KORONAYI SEVMEYE MECBURUZ

Dünyaca ünlü doktorumuz Mehmet Öz, Covid-19’un neden olduğu salgından etkilenmemenin mümkün olmadığını vurgulayarak, bu canavarın pençesine ne kadar geç düşersek yaşama şansımızın o kadar arttığını belirtiyor ve şöyle diyor: 

“Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Aynen grip virüsünde olduğu gibi önümüzdeki yıllar, on yıllar boyunca bu virüsle yaşamayı öğreneceğiz. Emin olun bu kesin. Şu an alınan karantina, tatil, izin vb. önlemlerinin tamamı virüsün yayılma hızını yavaşlatıp, sağlık sektörünün çökmemesini sağlamak üzere alınıyor.”

Can korkusuyla evlerimize kapandığımız bir dönemde, Okyanus Ötesi’nden içimizi ferahtan bir yorum geldi. Dünyaca ünlü doktorumuz Mehmet Öz, “Korkmaya gerek yok, koronayla birlikte yaşamaya alışmalıyız” diyor. 

İnsanlık, Ortaçağ’ın veba salgınlarında yaşanan çaresizliği 21. Yüzyıl’da yaşamak zorunda kaldığı çaresizliği hazmedemiyor. Koronavirüsü (Covid-19), insanlığı robotlaşmaya razı edebilmek amacıyla, bir biyolojik silah olarak kullanma konusundaki hazırlıkların yıllar öncesinden başlatıldığına ilişkin gerçekler ortaya çıktıkça, yaşamakta olduğumuz panik havası derinleşiyor. Belki istenen, hedeflenen de budur. O nedenle, öncelikle moralimizi yüksek tutmak, sağlıklı düşünmek ve sağlıklı kararlar almak zorundayız

 “Bu RNA yapılı ve kontrol mekanizmasından yoksun olarak tasarlanan Covid-19’u kimler üretmiş olabilir? Yeryüzündeki bütün insanlara can korkusu salarak evlerine hapsedenler ne yapmak istiyorlar?” gibi soruların yanıtlarını bulmaya çalışırken,  Doktor Öz’ün mektubu, üstümüze çöken Azrail gölgesinin verdiği ruh halinden bir süre de olsa uzaklaşmamıza vesile olabilir. 

COVİD-19’DAN KAÇIŞ YOK

“Korkmayın” diyor, Doktor Öz, “Bu virüsten kaçış yok arkadaşlar. İstisnasız hepimiz yakalanacağız.” Mektubunun başlangıcı ürkütücü, ama devamında hepimizi ferahlatan bir değerlendirmeler de var. 

Mehmet Öz’ün bir tıp doktoru olarak yaptığı değerlendirmelerini dikkatlice okuyun, ucuna da altta sıraladığı önerileri ekleyin ve ruh sağlığınızı her gün derinleştiren karamsarlığı üzerinden savurup atın. 

Gökyüzünden asit yağmurları boşanmış gibi hepimizi evlerimize hapseden, gençlerimizi yaşlı insanlarımızdan uzaklaşmaya zorlayan, geleneklerimizi, aile yapılarımızı dinamitleyen Covid-19 belasıyla birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Evcilleştirip gem vurduğumuzda korkularımız, kaygılarımız son bulacak, ama önce yaşamakta olduğumuz şu belirsizlik dönemini ruh sağlığımızı perişan etmeden atlatmamız gerekiyor. 

Dr. Öz, Covid-19 belasından kaçış olmadığını vurgulayarak, bu canavarın pençesine ne kadar geç düşersek yaşama şansımızın o kadar arttığını belirtiyor. Şu vurgulamaya dikkat: 

“Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Aynen grip virüsünde olduğu gibi önümüzdeki yıllar, on yıllar boyunca bu virüsle yaşamayı öğreneceğiz. Emin olun bu kesin. Şu an alınan karantina, tatil, izin vb. önlemlerinin tamamı virüsün yayılma hızını yavaşlatıp, sağlık sektörünün çökmemesini sağlamak üzere alınıyor.”

Şu aşamada başta Sağlık Bakanlığı ve sağlık ordumuz olmak üzere, bu canavarla başa çıkmak için büyük bir fedakarlıkla çalışan herkese inanmamız ve yardımcı olmamız gerekiyor. 

Covid-19’un neden olduğu ölümcül salgın karşısında bu kadar çaresiz kalmamızın, ilaç ve aşı üretme konusunda bu kadar zorlanmamamızın nedeni, virüsün omurgası ve kopyalanma sürecinde mutasyona uğrayarak yapı değiştirmesi..

Yaşamakta olduğumuz salgına neden olan Covid-19, daha önce ölümcül salgınlara neden olan virüslerden çok farklı bir yapıya sahip. Bir hücreye giren Covid-19, o hücrenin bazı bileşenlerini kullanarak kendisini kopyalıyor ve bu kopyalar da diğer hücreleri enfekte ediyorlar. 

Bu süreçte RNA yapılı Covid-19’ler, hücrelerin DNA kopyalarken kullandıkları hata düzeltme mekanizmasından yoksun oldukları için, RNA kopyalaması sürecinde oluşan hataları düzeltemiyorlar. 

Her hatalı kopyalama yeni bir mutasyona neden olduğundan, bu mutasyonlar virüslere yeni hücre tiplerini enfekte etme özelliği kazandırıyor. Kısaca Covid-19 gibi virüslerin neden oldukları salgınları önleyebilecek ilaç ve aşı üretmek zorlaşıyor, gecikiyor.  

Dr Öz, bu konuda yaşanan çaresizliği belirtirken özellikle İtalya’da yaşanan insanlık dramlarına işaret ederek şöyle diyor: 

“Çok hızlı yayılımda hastanelerin yoğun bakım üniteleri çıkmaza giriyor ve bilamecbur İtalya örneğinde olduğu gibi hangi hastanın yaşayacağına, hangisinin öleceğine karar verilmesi gereken berbat bir durum ortaya çıkıyor.

Virüs dediğimiz şeyler aslında öldürücü, şeytani birer düşman değiller. Onlar da aynen bizim gibi üzerinde konuşlandıkları alan sayesinde yaşayan canlılar. Zaten genelde hayvanlardan bize geçiyorlar ve evet, hayvanları genelde öldürmüyorlar. Çünkü kendileri de yaşamak için üzerinde yaşadıkları canlılara muhtaçlar. Yüzyıllardır hayvanlarla beraber yaşamaya alışmışlar.”

“NEDEN ÖLÜYORUZ?”

Dr Mehmet Öz Covid-19’la birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerektiğini anlattığı yazısında başka neler diyor, buyurun birlikte okuyalım. 

“E peki biz neden ölüyoruz? Çünkü birbirimizi tanımıyoruz. Virüs kendini hala hayvan vücudunda zannediyor. Yeni yerleştiği konağın şartlarını henüz bilmiyor. Belli bir süre geçtikten sonra hem bizler onlara bağışıklık kazanacağız hem de onlar kendi sonsuz yaşamları için mutasyona uğrayacaklar. Böylece beraber yaşamaya alışacağız.

Mesela aranızda herpes labialis adlı virüsü duyan oldu mu hiç? Duymadınız ama kendisi dünyanın en yaygın virüslerinden birisi ve bir kere vücudumuza girdikten sonra biz ölene kadar vücuttan atılamıyorlar. Peki ne yapıyor bu virüs? Dudağınızda uçuk çıkarıyor. O kadar işte. Bizi öldürmüyor çünkü biz ölürsek kendisi de yaşayamıyor.

Grip virüsü de hemen hemen öyle. Öldürücülük oranı %0.1 civarı ve genelde zaten vücudunda kronik sorun olanları öldürüyor. Her sene ve her sene dünyada yarım milyar insan grip virüsüne yakalanıyor. Bu şekilde birlikte yaşamaya alıştığımız tonla virüs var. Corona virüsler (SARS, MERS vb) ile de yaşamaya alışacağız (tabii MERS ile belki 1000 yıl sonra). 

Sadede gelirsem, dediğim gibi hepimiz bu virüse yakalanacağız. Hatta belki birçoğumuz yakalandı bile, ama fark etmedi. Ve hatta hastalığı da atlattı. Vücudu virüsle yaşamaya çoktan alıştı ya da virüs o vücutta yaşayamadı ve başka konaklara geçti. Bu konuda en güzel örnek Diamond Princess gemisi. Gemideki 3700 kişinin 700'ünde test pozitif çıkmış. Ama bu 700 kişinin 350'si hastalığı hissetmemiş bile. Ve hala da çok sağlıklılar. Yatak döşek yatmıyorlar. Ki yaş ortalamaları da oldukça  yüksek. 

Peki neden böyle? Çünkü o 350 kişinin bağışıklık sistemi çok güçlü. Yani bu hastalıkta en önemli şey bağışıklık sistemi. Aramızda bağışıklığı iyi olanlar, spor yapanlar, doğru besinleri alanlar, sigara içmeyenler vb. bu hastalığı belki hissetmeyecek bile. Belki hafif bir grip gibi atlatıp hayatlarına devam edecekler.

Ne yapmak gerekiyor? Öncelik vücut direnci. Spor ve hareket. Sonrası beslenme. Özellikle meyve sebzeler ile daha spesifik şeyler, mesela sarımsak, yoğurt, kefir, yeşil çay vb. Sonrası ise besin takviyeleri. Özellikle c vitamini, çinko, beta glukanlar (1.3 ve 1.6) ve kara mürver ekstresi. Meyve sebzeler ve takviyeler eğer kendinize de dikkat ederseniz bu kışı atlatmanızı sağlayabilir. Çünkü bağışıklık sistemini çok dirençli hale getiriyorlar.”

“O DA BİZİMLE YAŞAMAYI ÖĞRENECEK”

“Dediğim gibi, bu virüsle yaşamaya alışın. Önümüzdeki yıllarda, hatta belki aylar ya da haftalarda mutasyona da uğrayacak, ya daha ölümcül olacak, ki kendi de kaybeder, bu yüzden bunu düşük olasılık görüyorum, ya da o da bizimle yaşamayı öğrenecek. Aşısı bulunsa bile mutasyona her uğradığında aşı işlevini kaybedecek. Grip aşıları da öyledir. Sizi sadece geçmiş senelerin grip virüslerinden korur. Yenilerinden değil. Yani tam koruma sağlamaz. Tam koruma her zaman için bağışıklık sisteminizdir.

Fakat dediğim gibi virüsün canlılığını devam ettirebilmesi için bulunduğu konağı öldürmemesi ve başka konaklara geçebilmesi gerekiyor. Bunun için de mecburen mutasyona uğramak zorunda. Mutasyon dediğimiz şey ise, nesille alakalı ve virüsler çok hızlı üreyip öldükleri için bizlerde yıllar alan nesil değişimi onlarda saatler alabiliyor. Bu sayede çok hızlı mutasyon geçiriyorlar. Ve büyük bir olasılıkla, süre geçtikçe virüs bulaştığı kişiyi öldürmeyecek şekilde mutasyon geçirecek. Yani bu virüsü ne kadar geç kaparsanız tehlikesi o kadar az olacak.

Evet, hepimize uğrayacak bu virüs, ama ne kadar geç uğrarsa o denli şanslı olacağız. Bu yüzden olabildiğince evden çıkmamak, hijyene dikkat etmek, gerekli şekilde beslenmek, hareket etmek ve gerekli takviyeleri almak gerekiyor. Bunları yapanlar emin olun hepimizden uzun yaşayacak.

NELER YAPMALIYIZ?

1- Kendinizi karantinaya alın. Virüsle en geç temas edenler en şanslıları olacak

2- Hijyen. Olabildiğince temizliğe dikkat edin.

3- Meyve sebze yiyin.

4- Bağışıklığa iyi gelen sarımsak, kefir, yoğurt gibi besinler tüketin.

5- Bağışıklığa çok iyi gelen besin takviyeleri ve vitaminler alın. Örnek: beta glukanlar, c vitamini, çinko, kara mürver ekstresi vb.

6- Hareket edin ve evinizde spor yapın.

7- Sigarayı bırakın.

8- Bol su için”

……..