NEYİ PROTESTO EDİYORSUNUZ?

HEPİMİZ SORUMLUYUZ

Sağlık ordumuzun şehitler vererek sergiledikleri fedakarca çalışmaları sonucunda, dünyada örnek gösterilen bir başarı elde etmiştik, ama bu başarı tablosu giderek kararıyor. Sağlık Bakanı Koca milletçe katlandığımız fedakarlıklar sonunda elde ettiğimiz başarının hovardaca harcanmasından duyduğu üzüntüyü dile getirirken şöyle diyor:

“Bayramla birlikte hareketlilik atınca vaka sayısı da arttı. Bu artışın ana kaynağı özellikle düğünler oldu. Düğünler, saatlerce süren temas ve yakınlaşma alanı.. İşte bu yüzden kısıtlanması ve sınırlandırılması kararı aldık.”

Çeşitli ülkelerde alınan önlemlere karşı çıkan protestocuların bakış açısına göre, bilimsel verilerin ortaya koyduğu gerçekler doğrultusunda alınan bu karar “özgürlük kısıtlaması”, Bakan Koca’ya göre, “alınması zorunlu bir karar”. Şimdi, milyonların sağlığını koruma adına alınan ve diğer ülkelerde de giderek yaygınlaşan bu önlemleri “özgürlük kısıtlaması” olarak mı tanımlayacağız? 

Güvenilir bir aşı bulununcaya kadar, bir kör döğüşü şeklinde devam eden mücadele sürecinde,  alınan önlemlere uymak zorundayız. Salgının seyrinden, salgına ilişin yeni vaka, iyileşen hasta sayısı ve hayatını kaybedenlerin oluşturdukları veri tablolarından hepimiz sorumluyuz.

Bütün dünya, koronavirüs (Covid-19) salgınıyla bilinmezlerle dolu bir geleceğe sürüklenirken, koronanın pençesine düşmüş milyonlarca insan hayatta kalma savaşı verirken, her yaştan yüzbinlerce masum insan hayattan kopup giderken ABD, Almanya ve İngiltere’de bir grup “demokrasi aşığı”, salgını önleyebilmek ve yayılma hızını düşürebilmek amacıyla alınan önlemleri protesto ediyorlar. Protesto gösterilerinden yansıyan görüntülerde ne sosyal mesafe kuralı var ne de maske.. 

Batı medyasında bu eylemler, “Konu ne olursa olsun, protesto haktır; demokrasinin temel kuralı budur” şeklinde savunuluyor. 

Peki, birileri çıkıp da, “Demokrasinin başka tanımları da vardır ve o tanımlara göre,  bu yapılan protesto gösterileri insan haklarına aykırıdır; benim yaşama hakkıma saldırıdır” dese, ne yanıt verilecektir? Demokrasi ve insan hakları ayrılmaz bir bütündür ve benim özgürlüğümün, bir başkasının özgürlüğü, en önemlisi yaşama hakkı ile sınırlıdır. 

Yaşadığımız yüzyılda, bütün insanların tartışmasız kabul ettiği kurallar, bilimsel gerçeklerin koyduğu kurallardır. Biliminsanları, “Koronavirüs ailesinden Covid-19 küresel çapta ölümcül bir salgına yol açmıştır. Aşısı ya da ilacı bulunana kadar maske, sosyal mesafe ve hijyen kurallarına uymamız gereklidir” diyorlarsa, buna bütün insanların saygı göstermesi gerekir. Kendi kendimize yaptığımız ve hiçbir bilimsel temele dayanmayan yorumlarla, “Biliminsanlarının ‘maske, sosyal mesafe ve hijyen’ önerileri insan haklarına aykırıdır, benim yaşama haklarıma saldırıdır” deyip ölümcül salgının daha hızlı yayılmasına ve başkalarının yaşamlarının tehlikeye girmesine neden olabilecek toplu gösteriler yapabilir miyiz? 

Biliminsanlarının önerilerine saygı duyulmadan, demokrasi ve insan hakları adına yapılan protesto gösterilerine katılmış bir Covid-19 hastasının, kaç kişinin sağlığını ve  yaşama hakkını riske attığını bilebilir miyiz? Bilimsel verilere zerrece saygılı olmayan böyle bir özgürlük anlayışı, demokrasi ve insan hakları terazisinde tartılabilir mi? 

Protestolara katılanlar, özgürlere yönelik her türlü kısıtlamaya karşı olduklarını, kısıtlamaların kalıcı olabileceğinden kaygılandıklarını söylüyorlar. Enfekte olmuş birinin bu ölümcül hastalığı yüzlerce kişiye bulaştırma olasılığı bilimsel olarak ispatlanmışken, sorumsuzca yapılan protesto gösterileri benim en kutsal hakkım olan yaşama hakkıma saldırı olmuyor mu? Sizin protesto hakkınız ile benim yaşama hakkım arasında, demokrasiyi nereye oturtuyoruz? İnsanlar yüzlerce yıldır, geleneklere, törelere, yasalara gösterdikleri saygı oranında toplum ve millet olabilmişlerdir. 

KOMPLO TEORİLERİ VE BİLİMSEL GERÇEKLER

Covid-19’un bir biyolojik silah ya da insanları cip takmaya razı edebilmek amacıyla estirilen bir korku fırtınası olup olmadığını tartışmak bir başka konu, Covid-19’un neden olduğu bir ölümcül salgında, biliminsanlarının, aşı ya da ilaç bulunana kadar önerdikleri önlemlere uymak bir başka konudur. Öncelik sıralamasını karıştırdığımız zaman, demokrasi ve insan hakları gibi insanlığın baştacı ettikleri tanımlar, gerçek anlamları dışında yorumlanabiliyor. 

Demokrasi ve insan hakları adına sokaklara dökülen protestocular konunun ciddiyetini kavrayabilmiş değiller. Yalnızca protestocuları kınamak da doğru değil, onların hangi nedenlerle yeteri kadar bilgilendirilmediklerini de sorgulamak gerekir.

SAĞLIK BAKANI KOCA, “1. DALGANIN 2. FAZINDAYIZ”

Sağlık Bakanı Koca, salgının yayılma hızının artışına pararlel olarak vaka sayısının artışından duyduğu kaygıyı belirtirken, “Birinci dalganın ikinci fazındayız” diyor. Yani, ölümcül salgının henüz birinci dalgasını aşabilmiş değiliz. 

Sağlık ordumuzun şehitler vererek sergiledikleri fedakarca çalışmaları sonucunda, dünyada örnek gösterilen bir başarı elde etmiştik, ama bu başarı tablosu giderek kararıyor. Sağlık Bakanı Koca milletçe katlandığımız fedakarlıklar sonunda elde ettiğimiz başarının hovardaca harcanmasından duyduğu üzüntüyü dile getirirken şöyle diyor:

“Bayramla birlikte hareketlilik atınca vaka sayısı da arttı. Bu artışın ana kaynağı özellikle düğünler oldu. Düğünler, saatlerce süren temas ve yakınlaşma alanı.. İşte bu yüzden kısıtlanması ve sınırlandırılması kararı aldık.”

Çeşitli ülkelerde alınan önlemlere karşı çıkan protestocuların bakış açısına göre, bilimsel verilerin ortaya koyduğu gerçekler doğrultusunda alınan bu karar “özgürlük kısıtlaması”, Bakan Koca’ya göre, “alınması zorunlu bir karar”. Şimdi, milyonların sağlığını koruma adına alınan ve diğer ülkelerde de giderek yaygınlaşan bu önlemleri “özgürlük kısıtlaması” olarak mı tanımlayacağız?

COvid-19’un neden olduğu ölümcül salgının bilançosu açıklanırken, “Dünya genelinde 25 milyon vaka saptandığından söz ediliyor. Mart ayından bu yana, yalnızca Çin’de 28 milyon kişinin salgından etkilendiği söyleniyor, ama milyonlarca insanların sokakta doğup sokakta öldüğü, resmi kayıtlara girmediği Hindistan gibi ülkelerde durum nedir bilemiyoruz. Ağustos sonu verilerine göre, Covid-19 salgını nedeniyle, dünya genelinde 917 bin kişi hayatını kaybetti. 

İNSANLARIN SAĞLIĞI SİYASETİN OYUNCAĞI OLAMAZ

İnsan nesli çok ciddi bir tehditle karşı karşıyadır. Demokrasi ve insan hakları elbette baştacımız, ama bu kavramlara hiçbir bilimsel veriye dayanmayan yorumlarla bir takım anlamlar yüklemek hiçbirimizin hakkı değildir. 

Milli Eğitim Bakanlığımız, salgının yaygınlaşmasını olumsuz yönde etkileyeceğini gördüğü için, bu yıl yüzyüze eğitim yapılmasına sıcak bakmıyor, ama gençlerimizin, çocuklarımızın hayatlarından koca bir yılın heba olmasını da istemiyor. Özellikle okula yeni başlayacak çocuklarımız açısından yüzyüze eğitimin ne kadar önemli olduğu biliniyor, fakat onların sağlığı herşeyden önce geliyor. Okulların açılması konusunda bütün dünyada deneme –yanılma süreci yaşanıyor. 

Virüs salgını giderek yaygınlaşırken ve insanlık bir aşı müjdesi beklerken, Oxford Üniversitesi ve AstraZenica gibi dünyaca ünlü ilaç firmalarının “bazı deneklerde yan etki saptandı” gerekçesiyle aşı çalışmalarını durdurduklarını açıklaması tüm dünyada şok etkisi yaratmıştı. Oxford Üniversitesi ve AstraZeneca küresel baskılar nedeniyle aşı çalışmalarına devam ettiklerini açıkladılar. 

TEHLİKE HENÜZ GEÇMEDİ

Salgına neden olan Covid-19’un yapısını inceleyen ilk bilim insanlarından olan ve salgınla ilgili önemli açıklamalar yapmak için ABD'ye kaçan Çinli virolog Dr. Li-Meng Yan, tüm dünyada heyecan uyandıran şeyler söyledi. 

Koronavirüs ailesinden Covid-19’un insan yapımı olduğunu ve Pekin hükümetinin ölümcül salgını örtbas ettiğini belirten Li-Meng, ekibiyle birlikte raporunu hazırladığını ve bilimsel verileriyle birlikte çok yakında dünya ile pylaşacağını duyurdu. Dünyayı sarsacak bir açıklama yapmaya hazırlanan Çinli doktor Yan’ın, açıklama öncesinde bir kalp krizi geçirmemesini diliyoruz. 

HEPİMİZ SORUMLUYUZ

Bütün sağlık otoriteleri uyarıyor; “Covid-19 salgını giderek yaygınlaşıyor. Ekim ve Kasım aylarında daha üzücü veri tablolarıyla karşılaşabileceğiz. Salgınla mücadele giderek zorlaşıyor; ters makas giderek açılabilir ve daha fazla can kaybı yaşayabiliriz. Tepeden tabana değil, tabandan tepeye doğru bir mücadele politikası uygulamalıyız. Yani tek tek hepimize çok önemli görevler düşüyor. 

Maskesiz, mesafesiz, sınırsız sosyalleşmemiz sorumsuzca devam ettiği takdirde, sağlık ordumuzun fedakar çalışanları ne yaparlarsa yapsınlar, salgınla mücadelede başarılı olmamız çok zorlaşacaktır. İnsanlarımız salgınla mücadelede ciddi olarak katkıda bulunmalıdırlar. 

Yapısını, üretim merkezini ve amacını tam olarak aydınlatamadığımız bir virüsün neden olduğu ölümcül bir salgınla mücadele etmekteyiz. Ekonomik ve sosyal sorunları dikkate alan devletler aldıkları önlemlerle, hayatı daha fazla durdurmadan salgınla mücadele etmenin yöntemlerini bulmaya çalışıyorlar. 

Güvenilir bir aşı bulununcaya kadar, bir kör döğüşü şeklinde devam eden mücadele sürecinde,  alınan önlemlere uymak zorundayız. Salgının seyrinden, salgına ilişin yeni vaka, iyileşen hasta sayısı ve hayatını kaybedenlerin oluşturdukları veri tablolarından hepimiz sorumluyuz.