulunduğumuz küreselleşme sürecinde, çağdaş toplum düzenini ve ekonomi kurallarını anlatabilecek, uygulatabilecek, ekonomik varlıklarına sahip çıkabilecek deneyimli kadroları var mı?
Yok.
Bu kadar ‘yok’tan nasıl bir mutluluk reçetesi ‘var’ edilebilir ki?
LİBYA’NIN İŞGALİ VE “ARAP BAHARI”
Libya’da yaşananlar, söylendiği gibi, “Arap baharı”na yeni bir enerji mi kazandıracak tır? Dünyada öylesine güçlü bir değişim rüzgarı estirilmektedir ki, önünde durulması mümkün olamıyor. Yalnız, özellikle Kuzey Afrika’dan Afganistan’a uzanan coğrafyayı etkilemekte olan bu değişim rüzgarının sonuçlarından ders çıkarılırken, Kuzey Afrika’daki petrol ülkelerine böylesine yakın “ilgi” gösterilirken, aynı kıtanın ülkesi olan Somali’nin neden açlığa mahkum edildiği sorusuna da inandırıcı bir yanıt bulunmalıdır.
Batılı dostlar tarafından 42 yıl boyunca desteklenen “Kıvırcık kafa” diktatördü, sabahtan akşama içtiği “Libya çayı”nın etkisiyle her zaman sanal alemde yaşıyordu, ama Afrika kıtasının gerçeklerinden haberdardı. Kara kıta’nın yüzyıllar boyunca sömürüldüğünü biliyordu. Fakat, bütün bu bilinenlere rağmen, ülkesinin yarınlarını emanet edeceği gençleri yetiştirirken çok önemli hatalar yaptı. “Kaddafi Nerede Hata Yaptı?” başlıklı sohbetimizde de vurguladığımız gibi, “Kıvırcık kafa”nın en büyük hatası, Libya tarihini kendisi ile başlatmak oldu. Ülkesinin gençlerine –geç de olsa- “Çöl Kaplanı” Ömer Muhtar’ı tanıttı, ama Enver Bey’lerin (Paşa), Kemal Bey’lerin (Paşa) Libyalılarla birlikte kimlere karşı neden savaştıklarını asla anlatmadı. Ülkesinin en önemli aşiretinin başkanlarından Şeyh Ahmet Sinusi’nin neden ülkesinden kaçmak zorunda kaldığını, Anadolu’yu köy köy dolaşarak Türk Kurtuluş Savaşı’na neden destek verdiğini Libya halkına açık açık söylemedi. I.Dünya Savaşı sonrasında galiplerin kağıt üstünde yapay olarak oluşturdukları devletler, yine aynı aktörler tarafından tarihten silindiler; “böl ve yönet” taktiği hala devrede ve hala işe yarıyor. Libyalılar, hangi ortak tarihin motivasyonu ile ülkelerinin bütünlüğünü koruyacaklar?
Yakın tarihinde kimlerle, niçin savaştığını bilmeyen Libya halkının, ülkelerini işgal edeceklerin peşine takılma hatasına düşmelerini önleyebilecek, ‘tarihten ders çıkarma kültürleri ve yetenekleri’ oluşmamıştı. Tarihteki diktatörleri yalnızlaştıran en kötü uygulamaları, ülkenin geleceğine sahip çıkacak, ülkenin geleceğini şekillendirecek insan kaynaklarını bilinçsizce kurutmalarıdır. İşgal sonrasında bir iç savaşa sürüklenecek olan Libyalılara ülkelerinin petrol kaynaklarının yağmalanmakta olduğunu kim anlatacak? Yıllar sonra savaş bitip kendilerine geldiklerinde, “yorgan gitmiş, kavga bitmiş” olacak. Yazık değil mi?
Yüzyıl önce uygulamaya konulan, fakat Türk Kurtuluş Savaşı nedeniyle kesintiye uğrayan paylaşma planı, güncel ihtiyaçlara göre yapılan değişikliklerle aynen hayata geçirilmektedir.
Çevresindeki ateş çemberi giderek daralan bir ülke olarak, gelişmelerden en doğru sonuçları çıkarmamız gerekiyor. Belalı bir coğrafyayı yurt edinmişiz; uyumaya hakkımız yok ki bizim..
Yorumlar