“İŞGALCİ” MÜLTECİLER

Trump, Orta Amerika ülkelerinden ABD sınırına yürüyen milyonları “işgalci” olarak tanımlayıp ülkesine sokmuyor. Peki, ama “Demokrasi götürüyoruz” kandırmacasıyla, hidrokarbon zenginliklerini yağmalamak için işgal ettiği Irak ve Suriye’den ülkemize sığınan insanları mülteci kabul ederek kucak açan Türkiye, Trump’ın tanımlamasına göre, yanlış bir değerlendirme mi yapmış oluyor? Türkiye’nin kucak açtığı milyonlar “mülteci” mi, “işgalci” mi? 

Bu hafta sonunda Trump ile Paris’te buluşacak olan Cumhurbaşkanı Erdoğan,  ABD Başkanı’ndan bu konuya açıklık getirmesini istemelidir. Vatanları kaosa sürüklenerek yaşanmaz duruma getirilen insanların ne zaman “mülteci” ne zaman “işgalci” sayılacaklarının ölçütü nedir?

“Demokrasi götürüyoruz” kandırmacasıyla Ortadoğu’ya çöken ABD, eğer işgalci değilse, Irak’ta ve Suriye’de hangi sıfatla bulunmaktadır?

M. KEMAL SALLI

ABD Başkanı Trump, Kongre ara seçimlerine hazırlandığı günlerde, açlıktan ölmemek, hayatta kalabilmek için Orta Amerika ülkelerinden ABD’ye yürüyen milyonlarca göçmeni “işgalci” ilan etmiş ve sınıra asker yığmıştı. 

Bir ABD-Meksika sınırında oluşan manzaraya, bir de Suriye krizi sürecinde Türkiye-Suriye sınırında yaşananlara bakın..

Ekonomik açıdan ABD ile asla kıyaslanamayacak Türkiye, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini yağmalayabilmek için kaosa sürükleyerek işgal ettiği Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’de milyonlara insanın hayatını kaybetmesine, ülkesini terketmesine neden olan başkasıymış gibi, ABD’ye sığınmaktan başka çaresi kalmayan milyonlarca insanı “işgalci” ilan ederek, sınırlarına duvar örüyor, askeri barikatlar kuruyor. 

Günümüzde yaşanan katliamlar karşısında insanların bu derece tepkisiz kalmalarını, ‘yaşamakta olduğumuz örtülü III. Dünya Dünya Savaşı sürecinde kullanılan yeni nesil silahların etkisi’ olarak açıklama çabaları, henüz, tam olarak kabul görmüş değildir.  

MÜLTECİ Mİ, İŞGALCİ Mİ?

Trump, Orta Amerika ülkelerinden ABD sınırına yürüyen milyonları “işgalci” olarak tanımlayıp ülkesine sokmuyor. Peki, ama “Demokrasi götürüyoruz” kandırmacasıyla, hidrokarbon zenginliklerini yağmalamak için işgal ettiği Irak ve Suriye’den ülkemize sığınan insanları mülteci kabul ederek kucak açan Türkiye, Trump’ın tanımlamasına göre, yanlış bir değerlendirme mi yapmış oluyor? Türkiye’nin kucak açtığı milyonlar “mülteci” mi, “işgalci” mi? Trump’ın değerlendirmesine göre, şimdi Türkiye’de beş milyona yakın “işgalci” var.. 

“Demokrasi götürüyoruz” kandırmacasıyla Ortadoğu’ya çöken ABD, eğer işgalci değilse, Irak’ta ve Suriye’de hangi sıfatla bulunmaktadır?

Bu hafta sonunda Trump ile Paris’te buluşacak olan Cumhurbaşkanı Erdoğan,  ABD Başkanı’ndan bu konuya açıklık getirmesini istemelidir. Vatanları kaosa sürüklenerek yaşanmaz duruma getirilen insanların ne zaman “mülteci” ne zaman “işgalci” sayılacaklarının ölçütü nedir?

Son zamanlarda yaptığı konuşmalardan anlaşılıyor ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkan Trump’a soracağı başka sorular da var. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Özellikle bölgemiz ve hatta ülkemizle ilgili planları, hevesleri olan herkesin elinin Suriye’nin içinde olduğunu gördük” derken, canımıza sıkan sorunların ABD’yle sınırlı olmadığını da belirtiyordu. 

İlk aklımıza gelenlerden başlayarak sıralayalım..

Obama döneminde, Başkan Yardımcısı J. Biden’dan bu yana, Menbiç konusunda verilen sözler neden tutulmuyor? Zeytin Dalı operasyonu sonrasında varılan Washington Mutabakatı’na neden uyulmuyor? 

Amerikan askerleri ile Öcalan armalı YPG militanlarının Menbiç’te kolkola gezmeleri, Fırat’ın doğusuna ilişkin Suriye sorunun çözüldüğü anlamına mı geliyor? 

Pentagon, bu görüntüleri servis etmekle, Türkiye’ye, “YPG ile Katolik nikahı kıydık” mesajı mı vermek istiyor? 

Olabilir. Çünkü, ABD’nin Suriye’deki varlık nedeni: “DEAŞ ile mücadele”. Kendi kurguladığı DEAŞ ile mücadelede de, koçbaşı olarak YPG’yi kullanıyor. ABD’nin Cenevre’de PYD/YPG’yi masaya oturtmakta ısrar etmesinin nedeni açık değil mi? ABD, bu hiç de gerçekçi olmayan senaryo ile ne kadar daha yürüyebilir ve  Suriye’deki varlığını daha ne kadar sürdürebilir? 

Cumhurbaşkanı Erdoğan DEAŞ’ı hortlatmak isteyenlere karşı çok duyarlı olduğumuzu her fırsatta hatırlatıyor: 

“DEAŞ’ın, belli mahfiller tarafından yeniden eğitilen ve bölgeye yayılan elemanları vasıtasıyla adeta hortlatılmaya çalışıldığını biliyoruz. Bölgedeki hedeflerine ulaşmak için ayrım gözetmeksizin tüm terör örgütlerini manivela olarak kullanan bir odak, şimdi bu iğrenç oyunu yeniden sahnelemeye çalışıyor. Ne bölge halkının ne de dünya kamuoyunun bu DEAŞ oyununu yutmayacağına inanıyoruz. (…) Bir yandan rejimi kışkırtarak, diğer yandan DEAŞ’ı hortlatarak önce İdlib’i, sonra tüm Suriye’yi yeniden kana ve ateşe boğmak isteyenlere asla izin vermeyeceğiz.”

ABD SURİYE’DE KALICI OLMAMNIN YOLLARINI ARIYOR.

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, en etkili Yahudi lobisi kuruluşlarından JINSA’nın 10 Ekim’deki yemeğinde yaptığı bu konuşmada, PYD’nin temsil ettiği Kürtlerin Suriye’de bulunacak siyasi çözümün bir parçası olmaları gerektiğini savunuyor ve ABD’nin bu formül dışında bir çözüme destek vermeyeceğini söylüyordu. ABD, Suriye’deki Kürt varlığına tutunarak Suriye’de kalıcı olmaya çalışıyor, ama YPG ile kontrolü altında tutmaya çalıştığı bölgedeki Kürt nüfusu bütün çabalara rağmen yüzde 20’yi geçmiyor. 

ABD, Suriye Demokratik Güçleri’ne yani, PYD/YPG’ye yaslanarak Suriye’de kalıcı olamayacağını anlamış olmalı ki, şimdi de Birleşik Arap Emirlikleri’nin parasıyla kurdurduğu “Arap Birliği Ordusu”nun askerlerini, Suriye’nin kuzey bölgesinde kurduğu askeri kamplarda eğitmeye başladı. ABD burada, kimsenin bulaşmaya cesaret edemeyeceği çokuluslu bir askeri bölge oluşturma niyetinde. Bu konuda ne kadar başarılı olacağını zaman gösterecektir. 

ABD, PKK LİDERLERİNİN BAŞINA NEDEN ÖDÜL KOYDU?

ABD’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Paris’te Başkan Trump’la buluşmasının hemen öncesinde, PKK’nın Kandil’deki üç yöneticisi olan Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan’ın başına toplam 12 milyon dolar ödül koyduğunu açıklaması Ankara tarafından ihtiyatla karşılandı. 

Son zamanlarda, Türk Hava Kuvvetleri’nin Kandil’i hedef alan operasyonlarına sessiz kalmasından dolayı, PKK üst düzey yöneticileriyle ABD’nin arasının bozuk olduğu konuşuyordu. Fakat, bu soğukluğun arka planında başka nedenler de vardı. Suriye’de kalıcı olmak isteyen ABD bütün imkanlarıyla Suriye Demokratik Güçleri’ni (PYD/YP) desteklerken, bu konuda Irak Kürt yöneticilerinden beklediği desteği göremiyordu. PKK’lı üst düzey yöneticilerin, Veliaht Prens Muhammed bin Selman gibi, ABD’nin yörüngesinden çıkma arayışları konusunda da bazı söylentiler vardı. PKK’nın üç yöneticisinin başlarına toplam 12 milyon dolar ödül konması haberini değerlendiren Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Büyük fotoğraf içinde bu, YPG angajmanını perdelemek için yapılan bir şeyse, üç gün sonra gerçek ortaya çıkacaktır. İhtiyatla karşılıyoruz” diyordu. Büyük fotoğrafın biraz daha netleşmesini bekleyeceğiz. 

FIRAT’IN DOĞUSU DERKEN…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Fırat’ın doğusu” derken, hem Türkiye’ye yönelik terör tehdidinden hem de Astana ortaklarının ısrarla vurguladıkları Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz ediyordu. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Trump ile bir yılı aşkın süreden sonra yeniden biraraya gelecekleri Paris’teki masanın üzerinde oldukça önemli sorunlar içeren kabarık bir dosya olacak. 

Bizce, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başkan Trump’ı, en güncel olaydan, İran’a yönelik yaptırım paketinden başlayarak sorguya çekmeli ve yaptırımlara neden uyamayacağımız açık açık anlatılmalıdır. 

İran’a uygulanan itirazımız yalnızca doğalgaz alımıyla sınırlı değildir. İran’a ekonomik savaş açmak anlamına gelen bu yaptırım kararında ABD’nin çıkarları uğruna uluslararası hukuku çiğnediği, bunun da, bölge barışı açısından da küresel barış açısından da çok tehlikeli sonuçlar üretmesinin kaçınılmaz olduğu anlatılmalıdır. Elbette ABD’li yöneticiler de, İran’a uygulanan yaptırımların böyle bir sonuç üreteceğini biliyorlar. Biz, bölge ülkeleri adına, Ortadoğu’yu kontrollü bir kaosa, hatta uzun soluklu bir mezhep savaşına sürüklemeyi planlayan ABD’nin uğrayacağı imaj kaybının boyutunu ve tarih önünde ABD’nin kendini savunamaz duruma düşüreceğini anlatmalıyız. Bu gerçeği kapalı kapılar ardında değil, dünya kamuoyu önünde, yüksek sesle dillendirmeliyiz. Yarınlarda, bu cesur söylemlerinden dolayı alkış alan Türkiye olacaktır. Yarınlarda tarihin bir dünya savaşına seyirci kalmakla suçladığı insanlardan bir olmak istemiyorsak, bu dünya savaşına dur demek zorundayız. Savaşların galibi yoktur; hiçbir zaman da olmamıştır.

MÜLTECİ KİM, İŞGALCİ KİM?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’a soracağı en önemli sorulardan biri de, Orta Amerika’dan ABD’ye sığınmak isteyen insanları neden işgalci ilan ettiğine ilişkin soru olmalıdır. Ülkelerinde yaşamalarına imkan kalmadığı için ABD sınırına yürüyen Orta Amerikalı insanlar mı işgalcidir, hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle Irak ve Suriye’yi Cehennem’e çeviren ABD mi? Emperyalist güçler tarafından yaşanmaz duruma getirilen ülkelerden komşu ülkelere sığınmak zorunda bırakılan insanlara “işgalci” değil, “mülteci” denir. “İnsanlık Sözlüğü”nde böyle yazıyor.