Bugünkü Taliban yapılanmasının, 1979’daki Rus işgaline karşı, Türklerin yoğun olduğu ülkenin kuzey bölgesinde örgütlenmiş ilk Taliban ile bir ilgisi yoktur. Bugün, ülkenin büyük bir bölümünü kontrolü altına almış olan Taliban, Rus işgali sonrasında ABD tarafından, ülkede sürekli kaos üretmek üzere kurgulanmış, Taliban kamuflajlı paralı askerlerdir. Fakat, bugünkü Taliban’ın da homojen bir yapıya sahip olduğunu söylemek de zordur. Çünkü, Afganistan’a ilişkin hesabı olan bölgesel ve küresel her aktörün destek verdiği bir Taliban’ı vardır.   

Bugünkü ortamda Afganistan’ın büyük bir bölümünde kontrolü ele geçiren Taliban çatısı altında kaç Taliban’ın olduğunu kestirmek zordur. Bilinen şu ki, bugün Afganistan coğrafyasında, yeni bir dünya düzeni kurma peşinde olan küresel güçler arasında, Taliban kamuflajı altında, çok yönlü bir küresel çatışma sürdürülmektedir. 

Afganistan’da Güney Türkistan adıyla bir Türk devleti kurulmasına sıcak bakmayan küresel güçler, kontrolü çok daha kolay olacağı için, Kabil merkezli bir Afganistan İslam Emirliği’nin kurulmasını destekliyorlar. 

M. KEMAL SALLI

Türkiye bir taraftan orman yangınlarıyla, diğer taraftan milyonluk göç dalgalarıyla sıkıştırılmaya, yorulmaya çalışılıyor.  Ülkemizin güneybatı ve güney bölgelerindeki ormanlarımızı yokeden yangınlar ve Afganistan üzerinden Türkiye’ye yönelik göç dalgalarıyla toplumumuz umutsuzluğa sürüklenmek isteniyor. 

Anlaşılan o ki, ne yangınlar ne de göçler durmayacak. Orman yangınlarının küresel ısınmayla ilgili olduğu söylense de, arka plandaki insan faktörünün rolü gözardı edilmemelidir. Küresel ısınma gerçeğini yıllar önce farkederek fosil yakıtları, karbon salınımını kısıtlamayı, yenilenebilir enerjiye dönüşümü hedefleyen Paris Anlaşması taraftarlarıyla karşıtları arasında küresel çapta amansız bir mücadele yaşanmaktadır. Neden hem ABD’de, hem Kanada’da, hem Avrupa’da hem Türkiye hem de Yunanistan’da eş zamanlı orman yangınları yaşanıyor?” sorusunun yanıtı bu çok ciddi küresel mücadelenin derinliklerinde saklıdır. Yeni nesil hibrit savaşlara karşı hazırlıklı olmalıyız. 

Afganistan’da yaşananlara tarihi boyutunu ihmal ederek bakarsak, gerçekleri göremeyiz. Çok eski bir Türk yurdu olan Afganistan’ın tarihini önceki yazılarımızda anlattığımız için, ülkede 1979’da Sovyetler Birliği’nin işgalinden günümüzde uzanan süreçte yaşananları dikkate alarak, giderek Afganistan İslam Emirliği’ne dönüşen bir coğrafyadan ülkemize yönelik basıncın olası sonuçlarına ve “Afganistan Tuzağı”na dikkat çekmeye çalışacağız. 

ABD’nin çekilme kararını açıkladığı Mayıs ayından itibaren harekete geçen Taliban büyük bir başarı elde etti ve üç ay içinde ülkenin yüzde 75’ini kontrolü altına aldı. ABD’nin, Taliban’ı Kabil yönetimiyle masaya oturtacak gücü kalmadı. ABD’nin ve NATO’nun ülkeyi kontrolü altında tuttuğu dönemde oluşturduğu kurumların, güvenlik güçlerinin, dolayısıyla Kabil yönetiminin devamını kimler sağlayacaktır? 

TALİBAN HIZLA İLERLİYOR

1979-1989 yıllarında Sovyetler Birliği’nin, 1989’dan günümüze kadar da ABD önderliğindeki NATO güçlerinin işgalinde kalan Afganistan şimdi de Taliban’ın kontrolüne girdi; ülkenin yüzde 75’ini Taliban güçleri ele geçirdi. Hızlı ilerleyişini sürdüren Taliban başkent Kabil’e yalnızca 150 kilometre uzaklıktaki Gazni Bölgesi’nin başkenti, Gazneli Mahmut yadigarı Gazne’yi ele geçirdi. Tutuklanan valinin nereye götürüldüğü bilinmiyor. 

Kabil-Kandahar karayolundaki Gazne, Taliban yönetimindeki güney Afganistan’a ulaşım açısından stratejik öneme sahip. Gazne’nin düşmesi Afgan ordusunun moralini çökertirken, Kabil üzerindeki baskıyı da artırdı. 

Gazne’den sonra Taliban kontrolüne geçen ülkenin ikinci büyük kenti Kandahar, 1994’te kurulan Taliban’ın ilk ele geçirdiği ve uzun yıllar üs olarak kullandığı bir yerleşim birimiydi. 

Ülkenin üçüncü büyük kenti, Ali Şir Nevai’nin yadigarı Herat’ın, kentte katliam ve yıkım olmaması için, yöneticiler tarafından Taliban’a teslim edilmesi, ülkede yaşayan Türkler açısından büyük bir üzüntü kaynağı oldu. Kuzeyde, Türklerin yoğun olarak yaşadıkları Mezar-ı Şerif de Taliban’ın kuşatması altında. Güney Türkistan olarak anılan ülkenin kuzey1996-2001 yılları arasında Taliban’a karşı koyan güçlerin yönetim merkeziydi. Bu bölgenin Taliban’ın kontrolüne geçmesi Afganistan’daki Türk varlığı için çok çetin bir sürecin başlamasına neden olacaktır. 

Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan ile komşu olan Güney Türkistan’daki Türkler Raşit Dostum liderliğinde Taliban’a karşı koymaya çalışıyorlar, fakat Türkiye gibi kardeş ülkelerin desteği olmadan ne kadar direnebilecekleri bilinmiyor. Afganistan’daki Türk varlığını çıkarları açısından engel gören bölgesel ve küresel güçler, Güney Türkistan’daki Türkleri Afganistan’ı terk etmeleri konusunda zorlayabilmek için Taliban’a güçlü destek verdikleri bilinmektedir. Son yıllarda Afganistan’dan Türkiye’ye yönelik göçlerin artışını, Afganistan’ın ve Türkiye’nin demografik yapılarını değiştirmeyi, toplumsal huzursuzluklar oluşturmayı hedefleyen planlı operasyonlar olarak değerlendirmek gerekir. 

Türk askerinin NATO üyesi olarak Afganistan’da bulunduğu sürede, Afganistan Türklerine herhangi bir baskıda bulunmayan Taliban’ın, NATO’nun çekilme kararı açıklaması sonrasında, Türklerin yoğun olarak yaşadıkları kentleri hedef alması, 31 Ağustos’tan itibaren, Türkiye dahil, Afganistan’ı terk etmeyen bütün ülkeleri işgalci sayacaklarını ilan etmesi çok manidardır. 

Şimdilerde Taliban Afganistan’ından söz ediyoruz. Taliban dediğimiz örgüt, ABD tarafından kurgulanmış El Kaide kökenli, kendine göre İslam yorumu olan ve Kabil merkezli Afganistan İslam Emirliği kurmayı hedefleyen bir örgüttür. 

Taliban, kadınlara sosyal hayatta hiçbir şekilde yer vermeyen, kadınların eğitim görmesine, çalışma hayatında yer almalarına şiddetle karşı çıkan bir örgüttür. Dini yorumlarına göre öldürdükleri erkeklerin kadınlarını, kızlarını bir ganimet olarak görürler ve bunları cariye olarak kullanma ya da pazarlarda satma hakkına sahip olduklarına inanırlar. 

Bazı yorumcular, İslam ortak paydasından hareketle Türkiye’nin Taliban’la anlaşabileceğini söylüyor, ama Taliban’ın 1979’larda Sovyetler’le mücadele amacıyla  “Mücahidin” adıyla örgütlenmiş ve ABD tarafından desteklenmiş cihatçı gruplarla bugün Kabil merkezli bir İslam Emirliği kurma peşinde olan Taliban’ın hedefleri çok farklıdır. 

ATATÜRK YİNE HAKLI ÇIKTI

Biden yönetimi, yıllardır eğitip donattıkları Afgan ordusu üstünlük sağlayamazsa, Kabil’in 6-12 ay içinde Taliban kontrolüne geçebileceğini söylüyordu. ABD’nin 20 yıldır kontrolü altında tuttuğu Afganistan’da kurduğu, 1 trilyon dolar harcayarak eğitip donattığı silahlı güç, bir milli ordu değil, paralı askerlerin oluşturduğu bir güvenlik gücüydü. Maaşı ödeyen “patron”un ülkeden çekilme kararı alması sonrasında dağılması, büyük bir kısmının Taliban saflarına katılması beklenmeyen bir olay değildi. 

Biden, Talban’ın hızla ülkeyi kontrolü altına almaya başlaması karşısında, “1 trilyon harcadık, 300 bin kişilik Afgan gücü oluşturduk. Afgan liderlerinin biraya gelmeleri, kendileri için, ulusları için mücadele etmeleri gerekiyor” diyor, ama “asker” ile “paralı asker”in çok farklı tanımlar olduğunu unutuyor olmalı. Hatırlanacağı gibi ABD, Trump döneminde Afganistan’dan çekilme karar aldığında, uygulanma şansı çok düşük olsa da, anlaşma imzalamak için, Kabil yönetimini değil, Taliban’ı muhatap almıştı. Bu gerçek ortadayken, ABD’nin kurguladığı “Afganistan Ordusu”ndan ülkesine sahip çıkması beklenebilir mi? 

Atatürk, kendisini her alanda yakından izleyen ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak amacıyla uyguladığı yenilikleri aynen ülkesinde uygulamak isteyen Afganistan Kralı Emanullah Han’a ne demişti, hatırlayalım: “Herşeyden önce, yenilikleri sahiplenecek güçlü bir ordu kurmalısın.” Mustafa Kemal, 1919’da, emperyalistlerin Peştunlardan, Belucilerden ve Güney Türkistan’dan koparılan topraklar üzerinde oluşturdukları Afganistan coğrafyasında, “tasada ve sevinçte bir olabilen bir millet” oluşturulamayacağını görüyordu ve ülkede otoriteyi sağlayacak güçlü bir ordu öneriyordu. Atatürk’ün ne kadar haklı olduğu, bugün daha iyi anlaşılmıyor mu? 

Bugün Afganistan’da hiç kimse, “Ben Afganım” demez; bir millet bilinci oluşmamıştır. Her topluluk başka bir dil ve lehçeyle konuşur. Yönetime daha çok, maddi durumu iyi olan Peştunlar egemendir ve ülkenin sahibi olduklarını savunurlar. Bütün Cumhurbaşkanları Peştunlardan seçilmiştir. 

 HANGİ TALİBAN? 

Molla Ömer’in oğlu Heybetullah Akhundzade’nin yönettiği bugünkü Taliban yapılanmasının, 1979’daki Rus işgaline karşı, Türklerin yoğun olduğu ülkenin kuzey bölgesinde örgütlenmiş ilk Taliban ile bir ilgisi yoktur. Bugün, ülkenin büyük bir bölümünü kontrolü altına almış olan Taliban, Rus işgali sonrasında ABD tarafından, ülkede sürekli kaos üretmek üzere Molla Ömer liderliğinde kurgulanmış, Taliban kamuflajlı paralı askerlerdir. Fakat, bugünkü Taliban’ın homojen bir yapıya sahip olduğunu söylemek de zordur. Çünkü, Afganistan’a ilişkin hesabı olan bölgesel ve küresel her aktörün destek verdiği bir Taliban’ı vardır.  

Taliban, Trump döneminde ABD yönetimiyle imzaladığı ateşkes anlaşmasını hiç umursamadan, ülkenin her bölgesinde ilerlemeyi sürdürüyor. ABD ve NATO’nun, Taliban’ın bu saldırıları karşısında sessiz kalması düşündürücüdür. Biden yönetiminin, anlaşmayı gözden geçirmek yerine aynen kabul etmesi, “ABD Afganistan’da Çin’e ve Taliban’a karşı yenilgiyi kabul etti mi?” ya da “ABD, Yeni İpekyolu’nun kontrolü konusunda Çin’i ortaklığa razı etti mi?” yorumlarının yapılmasına neden oluyor.  

Görünen o ki, ABD ve NATO güçleri Afganistan’ı terketmeden ülke bütünüyle Taliban’ın kontrolüne geçecek. Taliban’ın Afganistan’daki bu “başarıları” kuşkusuz komşu ülkeleri, Rusya’yı ve Çin’i de kaygılandırmaktadır.

Çin Komünist Partisi yayın organı Global Times, geçenlerde yayınladığı başmakalesinde “Taliban’dan bir düşman yaratmak Çin’in çıkarına değil” diyordu. Çin, hem Yeni İpekyolu’nun Batı’ya açılan en önemli kapılarından birini ele geçirmek hem de ülkenin madenlerini işletebilmek için Afganistan’a en büyük yatırım yapan ülke olarak biliniyor. Çin’in, Afganistan’ı kontrolü altında tutmak amacıyla Taliban yönetimine destek verdiği, hatta kendi Taliban’ını oluşturduğu konuşuluyor.  

 

Afganistan’a komşu olan Tacikistan, Özbekistan ve Kırgızistan’daki asker varlığını artıran Rusya’nın Moskova’ya davet ettiği Taliban yöneticileriyle neler konuştuğu merak ediliyor.

Bu arada, Taliban’dan kaçan –yöneticiler de dahil- pekçok Afganlının İran’a sığındığı, İran’ın da bunları, “ABD’ye ya da AB ülkelerine sığınma başvurusu yapmak için Türkiye’ye gitmelisiniz” diye sınırımıza yığdığı bilinmektedir. İslami yorum açısından İran ile Taliban’ın benzer görüşlere sahip olduğu biliniyor. 

Çekilme kararını açıklamadan önce, Kabil yönetimi yerine Taliban ile ateşkes anlaşması imzalayan ABD’nin de, kendi eliyle kurguladığı ve bunca yıl destek verdiği bir Taliban’ı olduğu herkesin bildiği bir sır. 

Bugünkü ortamda Afganistan’ın büyük bir bölümünde kontrolü ele geçiren Taliban çatısı altında kaç Taliban’ın olduğunu kestirmek zordur. Bilinen şu ki, bugün Afganistan coğrafyasında, yeni bir dünya düzeni kurma peşinde olan küresel güçler arasında, Taliban kamuflajı altında, çok yönlü bir küresel çatışma sürdürülmektedir. 

Anlaşılan o ki, Afganistan’da Güney Türkistan adıyla bir Türk devleti kurulmasına sıcak bakayan küresel güçler, kontrolü çok daha kolay olacağı için, Kabil merkezli bir Afganistan İslam Emirliği’nin kurulmasını destekliyorlar.