ABD, terör örgütü olduğu gerçeğini gizleyebilmek için adını değiştirerek kanatları altına aldığı PKK uzantısı YPG’nin, Türkiye’nin Suriye’ye yapmayı planladığı kara harekatından zarar görmemesi için, “Sizi kaygılandıran unsurları sınırın 30 km. uzağına çekelim” teklifi yapmıştı.

Türkiye, ABD’nin teklifini haklı olarak kabul etmedi.

Bunun üzerineABD Senatosu, 2023 mali yılı savunma bütçesini de içeren Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasa (NDAA) tasarısında, terör örgütü saydığı PKK’nın Suriye uzantısı YPG’ye 165 milyon dolar verilmesini oy çokluğu ile kabul etti.

ABD Senatosu’nun bu kararının hemen ardından, Suriye’nin Fırat’ın doğusunda kalan bölümünde devriye gezen PKK/YPG araçlarında ABD bayrakları dalgalanmaya başladı. ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü Ryder da, konuyla ilgili açıklayıcı, aydınlatıcı ve de uyarıcı bir açıklama yaptı:

“ABD adına şunu ifade edebilirim; Suriye Demokratik Güçleri’yle (SDG) ortak operasyonlarımız, 9 Aralık itibariyle yeniden başladı. Tekrar söylüyorum, orada yerel ortaklarımızla çalışma odağımız, DEAŞ’ın yeniden toparlanmamasını hedeflemektedir.”

“Mesajın anlamı ne ve muhatabı kim?” diye sorgulamaya gerek yok; “Fırat’ın batısında askerlerimiz var. Kara harekatını işimiz bitinceye kadar erteleyin” deniyor, Türkiye’ye..

ABD, terör örgütü olduğu gerçeğini gizleyebilmek içinadını değiştirerek kanatları altına aldığı PKK uzantısı YPG’nin, Türkiye’nin Suriye’ye yapmayı planladığı kara harekatındanzarar görmemesi için, “Sizi kaygılandıran unsurları sınırın 30 km. uzağına çekelim” teklifi yapmaktaydı.

Peki, adı değiştirilmiş, donatılıp eğitilmiş, ordulaştırılmış bir terör örgütünün sınırımızın 30 km. ötesine çekilmesi, Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirme operasyonlarının bölgemizde ürettiği sorunların çözümünde yeterli olacak mıydı? 

YPG’nin sınırımızın 30 km. öteye çekilmesiyle Türkiye’nin yıllardır Israrla dile getirdiği “Güvenli Bölge” kurulmuş olacak mıydı?

Türkiye’nin oluşturulacak “Güvenli Bölge”ye ilişkin beklentileri hayata geçirilebilecek miydi?

Türkiye, ABD’nin teklifini haklı olarak kabul etmedi.

Türkiye, “Sizi rahatsız eden unsurları sınırın 30 km. uzağına çekelim” önerisini kabul etmeyince ABD, “Suriye sahasında en önemli ortağım” dediği YPG’ye açıktan destek vermeye başladı. Önce ABD Senatosu, 2023 mali yılı savunma bütçesini de içeren Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasa (NDAA) tasarısında, terör örgütü saydığı PKK’nın Suriye uzantısı YPG’ye 165 milyon dolar verilmesini oy çokluğu ile kabul etti.

ABD Senatosu’nun 165 milyon dolarlık yardım kararının hemen ardından, Suriye’nin Fırat’ın doğusunda kalan bölümünde devriye gezen PKK/YPG araçlarında ABD bayrakları dalgalanmaya başladı., ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü Ryder da, konuyla ilgili açıklayıcı, aydınlatıcı ve de uyarıcı bir açıklama yaptı:

“ABD adına şunu ifade edebilirim; Suriye Demokratik Güçleri’yle (SDG) ortak operasyonlarımız, 9 Aralık itibariyle yeniden başladı. Tekrar söylüyorum, orada yerel ortaklarımızla çalışma odağımız,DEAŞ’ın yeniden toparlanmamasını hedeflemektedir.”

“Mesajın anlamı ne ve muhatabı kim?” diye sorgulamaya gerek yok; “Fırat’ın batısında askerlerimiz var. Kara harekatını işimiz bitinceye kadar erteleyin”deniyor, Türkiye’ye..

ABD, RUS İŞGALİ ÖNCESİNDE UKRAYNA’DA NEDEN BAYRAK GÖSTERMEDİ?

Sormak isteriz: ABD, bize karşı sergilediği bu caydırıcı gösteriyi, Ukrayna’yı işgal edip harabeye çevirmesi öncesinde Rusya’ya karşı sergilemesi gerekmez miydi?

21 Temmuz’da PKK’nın Suriye şubesini ziyaret eden ABD Merkez Kuvvetleri Komutanı Michael EricKurilla, YPG militanlarını yüreklendirmek amacıyla yaptığı konuşmada Türkiye’nin kara harekatına karşı olduklarını söylemişti.

ABD yıllardır Suriye’deki varlık nedenini, “DEAŞ ile mücadele” şeklinde açıklamaya çalışmaktadır. Yani DEAŞ, 10 bin km uzaklıktaki ABD için tehdit oluyor da,  güney sınırlarının hemen ötesindeki DEAŞ, PKK ve uzantıları olan terör örgütleri Türkiye açısından tehdit oluşturmuyor mu?

BİZ “GÜVENLİ BÖLGE”Yİ SURİYE’NİN HARİTASINI DEĞİŞTİRMEK İÇİN İSTEMİYORUZ Kİ..

Türkiye “Güvenli “Bölge”yi, Suriye’nin siyasi haritasını değiştirmek için istemiyor. Kara harekatında ısrarcı olan Türkiye’nin oluşturmayı hedeflediği “Güvenli Bölge” konusuna bakış açısı, dostu, müttefiki ve NATO ortağı ABD ile uyuşmuyor. Bu nedenle, Suriye’de bulunma nedenini “DEAŞ’lamücadele”ye bağlayan ABD ile olan ilişkilerimizde gerginlikler yaşamaktayız.

ABD ile ilişkilerimizin gerginleşmesinin tek nedeni Suriye konusuyla sınırlı değil. Anadolu coğrafyasının, Çin’in “Kuşak ve Yol” projesinin en önemli geçitlerinden biri olması ve Türkiye’nin, dünyanın ekonomik liderini değiştirecek olan bu projeye Avrupa Birliği ile birlikte destek vermesi ABD’yi son derece rahatsız etmektedir. 15 Temmuz darbe girişiminin ve uygulanan CAATSA yaptırımların arka planında Türkiye’nin, “Kuşak ve Yol”projesinin önünü kesme konusunda ABD ile işbirliği yapmaya razı olmaması yatmaktadır.

Şubat ayından bu yana Ukrayna’da yaşanan insanlık dramını da bu açıdan değerlendirmek gerekir. 3 kıta ile 65 ülkeyi birbirine bağlayarak küresel ekonominin liderini değiştirmeyi hedefleyen “Kuşak ve Yol”un iki önemli ortağı olan Avrupa Birliği ile Çin’in ilişkilerini koparmak amacıyla Rusya-Ukrayna savaşını kurgulayan ABD’nin, bu küresel projenin en önemli geçit bölgesinde yer alan Türkiye hakkında iyi şeyler düşündüğü söylenebilir mi?

Ülkemizi güney sınırlarımız boyunca uzanacak bir terör devletiyle kuşatmayı planlayan, proje ortağı olduğumuz ve paralarını ödediğimiz F-35’lerimizi vermeyen, “NATO’nun güneydoğu kanadını güçlendirme” kamuflajı altında komşumuz Yunanistan’a sürekli olarak silahlandıran, Girit ve Dedeağaç’ta askeri üsler kuran ABD, bunca yıllık dostu, müttefiki Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için elinden geleni yapmaktadır.

ABD SURİYE’DE KALIŞ SÜRESİNİ UZATABİLMEK İÇİN…

ABD, bölgede kalış süresini uzatabilmek için, Irak ve Suriye’de kaos ortamının sürmesini hedefliyor. Çatışmaların sürmesi, Fırat’ın doğusunda ve batısında çeşitli adlar altında örgütlenmiş terör örgütlerinin Suriye’de kök salmalarına neden olmaktadır.

Ortadoğu’ya, günümüzde yaşanmakta olan siyasi, ekonomik ve askeri gelişmeler çerçevesinde baktığımızda, ABD’nin, Türkiye’nin yapmakta kararlı olduğu Suriye’ye yönelik kara harekatınıengelleyebilmek için yaptığı “Sizi kaygılandıran unsurları sınırların 30 km. ötesine çekelim” teklifini samimi ve inandırıcı bulmuyoruz.

Bu konuda bir çarpıcı örnek de, 15 Temmuz sorasında mahcup bir tavırla Ankara’yı ziyaret eden, dönemin Başkan Yardımcısı, bugünün ABD Başkanı Joe Biden’ın, “YPG Membiç’te Fırat’ın doğusuna çekilecektir. NOKTA!” diyerek verdiği sözdür. Türkiye hala Biden’ın verdiği sözü tutmasını bekliyor.

SDG İLE YPG AYRI YAPILARMIŞ

ABD, PKK’nın Suriye uzantısı YPG ile Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) ayrı yapılar olduğunu savunsa da, bu hiç inandırıcı bir açıklama değildir. Bu tutarsızlığı, bizzat, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi, 2018-2020 yıllarında ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi olan James Jeffry dile getiriyor.

Jeffry, ABD’nin dış politikasının aynası kabul edilen “ForeingPolicy” dergisinde yayınlanan, “Türkiye ile ABD Suriye’de Nasıl Uzlaşabilir?” başlıklı yazısında, “SDG desem de, bu aynı zamanda YPG ve PKK’nın Suriye şubesi anlamına geliyor” diyor. (Sedat Ergin- Hürriyet. 13.12.2022)

Jeffry, Türkiye’nin kuzey bölgelerini hedef alan kara harekatına karşı olan ABD’nin, “Fırat’ın doğusunda hayata geçirmeye çalıştığı özerk yönetimin nihai aşamasını somut bir şekilde ortaya koyamadığını” söylüyor. Jeffry, ABD’nin böyle bir stratejisinin de olmadığını savunuyor. İnanırsınız ya da inanmazsınız; karar sizin..

Jeffry’nin de belirttiği gibi, ABD’nin Suriye’nin geleceğine ilişkin uzun vadeli hedefleri konusundaki belirsizlik, Türkiye’nin sınır güvenliği konusundaki kaygılarını artırıyor. Gerçekten de Türkiye, ABD’nin, BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye’ye ilişkin 2254 sayılı kararını destekleyeceğine ilişkin açıklaması dışında, “Güvenli Bölge” konusunda neler düşündüğünü bilmiyor.

TÜRKİYE’NİN “GÜVENLİ BÖLGE” HEDEFLERİ

Türkiye’nin Suriye sınırları boyunca oluşturmayı planladığı 30 km. genişliğindeki “Güvenli Bölge”, bazı ABD’li yorumcular tarafından, “Türkiye bir ‘Arap Kuşağı’ oluşturmaya çalışıyor” şeklinde değerlendiriyor.

Türkiye’nin, Irak’tan başlayarak Suriye üzerinden Lübnan’a uzanan “Şii Kuşağı”na karşı, İsrail’in ve ABD’nin desteğini sağlamak amacıyla bir “Arap Kuşağı” oluşturmayı planladığı düşünülebilir, fakat Türkiye’nin “Güvenli Bölge” konusunda çok daha önemli planları var. Türkiye, herşeyden önce, oluşturulacak “Güvenli Bölge” kuşağında yerleşim yerleri inşa ederek, Suriye’de yaşanan “Arap Baharı” sürecinde ülkesine sığınmak zorunda kalan Suriyelileri ülkelerine ulaştırmayı planlıyor.

Türkiye, başta demografik yapısını zorlayarak üreteceği sorunlar dolayısıyla misafirlerin konaklama sürelerine bir son vermek istiyor. Çin’in “Kuşak ve Yol” projesi ABD açısında nasıl bir beka sorununa dönüşme eğilimindeyse, sayıları giderek artan sığınmacıların üreteceği sorunlar da, Türkiye’nin kolayca üstesinden gelemeyeceği sorunlar üretme eğilimindedir.

“SURİYE’NİN KUZEY BÖLGELERİNDEKİ KÜRT NFUSU YÜZDE 20’Yİ AŞMIYOR”

ABD’nin emperyalist hedeflerini hayata geçirebilme şansını bölgemiz gerçekleri çerçevesinde dile getirmeye çalışan yalnızca James Jeffry değil; 2016-2019 yılları arasında ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi görevini yapan General Joseph Votel da, “Bütün çalışmalarımıza rağmen Suriye’nin kuzey bölgelerinde Kürt nüfusu yüzde 20’yi aşmıyor; burada bir Kürt devleti kurulamaz” demişti. ABD’nin PKK uzantısı YPG’nin adını Suriye Demokratik Güçleri olarak değiştirmesi, “DEAŞ’la mücadele” kamuflajı altında binlerce TIR dolusu silahla donatıp ordulaştırması bu yönlü saptamalar sonrasında başlamıştı. 

“TÜRKİYE MÜNBİÇ’E GİRMEYECEĞİNE SÖZ VERİRSE”

ABD eski Ankara Büyükelçisi, makalesinde, “Türkiye Fırat’ın doğusunda Münbiç’e girmeyeceğine söz verirse SDG Münbiç ve Kobani’den (Kobanlı) çekilebilir” diyor.

İnanabilir miyiz?

15 Temmuz sonrası Ankara’ya gelen Biden, “YPG Münbiç’ten çekilecek, NOKTA!” dememiş miydi? Daha ne kadar bekleyeceğiz?

Türkiye’nin Suriye’ye yönelik olası kara operasyonu bağlamında yanıtı aranan şu sorular öne çıkmaktadır:

ABD, Suriye’deki hedefleri konusunda Türkiye’ye samimi davranacak mıdır? ABD I. Körfez Savaşı’ndan bu yana hayata geçirmeye çalıştığı “Büyük Kürdistan” görünümlü devlet yapılanmasından vazgeçecek midir?

Bu hedefine ulaşmak için binlerce TIR silahla donatıp eğittiği PKK uzantısı terör örgütü YPG’yi kullanmaktan vazgeçebilecek midir?

ABD, “Suriye sahasındaki en önemli ortaklarım” dediği YPG’yi, Afganistan’daki dostlarına yaptığı gibi bırakıp gitmese de, Suriye’deki Kürtlere de, Irak’ta yaptığı gibi, özerklik kazandırarak, konuyu ucu açık bir sorun olarak zamana yaymak niyetinde midir?

ABD, şu aşamada, “Kuşak ve Yol”un önünü Hazar’ın güneyinde ve Balkan coğrafyasında kesebilmek amacıyla, İran ve Ukrayna konularına mı öncelik vermektedir?

ABD’nin önceliği, gerçekten “Kuşak ve Yol”un önünü kesmekse, Avrupa Birliği ile Çin’in arasında birkaç “Çin Seddi” oluşturmaksa ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesine göz yumarak Avrupa ülkelerini yeniden NATO şemsiyesi altında ABD’nin yörüngesine oturtmaksa, bunca yıllık dostumuz ve müttefikimizle pek ortak hedeflerimiz kalmamış demektir.

Özellikle Türkiye’nin Azerbaycan ve Türkmenistan ile eleele vererek Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacını karşılayacak bir enerji terminali kurma girişimleri kırk yıllık dostumuzu hiç memnun etmemiştir.

O zaman?

“Hazır ol cenge, eğer ister isen sulh- salah.”

Yani, “NATO’nun güneydoğu kanadını gücendirmek”kamuflajı altında ABD tarafından giderek silahlandırılan Yunanistan’ın “özgür iradesiyle” atacağı adımları dikkatle izlemek durumundayız.

ABD’nin, Suriye’de yüzde 20’yi geçmeyen Kürt varlığı için özerklik içeren bir anayasal çerçeveyi zorlaması durumunda devreye girecek olan Rusya ile Türkiye ilişkileri ayrı bir yazı konusudur.