Libya’daki gelişmeleri yakından izleyen Türkiye, ABD pasaportlu General Halife Hafter’ın, Birleşmiş Milletler’in tanıdığı Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümetini devirmesine geçit vermemişti. 

Hafter’in Türkiye’ye efelenmesi, 6 Türk vatandaşını tutuklaması bu engelleme ile ilişkiliydi. Türkiye, Blackwater’ın devşirme askerleriyle ve bazı Arap ülkelerinin verdiği ödünç tanklarla darbe yapmaya heveslenen General Hafter’a, “Derhal vatandaşlarımı serbest bırak, yoksa sonuçlarına katlanırsın” ültimatovunu verdi ve F-16’lar motörlerini çalıştırıp emir beklemeye başladılar. 

General Hafter ancak dört saat direnebildi. Biraz daha direnseydi, nasıl olduğunu anlamadan derdest edilecek ve tutukladığı Türk vatandaşlarıyla birlikte Türkiye’ye getirilecekti. Türkiye, Birleşmiş Milletler’in tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin davetiyle Libya’ya gitmiş, uluslararası hukuka uygun bir kurtarma operasyonu gerçekleştirmiş olacaktı.

M. KEMAL SALLI

“Libya’da Neler Oluyor?” başlıklı yazımızdan bir bölüm:

Pentagon şahinlerinden Dışişleri Bakanı Pompeo’nun yakın arkadaşı olan General Hafter, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump’ın Osaka’da buluşmalarının hemen öncesinde Türkiye’yi suçlamış, tehdit etmiş ve gemi teslimatı için Libya’ya gitmiş olan 6 vatandaşımızı tutuklamıştı. Fakat Türkiye, “Derhal serbest bırakın, yoksa sonuçlarına katlanırsınız” diye diklenince vatandaşlarımız serbest bırakılmışlardı.

ABD Başkanı Trump, Osaka’daki G-20 Zirvasi’nde Türk heyetine iltifatlar yağdırırken, “Obama yönetimi Türkiye’ye haksızlık yapmıştır” derken, Libya’nın Pentagon destekli generali Halife Hafter’in Türkiye’yi tehdit etmesi, Trump-Pentagon sürtüşmesinin G-20 Zirvesi’ne yansıması olarak değerlendiriliyor ve Trump’ın iltifatlarının ne ölçüde gerçekçi olduğunun sorgulanmasına neden oluyor.”

Pentagon şahinleri Ortadoğu’dan sonra Doğu Akdeniz’in derinliklerindeki muazzam hidrokarbon servetini de tek başına sahiplenebilmek ve buradaki gerçek hak sahiplerini safdışı edebilmek için, kendine göre bir takım ön hazırlıklar yapıyor, Libya-Mısır-İsrail güvenlik üçgenini oluşturmayı hedefliyor.    

Aynı yazımızda bir diğer önemli gerçeğe de dikkat çekmiştik:

“Pentagon, Akdeniz’deki hidrokarbon servetine ne Türkiye’yi ne Rusya’yı ne de İngiltere’yi ortak etmek istemiyor. Bu konuda karşımıza çok güçlü bir duvar örülüyor. Türkiye’ye efelenen Halife Hafter’i destekleyenlere bir bakar mısınız: Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Suudi Arabistan. General hafter, Libya’nın tamamını kontrolü altına almak amacıyla düzenlediği operasyonlarda, ABD’nin bu ülkelere verdiği silahları kullanıyor. 

Türkiye, “Akdeniz’de en uzun kıyısı olan ülke benim, uluslararası deniz hukukuna göre 55 bin 500 kilometrekarelik bir alanda arama ve sondaj hakkım var. Türkiye’nin de, Kıbrıs Türkü’nün de hakkını yedirtmem” diye bastırıp Akdeniz’de bayrak gösterdikçe, karşımızdaki cephe genişliyor, derinleşiyor. Türkiye’yi, “Suriye’nin kuzey bölgesinde ‘güvenli bölge’ kuralım” kandırmcasıyla kendi hedefleri doğrultusunda kullanmaya çalışanlar, şimdi de Afrika’nın kuzey bölgelerinde Türkiye’ye karşıtı bir kuşak oluşturmanın peşindeler.”

ABD PASAPORTLU GENERAL HAFTER LİBYA’YA GÖKTEN ZEMBİLLE İNMEDİ

21 yıl ABD’de yaşayan Pompeo’nun yakın dostu General Halife Hafter Libya’ya gökten zembille inmedi. Birleşmiş Milletler’in tanıdığı Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümetini askeri bir darbeyle devirmek üzere 37 bin kişilik “Libya Ulusal Ordusu” ABD’li Blackwater şirketi tarafından oluşturuldu. Ordunun bütün silahları, ABD’nin en büyük silah müşterisi olan Arap ülkelerinin bağışlarıyla sağlandı. 

Pentagon şahinleri ile Başkan Trump’ın ABD’nin dış politikası konusuna bakış açıları uyuşmuyor; Pentagon ile Beyaz Saray arasındaki rekabet bütün hızıyla sürüyor. Pentagon, “NATO tatbikatları” kamuflajı altında Güney Kıbrıs’ta, Körfez ülkelerinde, Mısır’da, Libya’da, İtalya’da, Yunanistan ve Bulgaristan’da yaptığı bütün operasyonlar, bir yönüyle, Türkiye’nin bu bölgelerdeki stratejik derinliğini etkisizleştirmeyi hedefliyor. Türkiye bugün, bölgesel bir aktörse, ne yaptığı, ne yapacağı, siyasal tercihini hangi cepheleşmeden yana kullanacağı küresel ölçekte yakından izleniyorsa, bu gücünü bir ölçüde, binlerce yıllık tarihinin ve kültürel bağlarının kazandırdığı stratejik derinliğe borçludur. Pentagon şahinleri, dünyanın hemen her coğrafyasında karşısına çıkan bu tarihi gerçekten son derece rahatsızlık duyuyor.  

General Hafter’in efelenmesi de, Türkiye’nin yüzyıllar boyunca yaşadığı Libya ve Kuzey Afrika coğrafyasında kazandığı saygınlıkla ilgilidir. Libya deyip geçiyoruz, ama Libya 1911’e kadar Osmanlı’nın bir vilayetiydi. Bir bölge ülkesi olmakla yetinmeyen Türkiye, Somali, Katar ve Sudan’da askeri üsler kuruyor, Yeni İpek Yolu’nun hayata geçirilmesinde aktif olarak rol alıyor, Rusya’dan aldığı S-400 füzeleriyle kendi hava savunma sistemini kuruyor, “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de bu dünyada yerini bulur” diyor. 

TÜRKİYE’NİN BAĞIMSIZ POLİTİKA İZLEMESİ ABD’NİN İŞİNE GELMİYOR

Türkiye’nin kendi çıkarlarını önde tutan politikalar izlemesi, NATO şemsiyesi altında Türkiye’ye kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye alışmış ABD’nin, daha doğrusu Pentagon şahinlerinin işine gelmiyor.

Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemi almasından son derece rahatsız olan Pentagon Sorumlusu Eric Shanahan konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, "Türkiye'nin hava savunma sistemini güçlendirme arzusunun farkındayız, ancak Türkiye'nin Rus yapımı S-400 sistemlerini satın alması, ABD ile Türkiye'nin savunma alanındaki işbirliği için ağır sonuçlar doğuracak” diyordu.

Türkiye’nin S-400 savunma sistemi alması istenmiyor. Çünkü Türkiye S-400 savunma sistemini kurduğunda, Güney kıyıları da dahil olmak üzere bütün Doğu Akdeniz Türkiye’nin kontrolüne girmiş oluyor. Bu durum da, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz servetini kimseyle paylaşma niyetinde olmayan Pentagon şahinlerini rahatsız ediyor. ABD, işi garantiye almak amacıyla, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile kapsamlı anlaşmalar yapıyor. Bu anlaşma yalnızca Kıbrıs’ı çevresindeki doğalgazın çıkarılması ve pazarlanmasıyla sınırlı değil. ABD bir “Amerikan Gölü”ne dönüştürmek istediği Akdeniz’de Kıbrıs’ı, bölgenin yönetim merkezi yapmak çabasında. 

GÜNEY KIBRIS RUM KESİMİ İLE STRATEJİK ORTAKLIK

Nisan ayı başlarında Bob Menendez ve Marco Rubio adlı iki senatör, Senato’ya bir yasa tasarısı sunmuşlardı. Bu yasa tasarısı,Türkiye’nin Kıbrıs’la ilgili garantörlük haklarını da, Kıbrıs Türkü’nün adanın çevresindeki muazzam hidrokarbon zenginliğindeki haklarını da tarihe gömmeyi hedefliyordu. Tasarının giriş bölümünde, "Bu tasarı, Doğu Akdeniz’de güvenlik ve enerji işbirliklerinin geliştirilmesi ve diğer amaçları taşımaktadır" deniyordu.

İlk bakışta çok masum hedefler olarak görülen yasa tasarısının ayrıntılarına girildiğinde, asıl hedefin, bir zamanlar Akdeniz’i Türk Gölü’ne dönüştüren Babaros’un torunlarını bu denizden ve Kıbrıs’tan uzaklaştırmak olduğu anlaşılmaktadır. 

ABD’nin bu yasaya dayanarak İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile kuracağı stratejik ortaklık, Akdeniz'deki muazzam hidrokarbon yataklarına ya da ortak ülkelerin ulusal güvenliğine “dışarıdan gelebilecek herhangi bir tehdide karşı”, “askeri işbirlik” de dahil, birlikte hareket etmeyi garanti ediyor. 

Bu anlaşma, ABD’nin Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’nde askeri üsler kurmasına izin verdiği gibi, Kıbrıs Rum Kesimi'ne uygulanan silah ambargosuna son veriyor. 

Stratejik ortaklık anlaşmasındaki “dışardan gelebilecek herhangi bir tehdit” tanımlamasında yalnızca terör örgütlerinden söz edilmiyor, Türkiye de, Rusya’dan alacağı S-400’leri güney sınırlarına konuşlandırdığı anda bu tehdit kapsamına giriyor. Çünkü Ege ve Akdeniz de, Yunanistan da, Kıbrıs Rum Yönetimi de S-400’lerin kapsama alanı içine giriyor. Yani ortakların birlikte hareket etmesini sağlayacak gerekçe doğmuş oluyor. Askeri bir operasyon söz konusu olmasa bile, Türkiye’ye silah ambargosu uygulanması gündeme geliyor. (26 Mayıs 2019-“Doğu Akdeniz Cehennemi”)

“KIBRIS’I KONTROL EDEMEZSEK DAVAMIZI KAYBEDERİZ” 

ABD’nin Kıbrıs’ı kontrol altına almasını, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile stratejik ortaklık kurulmasını önerenler yalnızca iki senatörle sınırlı değil. ABD dış politikasında önemli rol oynamış olan bazı ideologlar ve diplomatlar, Doğu Akdeniz’i kontrol altına alabilmek için Ada’nın çevresinde savaş gemileri bulundurmanın yeterli olmadığını, Amerika’nın, en kısa sürede Kıbrıs’ta bir askeri üs kurması gerektiğini savunuyorlar. Zbigniew Brzezinski Küresel Güvenlik ve Jeostrateji Başkanı eski diplomat Jon. B. Alterman, Pentagon’a verdiği raporda, Doğu Akdeniz’in derinliklerindeki hidrokarbon servetine sahip olabilmek için, en kısa zamanda Libya-Mısır-İsrail güvenlik üçgenin kurulması gerektiğini önermişti. 

GENERAL HAFTER DERDEST EDİLİP TÜRKİYE’YE GETİRİLECEKTİ

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Jon. B. Alterman’ın bu önerileri doğrultusunda, Mart ayı başlarında bölgede yaptığı gezide İsrail, Yunan ve Günay Kıbrıs Rum Kesimi yöneticileriyle bir dizi görüşme yapmıştı. ABD’nin Girit’te ve Kıbrıs’ta askeri üsler kurması, Kıbrıs’ta bir özel güvenlik gücü oluşturması bu görüşmeler sonrasında gündeme gelmişti. 

Pompeo’nun bu ziyaretleri paralelinde, ABD’nin Kıbrıs ve Libya ile olan ilişkilerinde bir hareketlenme yaşanmaya başlanmıştı. Özellikle Sudan’daki darbenin ardından ABD’nin, Libya’da da benzer bir hareketlenme planladığı gözleniyordu. Libya’daki gelişmeleri yakından izleyen Türkiye, ABD pasaportlu General Halife Hafter’ın Libya’da seçilmiş hükümeti devirmesine geçit vermemişti. 

General Hafter’in Türkiye’ye efelenmesi, Libyalı Alejeal Oil şirketinin bir Türk işadamından aldığı üç gemiyi teslim etmek üzere giden 6 Türk vatandaşını tutuklaması, Türkiye’nin darbe girişimine geçit vermemesi ile ilişkiliydi. Türkiye’nin, Blackwater’ın devşirme askerleriyle ve bazı Arap ülkelerinin verdiği ödünç tanklarla darbe yapmaya heveslenmiş bir kuklanın vatamdaşlarını tutuklamsına sessiz kalması mümkün değildi. General Hafter’a, “Derhal vatandaşlarımı bırak, yoksa sonuçlarına katlanırsın” verildi ve F-16’lar motörlerini çalıştırıp emir beklemeye başladılar. 

General Hafter ancak dört saat direnebildi. Biraz daha direnseydi, nasıl olduğunu anlamadan derdest edilecek ve tutukladığı Türk vatandaşlarıyla birlikte Türkiye’ye getirilecekti. Türkiye, Birleşmiş Milletler’in tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin davetiyle Libya’ya gitmiş, uluslararası hukuka uygun bir kurtarma operasyonu gerçekleştirmiş olacaktı. 

Pabucun pahalı olduğunu gören Hafter, vatandaşlarımızı serbest bırakarak özel kuvvetler tarafından derdest edilip Türkiye’ye getirilmekten kurtuldu, fakat Doğu Akdeniz’de restleşme derinleşerek sürüyor. 

BAŞDÖNDÜRÜCÜ GELİŞMELER..

Yavuz, gelecek hafta Karpaz açıklarında sondaj çalışmalarına başlıyor.

Mısır’ın darbeci Cumhurbaşkanı General Abdulfettah es-Sissi, Trump’la yaptığı telefon konuşmasında General Halife Hafter’ı desteklediğini söyledi.

ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi, ABD'nin BAE'ye sattığı silahların Libya'da Hafter'e bağlı güçlerin elinde çıkması konusunda soruşturma istedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin’le yaptığı telefon görüşmesinde başsağlığı diledi ve Libya konusunu dile getirdi. Putin, İdlib’teki militanların Libya’ya yoğun bir geçiş yaptıklarını belirtti.

BM Genel Sekreteri A. Gutteres, Trablus yakınlarındaki göçmen kampına yapılan saldırıyı bir insalık suçu olarak niteledi ve saldırıdan General Hafter’in sorumlu olduğunu belirtti. 

S-400’ler hava yoluyla parça parça taşınmaya başlanıyor. 

ABD, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile kapsamlı bir stratejik işbirliği anlaşması yaparak Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki santranç masasından uzak tutmaya çalışıyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bölgedeki siyasi, ekonomik ve askeri denklemi doğrudan etkileyebilecek ve Doğu Akdeniz’de yeni bir süreç başlatacak olan “Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü” oluşturulmasına ilişkin kararını açıkladı. Enerji Ekonomisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Gürkan Kumbaroğlu kararı, “Yavru vatanımızın dertlerine derman olacak, Doğu Akdeniz’de umutlarımızı canlandıran bir model hayata geçiyor” şeklinde değerlendirdi.

Kıbrıs’ın çevresinde, Akdeniz’de kıyısı olan ve olmayan onlarca devletin savaş gemileri dolaşıyor. 

İşimiz zor. Allah yardımcımız olsun..