Geçtiğimiz hafta Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı (TDAV) Süleymaniye Kürsüsü’nde gençler vardı. TDAV Gençlik Kolu öğrencileri, küreselleşmenin ekonomik bir olgu plduğu halde hayatın her yönünü etkilediğini savundular ve küreselleşme sürecinde yaşananları doğru değerlenmesi gerektiğini belirttiler.
Oturum başkanlığını MEHMET TÖRE YILDIRIM’ın (İstanbul Üniversitesi Sosyal Yapı ve Sosyal Değişme)  yaptığı panele FİLİZ AYDIN (İstanbul Üniversitesi-Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları), NEZİHA KARTAL (Marmara Üniversitesi Gazetecilik), UTKU SAVAŞ (İsatanbul Üniversitesi-İktisat) ve MURAT OKTAY (İstanbul Üniversitesi –Fizyoterapi ve Rehabilitasyon) konuşmacı olarak katıldılar. Önce küreselleşme akımı, ardından küresel krizin narkoz etsi ve 11 Eylül İkiz Kuleler şoku eşliğinde başlatılan yeni dünya düzenini hayata geçirme operasyonları nedeniyle dünyamız, tarih boyunca daha önce yaşamadığı boyutta bir değişim ve dönüşüm süreci yaşamaktadır. Küreselleşme süreci, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeleri olumsuz yönde etkilemektedir. Küreselleşme gerçeğinin hayatımızı her yönden etkilediği bir dönemde gençlerimiz ne düşünüyorlar? Bu sohbetimizde bu sorunun yanıtlarını bulacaksınız..


…………………
KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE TÜRK KADINININ ÇALIŞMA YAŞAMINDAKİ VE TOPLUMDAKİ ROLÜ

     FİLİZ AYDIN   
“KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE TÜRK KADINININ ÇALIŞMA YAŞAMINDAKİ VE TOPLUMDAKİ ROLÜ” başlıklı sunumuna, tarih boyunca insanların kadın ve erkeğin birbirinden farklılıklarının ya da üstünlüklerinin tartışma konusu olduğunu söyleyerek başlayan Filiz Aydın, çalışma hayatının kadınlar açısından eşitsizlikler barındırdığını, bunun en önemli nedeninin de toplumsal cinsiyet ve cinsel ideolojisi olduğunu savundu. Filiz Aydın konuşmasının birinci bölümünde kadının tarihsel süreç içinde ne kadar varolbildiğini, ikinci bölümde de küreselleşme sürecinin Türk kadınına getirdiği avantajlar ve dezavantajları anlattı.
“CİNSEL İDEOLOJİ VE KADININ TARİHSEL SÜREÇTEKİ ROLÜ” rolü konusunda yaptığı açıklamalarda, kadınların toplum içindeki sorumluluklarının çeşitli dönemlerde, çeşitli ülke ve bölgelerde değişiklikler gösterdiğini belirten Filiz Aydın, “Toplum içindeki bu rollerin ve sorumlulukların belirlendiği duruma cinsel ideoloji denilmektedir ve cinsel ideoloji toplumsal cinsiyete taban oluşturmaktadır. Toplumsal cinsiyet görev ve sorumlulukların görünür olarak cinsiyete bağlı dağıtılmasını ifade eder. Toplumsal cinsiyet beraberinde cinsiyete bağlı işgücü eşitsizliğini getirmektedir” dedi
.“Cinsiyete bağlı işgücü eşitsizliğinin, insanlığın tarım toplumuna geçmesiyle gözle görüşür şekilde arttığını” belirten Fliz Aydın,  kadının canının erkeklerden daha değersiz sayılmasının çok eskilere dayandığını belirterek, ev hanımı olarak sınıflandırılan kadınların yaptıkları işlerin fiyatı olmadığı için kadın emeğinin erkeğin gözünde görünmez olduğunu, bu değerlendirmenin kadının iş hayatını olumsuz etkilediğini, vasıf gerektirmeyen ve değersiz bütün işlerin kadınlara yakıştırıldığını söyledi.  
“Sanayi Devrimi’nin yaşanmasıyla beraber kadın iş piyasasında aktif rol almaya başlamış. 1950’lerden sonra bilgi toplumuna geçişle ve küreselleşme süreciyle kadının iş piyasalarındaki rolü artmış fakat yine de istihdam oranı erkeğin istihdam oranına göre çok gerilerde kalmıştır” diyen Filiz Aydın, bu konuda söylediklerini istatistiklerle destekledi.
“TÜRK KADININ TOPLUMSAL KONUMUNUN GELİŞİM SÜRECİ VE KÜRESELLEŞME DALGASI” başlığı altında, “Türklerde kadının toplumsal konumunu incelerken İslamiyet öncesi dönemi, İslamiyet sonrası dönemi, Osmanlı İmparatorluğu Dönemini, TC Dönemini ve küreselleşme etkisinde olan günümüzü ayrı ayrı ele almamız gerekmektedir” diyen  Filiz Aydın, İslam öncesinde kadının Türk toplumunda daha aktif olarak rol aldığını, İslamiyet’in kabulünden sonra ve Osmanlı döneminde kadınlar adına çok önemli gelişmeler yaşanmadığını savundu ve Tanzimat döneminden sonra Ebelik Okulu, Kız Sanat Okullarının açıldığını, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra ilk kadın dergilerinin yayınlanmaya başladığını anlattı.
Kadınların haklarını elde etme açısından, erkeklerle yanyana, omuz omuza savaştığı Kurtuluş Savaşı’nın en önemli dönüm noktası olduğunu belirten Aydın, kadın için beklenen gelişmelerin Mustafa Kemal Atatürk döneminde gerçekleştiğini söyledi ve  “Atatürk’ün yaptığı yenilikler saymakla bitmez, fakat, o dönemden günümüze neler değişmiştir, Türkiye bu yeniliklerin üzerine neler koyabilmiştir? Bu soru cevaplanması gereken önemli bir sorudur” dedi. “Teknolojinin ilerlemesi, eğitim imkanlarının artması, dünya genelinde kadınların çalışmasını destekleyici ve koruyucu yasaların çıkmasıyla beraber küreselleşme sürecinde kadının iş piyasasındaki rolü artmıştır. Fakat bu artış Türkiye’de olması gereken düzeyde değildir” diyen Filiz Aydın,  Küreselleşme sürecinin kadının ucuza ve güvencesiz bir şekilde çalıştırılmasına, sömürülmesine neden olduğunu, fakat sürecin kendi içinde problem yarattığı gibi çözüme yönelik fırsatlar da yarattığını söyledi ve “Sürdürülebilir büyümenin gerçekleşmesi için kadın ve erkeğin her alanda eşit olarak yer alması gerekir. Türkiye şuan ki durumundan çok daha iyi konumlara gelebilecek potansiyelde bir ülkedir. Fakat bunun için kız çocuklarının eğitilmesi, kadının sosyal ve siyasal alanda yer alması, geçmişimizde var olan farkındalığın tekrar canlandırılması, kadın ve erkeğin beraber ele ele bu ülkenin geleceği için çalışması gerekir” dedi.  
…………………….

KÜRESELLEŞME VE EKONOMİ

UTKU SAVAŞ

Günümüz dünyasında ülkelerarası etkileşimin ve ekonomik ilişkilerde karşılıklı bağımlılığın artması ile bir entegrasyon sürecine girildiğinin ve küreselleşme olarak adlandırılan bu etkileşimin, ülkelerin refah düzeyinde yakınsamaya yol açacağının ve böylece, gelişmekte olan ülke ekonomilerini olumlu etkileyeceğinin savunulduğunu belirten Utku Savaş, "Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerin, yaptıkları ihracatla uluslar arası işbölümünde yer almalarının çok zor olduğu, fakat, çok uluslu şirketlerin o ülkelerdeki üretimi ve yatırımı desteklemeleri durumunda, bu işbölümünde yer alabilecekleri de vurgulanmaktadır" dedikten sonra tezini şöyle savundu:
"Birçok gelişmekte olan ülke; artan dış ticaret, yabancı doğrudan yatırım, dış yardım ve uluslar arası borçlanma biçiminde küreselleşmeden kazanç sağlamak istemektedir. Diğer yandan küreselleşme, bu ülkelerdeki hızlı yapısal değişimlerle ilgili problemleri de arttırmaktadır.
Küreselleşme, temel olarak ekonomik olay olmasına rağmen, insan yaşamının hemen hemen her alanını etkilemektedir. Bu çalışmada ekonomik alan üzerinde yoğunlaşılmaktadır.
Küreselleşme kavramı, kısaca, ekonomilerin artan bağımlılığını ifade etmektedir. Bağımlılık biçimlerini şöyle sıralayabiliriz:
    mal ve hizmet ticareti
    yabancı doğrudan yatırım
    ortak risk paylaşımı
    lisan anlaşmalarıyla teknoloji veya marka kullanımı ; franchising gibi firmaların işbirliği biçimleri
    uluslararası göç
    dış finansman sağlama ve dış yardım
    makroekonomik politikaların entegrasyonu"
Utku Savaş, Dünya Bankası'nın küreselleşme sürecinin gelişimini, 1. Küreselleşme Dönemi, Ulusçuluğa Geri Dönüş,  2.Küreselleşme Dönemi ve Yeni Küreselleşme Dönemi olarak sınıflandırdığını belirterek, "1. Küreselleşme Dönemi sürecinde (1870-1914) denizcilik ve tren yolu ulaşımının önemli ölçüde geliştiği, telgrafın icadı  ile uzak mesafelere iletişimin sağlandığı böylece dış ticaretin arttığı görülmektedir" dedi.
Ulusçuluğa Geri Dönüş  sürecinde ülkelerin uluslararası işbölümünü sınırlandıran korumacı politikalara yöneldiklerini, politik ulusçuluğun uluslar arası ekonomik ilişkileri sınırlandırdığını, böylece dünya ekonomisi çok taraflı niteliğini kaybettiğini belirten Utku Savaş, 2. Küreselleşme Dönemi sürecinde (1945-1980), 2. Dünya Savaşı nedeniyle Avrupa’nın üretim kapasitesinin tahrip olduğunu, dünyanın hakim ekonomik ve sosyal gücü haline gelen ABD'nin, liberalleşme eğilimlerini yeniden ön plana çıkmasına neden olduğunu vurguladı. Bu küreselleşme sisteminin sanayileşmiş kapitalist ülkelerle sınırlı kaldığını, Bretton Woods sistemi olarak anılan savaş sonrası ekonomik düzenin İMF ile başladığını belirtti.

Vural Savaş,  1980’li yıllarda petrol fiyatları artması sonucunda Batı ekonomisinde durgunluk yaşandığını, ABD dış ticaret açıklarının etkisiyle Bretton Woods sisteminin çöktüğünü, para ve sermaye piyasalarının uluslar arası nitelik kazanmasıyla 3.Yeni Küreleşme Dönemi'nin başladığını belirtti  ve "Bu dönem, birçok gelişmekte olan ülkenin küresel piyasaya girmesiyle, uluslar arası sermaye hareketleri  önemli boyutlara ulaşmasıyla diğer dönemlerinden farklı özellikler göstermiştir" dedi.
Konuşmasına, KÜRESELLEŞMEYE YOL AÇAN EKONOMİK FAKTÖRLER,  EKONOMİK KÜRESELLEŞME ALANLARI, ÜRETİMDE KÜRESELLEŞME, TİCARETTE KÜRESELLEŞME, PARA VE SERMAYE PİYASALARINDA KÜRESELLEŞME, EMEK PİYASASINDA KÜRESELLEŞME başlıklarıyla devam eden Utku Savaş, küreselleşme konusundaki görüşlerini şöyle özetledi:
“Dünya ekonomisinde 1980’lerde başlayan ve 1989’da Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle daha da hızlanan gelişmeler, oldukça karmaşık ve sınırları belirsiz bir şekilde 20.yüzyıla damgasını vurmuştur. Bu süreç içerisinde, sermaye hareketleri, yabancı sermaye yatırımları ve portföy yatırımları çok hızlı bir artış göstermiştir.
Bu süreçte gözlenen diğer önemli bir gelişme, sermaye hareketleri hızlanırken, etki alanının da giderek artmasıdır.1980’de dünya ekonomisine kapalı olan ülkelerin de dışa açılmaya başladığı, reel ve finansal sektörlere ilişkin kontrol ve düzenlemeleri kaldırma eğilimine girdiği dikkati çekmektedir.
Çok uluslu şirketlerin gelişmekte olan ülkelere yatırım yapmalarının da kısa vadeli sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ile yakından ilgili olduğunu savunan Utku Savaş, 1970’li ve 1980’li yıllarda birçok gelişmekte olan ülke yabancı sermaye yatırımlarını ülkelerine çekebilmek için finansal sistemlerini ve dış ticaret yapılarını serbestleştirmişlerdir. Ancak bu süreçte ülke paralarının aşırı değer kazandığı, ithalatın artıp ihracatın gerilediği, yüksek oranlı devalüasyonların yaşandığı ve faiz oranlarının kurlara paralel olarak yükseltildiği gözlenmektedir” dedi.
Utku Savaş konuşmasını şöyle tamamladı:
“Geleneksel değerlendirmelere göre, her ne kadar küreselleşmenin zenginlik yaratacağı, gayri safi yurtiçi hasılayı arttıracağı ileri sürülse de, akademik çevrelerden gelen alternatif değerlendirmeler bu kadar iyimser değildir. Her bir grup tartışmaya farklı açılardan baksa da dünya ekonomisinin göründüğü kadar iyi olmadığını savunmaktadır.
Gelişmiş ülkelerin belirledikleri işbölümü yapısının kırılması, gelişmekte olan ülkelerinde teknoloji üretme sürecinde yerlerini almaları, devletin sanayileşmeyi ve gelen yabancı sermayeyi yönlendirmesi ile mümkündür.  Devletin teknolojiyi öğrenme, teşvik etme, dış rekabette koruma, ihracatı koruma gibi roller üstlenmesi gerektiği görülmektedir.
Ayrıca dünya ekonomisinde gerçek anlamda küreselleşmenin; sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesinin yanında emek ve teknolojinin de serbest dolaşımının sağlanmasıyla mümkün olacağı açık bir gerçektir.”