İlk bakışta 14 ilde, 42 noktada eşzamanlı olarak başlayan/başlatılan yangınlardan PKK terör örgütünü sorumlu tutma eğilimi ağır basıyor. Fakat, her terör örgütünün arkasında güçlü bir devletin bulunduğunu unutmamız gerekir. 

Küresel çapta hesabı olan her küresel aktörün bir PKK’sı, bir DEAŞ’ı, bir Taliban’ı olduğunu dikkate alarak, orman yangınları dizisiyle Türkiye’ye kimin nasıl bir mesaj vermekte olduğunu anlamak durumundayız. 

ABD ile Çin ve taraftarları arasında Bir Yol-Bir Kuşak/Yeni İpekyolu bağlamında sürdürülmekte olan mücadelenin sonucunu belirlemede, Afganistan coğrafyasının kontrolünün ve Türkiye’nin duruşunun hala belirleyici olduğunu not etmek isteriz. Türkiye’nin Kabil Havalimanı’nın işletilmesi ve güvenliğini sağlama konusunda gönüllü olması heriki cephede de ayrıntılı olarak değerlendirilmekte ve Türkiye’nin derin tarihi ve kültürel bağları olan Afganistan konusunda gizli bir ajandası olup olmadığı sorgulanmaktadır. 

Ege’den Doğu Akdeniz’e uzanan yeşil kuşakta 14 ilimizde eşzamanlı başlatılan orman yangınları dizisinde, Afganistan’dan Kuzey Irak’a, Suriye’ye, Doğu Akdeniz’e, Kıbrıs’a ve Libya’ya uzanan coğrafyada bayrak gösteren ve “önce kendi çıkarlarım” diyen Türkiye’ye duyulan tepkilerin izlerini de görmek mümkündür. 

Pekçok yönden büyük zararlar vermeyi hedefleyen orman yangınları üzerinden Türkiye’den ödünler koparmayı düşünen varsa yanılır. Türkiye, kendi çıkarlarını ön planda tutan kararlı yürüyüşüne devam edecektir. 

14 ilde eşzamanlı 42 orman yangını. Bu hain saldırıları ciğerlerimiz yanarak izledik. Yangınları başlatan kibrit kutularını tutan ellere lanetler okuduk. 

Bu çapta bir saldırı bekleniyor muydu? 

14 ilde eşzamanlı orman yangınlarını sürpriz sayamayız; önceki yıllarda daha küçük çaplı orman yangınlarının arka planında da bazı mesajlar olurdu, ama bu yangınlar dizisi, Türkiye’ye büyük ölçüde zarar vermeyi hedefleyen bir saldırıdır. Toplumu paniğe sürüklemeyi hedefleyen bu organize saldırıların arka planında büyük hazırlıklar, büyük beklentiler vardır. 

YANGINLARIN KUNDAKÇISI KİM?

Küresel çapta yaşanan gelişmelere ve Türkiye’nin bu gelişmeler karşısında tutum ve davranışlarına bakınca, 14 ilde eşzamanlı başlatılan yangınlar dizisini bir rastlantı sayak aşırı iyimserlik olur. 

İlk bakışta 14 ilde, 42 noktada eşzamanlı olarak başlayan/başlatılan yangınlardan PKK terör örgütünü sorumlu tutma eğilimi ağır basıyor. Fakat, her terör örgütünün arkasında güçlü bir devletin bulunduğunu unutmamız gerekir. 

Son zamanlarda Türkiye’nin özellikle Kuzey Irak’taki terör yuvalarını dağıtma konusunda sergilediği kararlı duruşunun ve peşpeşe gerçekleştirdiği operasyonların bir yansıması bekleniyordu. İçerdeki maşaların bir komutla eşzamanlı olarak harekete geçmiş oldukları düşünülüyor. 

Küresel çapta hesabı olan her küresel aktörün bir PKK’sı, bir DEAŞ’ı, bir Taliban’ı olduğunu dikkate alarak, orman yangınları dizisiyle Türkiye’ye kimin nasıl bir mesaj vermekte olduğunu anlamak durumundayız. 

ABD ile Çin ve taraftarları arasında Bir Yol-Bir Kuşak/Yeni İpekyolu bağlamında sürdürülmekte olan mücadelenin sonucunu belirlemede, Afganistan coğrafyasının kontrolünün ve Türkiye’nin duruşunun hala belirleyici olduğunu not etmek isteriz. Türkiye’nin Kabil Havalimanı’nın işletilmesi ve güvenliğini sağlama konusunda gönüllü olması heriki cephede de ayrıntılı olarak değerlendirilmekte ve Türkiye’nin derin tarihi ve kültürel bağları olan Afganistan konusunda gizli bir ajandası olup olmadığı sorgulanmaktadır. 

Ege’den Doğu Akdeniz’e uzanan yeşil kuşakta 14 ilimizde eşzamanlı başlatılan orman yangınları dizisinde, Afganistan’dan Kuzey Irak’a, Suriye’ye, Doğu Akdeniz’e, Kıbrıs’a ve Libya’ya uzanan coğrafyada bayrak gösteren ve “önce kendi çıkarlarım” diyen Türkiye’ye duyulan tepkilerin izlerini de görmek mümkündür. 

Pekçok yönden büyük zararlar vermeyi hedefleyen orman yangınları üzerinden Türkiye’den ödünler koparmayı düşünen varsa yanılır. Türkiye, kendi çıkarlarını ön planda tutan kararlı yürüyüşüne devam edecektir. 

14 ilde başlatılan orman yangınları dizisi Türkiye’nin kucağına bırakılmış bir ateş topudur. 

Belli ki, hain eller devredeyken, “Yangınları arkasında kimler olabilir?” sorgulamasına gerek yok. Çeşitli nedenlerle Türkiye’yi yanına çekmeye çalışırken, Türkiye’nin bağımsız bir tutum sergilemesinden rahatsız olan herkes kibriti çakmış olabilir. 

YALNIZ ORMANLARI DEĞİL, YABAN HAYATI DA KAYBETTİK

14 ilde eşzamanlı başlayan orman yangınlarında, yüzbinlerce ağaçla birlikte, yaşantımızı, sağlığımızı çok boyutlu olarak etkileyen yaban hayatı da kaybettik. Ciğerlerimiz olan ormanlarımızın barındırdığı yaban hayat, enaz yanıp kül olan ağaçlarımız kadar önemlidir. 

Ege’den Doğu Akdeniz’e uzanan turizm cenneti yeşil kuşakta yalnız ağaçlarımız, ormanlarımız değil, geleceğimiz yandı. 

Orman demek, yalnızca gündüzleri karbondioksit soğurup geceleri oksijen pompalayan ağaçlar topluluğu demek değildir. Ormanlar, bağırlarında milyonlarca çeşit bitki ve hayvan türü barındıran yaşam alanları demektir.

Ormanlar leyleklerin en güvenli sığınma alanlarıdır. Leylekler olmasaydı, çekirgeler yeşil bitki örtüsüne yaşama hakkı tanımazlardı. 

Ormanlar, toprakları gönüllü solucan orduları tarafından çapalanıp havalandırılan alanlarda boy verip gelişirler. Ağaçların kökleri onlar sayesinde nefes alırlar. Solucanların ölüleri en yararlı doğal gübredir. 

Ormanlar arıların binbir çiçekten bal devşirip depoladıkları alanlardır. Arılar yalnızca bal yapmakla kalmazlar, çiçekten çiçeğe dolaşırken tozlaşmayı sağlayarak canlı hayatın devamını sağlarlar. Yaban hayattan arıları çıkarıp attığınız bölgelerde hayat biter. 

Ormanlar ve meralar, büyük ve küçükbaş hayvanların özgürce otladıkları alanlardır; orman yoksa süt ve süt ürünleri de yok demektir.

“Hayat suda başladı” denir, doğrudur; hayat suda başlamıştır, ama hem barınma hem de avlanma alanı olan ormanlarda devam etmiştir. İnsanlar yerleşik hayata geçeden önce ormanlarda barınıyorlardı; ilk evlerimiz ormanlarımızdaki kulübelerdi. 

Bugünlerde yurt genelinde hüküm sürmekte olan kuraklıktan söz etmekteyiz. Dağlarımızı süsleyen ormanlarımızı oluşturan ulu ağaçlar, bulutları sağan görünmez eller gibidirler; üzerlerinde dolaşan bulutları, yağmur yüklerini bırakmaya mecbur ederler. Coşkun akan ırmaklar aracılığı ile bizlere içeceğimiz ve çeşitli alanlarda kullanacağımız suyumuzu sağlarlar. 

Ormanlar, kuruyan dallarıyla, evlerimizi ısıtmada, aşlarımızı kaynatmada kullandığımız enerji kaynaklarımızdır. 

Atalarımızın ağaca, ormana saygı duyması nedensiz değildir. Ormanlar dağlarımızı, tepelerimizi, kentlerimizi süsleyen bize can sunan çok değerli varlıklarımızdır. Ormanlarımız gözümüz gibi korumak zorundayız. 

Türkiye’nin organize bir orman yangıları saldırısı karşısında üç gün boyunca gereken derecede etkin olamaması kabul edilecek bir durum değildir. “Ateş Çocukları”na sevinme fırsatı vermemeliydik. Her yıl sabotaj kuşkulu benzer olaylar yaşayan bir ülke olarak, çok daha hazırlıklı ve donanımlı olmamız gerekmez miydi? 

23 milyon hektar orman alanına sahip Türkiye’nin yangınla mücadele donanımını acilen güncel teknoloji seviyene yükseltmesi gerekir. Yunanistan’ın orman yangınlarında kullanılan 38 uçağı olmasına karşılık bizim orman yangınlarında kiralık uçaklar kullanmamızın savunulacak bir tarafı yoktur. 

Gelinen noktada ilk yapacağımız şey, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önderlik ettiği “Geleceğe Nefes” kampanyasını olabildiğince hızlandırmaktır.