Fırat Kalkanı” operasyonu, 1200 kilometrelik sınırları boyunca kuşatılmak istenen bir devletin normal refleksidir. Bilimsel bir gerçektir: “Bir ülkenin sınırları siyasi sınırlarının çok ötesinden başlar.” Sykes-Picot’dan 100 yıl sonra, Osmanlı mirasının yeniden paylaşıldığı bir oyuna Türkiye seyirci kalamazdı. Kalmadı.

Türkiye, bir devlet refleksiyle gerçekleştirdiği “Fırat Kalkanı” operasyonuyla bölgenin IŞİD/DEAŞ’tan temizlenmesini ve Mare’den Cerablus’a, güneyde El Bab’a uzanan alanda bir güvenli bölge oluşturulmasını ve Suriyeli mültecileri buraya yerleştirilmesini hedefliyor.

Bu hedefin gerçekleşmesi ve güneyde El Bab’a uzanan 92 km’lik Mare Hattı’nın uluslararası toplum tarafından da güvenli bölge olarak benimsenmesi durumunda, Suriye’nin kuzey parselindeki kantonların birleştirilmesinin ve Türkiye, Rusya ile İran’ın da şiddetle karşı çıktığı ABD/İsrail koridoru’nun önü kesilmiş olacaktır.

Türkiye, “Ortadoğu’nun binlerce yıllık geçmişinde vardım, tezgahlanan kumpaslara rağmen varlığımı sürdürmeye kararlıyım” diyor.

15 Temmuz savrulmasının bu gelişmelerle ilgisi yakın bir gelecekte anlaşılacaktır, ama “Fırat Kalkanı” Türk’ün vatan sevdasını ve direnme azmini ve tarihin akışını belirleme gücünü test eden uzun soluklu bir operasyon olacaktır; farkında mısınız?

Fırat Kalkanı” operasyonunun 25 Temmuz 2015’te yapılması planlanmıştı. 24 Temmuz 2015’te Surç’un bombalanması, hendek savaşları ve 24 Kasım’da Rus savaş uçağının düşürülmesiyle noktalanan süreçte bir dizi olumsuzluk birbirini izledi. 15 Temmuz savrulması sonrasında ve ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın Ankara’yı ziyareti öncesinde başlatılan “Fırat Kalkanı”, adından da anlaşılacağı gibi, Türkiye’nin birliğini, bütünlüğünü koruma korusundaki kararlılığını ilan eden bir operasyondu. “Ortadoğu denkleminde ben de varım!” diyen Türkiye’nin, “Beni güney sınırlarım boyunca kuşatacak, uzun bir geçmişe dayanan köklü tarihi ve kültürel bağlarım olan Ortadoğu coğrafyasından, İslam Alemi’nden soyutlayacak bir ‘koridor’a kesinlikle izin vermeyeceğim” mesajıydı.

Geçmiş olsun demek için biraz geç kaldığını ifade eden Biden, Suriye ile ilgili kırmızı çizgilerimiz konusunda konuşurken de bize hak vermiş ve “PYD Fırat’ın doğusuna çekilecek, nokta!” demişti.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) desteklediği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) 14 saatte Cerablus’a girdiğinde, PYD militanları Membiç’ten çekilmemişlerdi; üstelik silah yığınağı yapıyorlardı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’deki varlığı ABD, Rusya ve İran’la yapılan anlaşmalara dayanıyordu; ÖSO’nun IŞİD/DEAŞ’ı Cerablus’tan çıkarmasına destek verecektik.

Başlangıçta operasyona ses çıkarmayan bu devletler, TSK’nın ve desteklediği ÖSO’nun YPG ile çatışmaya başlamasına tepki gösterdiler. ilk tepki ABD’den geldi. TSK’nın IŞİD/DEAŞ’la savaşması gerektiği belirtiliyor, aba altından sopa gösteriliyordu. ABD’nin Fırat Kalkanı’na karşı çıkan açıklamalarına paralel olarak Rusya ve İran’dan da benzer içerikli açıklamalar geldi; Rusya Türkiye’nin IŞİD/DEAŞ’la savaşan gruplara vurmaması gerektiğini belirtirken, İran da “Fırat Kalkanı” operasyonunun biran önce bitirilmesini istiyordu.

ABD’nin Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında uygulamaya koyduğu ve bölgede 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi, Rusya ve İran’ın şiddetle karşı çıkması ve Esad’a çok güçlü destek vermeleri nedeniyle Suriye parselinde tıkanmıştı. Suriye krizinin başladığı 2011’den bu yana, Ortadoğu’da bölgesel ve küresel güçler arasında kıyasıya bir paylaşım savaşı yaşanıyor. Paylaşılanın Osmanlı mirası olması nedeniyle, imparatorluğun varisi olan Türkiye de bu kavgadan olumsuz etkilenmekte..

SYKES-PİCOT’NUN GÜNCEL VERSİYONU: BOP

100 önce Osmanlı’nın Ortadoğu coğrafyasını paylaşmayı hedefleyen Sykes-Picot Anlaşması’nın güncel versiyonu olan Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirmek adına yapılan operasyonlar nedeniyle bölgemiz tam bir kurtlar sofrasına dönüştü. Dostluk, müttefiklik ve komşuluk ilişkilerinde, güçlü olanın sözünü dinletebildiği yeni dengeler oluşuyor.

Dostlarımız ve komşularımız öncelikle şunu bilmelidir: Türkiye bu büyük oyunda sınırlarının güvenliğini sağlama, varlığını ve birliğini koruma peşindedir. Türkiye’nin Suriye’yi işgal etme gibi bir niyeti yoktur, ama sınır güvenliğini sağlamak ve düne kadar Osmanlı’nın bir vilayeti olan coğrafyada yaşayan akrabalarına, Türkmenlere yönelik katliamları önlemek gibi bir insani görevi ve mecburiyeti vardır. Kilometrelerce ötelerden hatta okyanus ötesinden gelerek Suriye’nin geleceğini şekillendirmeye soyunanların, Türkiye’den, sınırlarının hemen ötesindeki soyguna, talana ve katliama seyirci kalmasını isteme hakları yoktur! Suriye’deki varlık nedenlerini açıklamaları gereken dostlarımız, “Fırat Kalkanı” operasyonunun Çobanbey’le, cep içi kadar bir coğrafya ile sınırlı kalmasını isteyemezler.

Suriye’nin 2011 öncesinde yapılan sayıma göre nüfusu 23 milyondu. Bunun yüzde 73’ü Arap (ya da kendini Arap olarak ifade etmek zorunda kalanlar), Yüzde 13.5’i Türkmenler ve yüzde 10’u Kürtlerden oluşuyordu. Fırat’ın batısından Akdeniz’e doğru Türkmen nüfusu yoğunlaşırken Kürt nüfusu gerilemektedir. 15 Temmuz savrulmasını fırsat bilerek Menbiç’i aıdıklarında, YPG militanlarının ilk yaptıkları iş, tapu ve nüfus kayıtlarını yağmalayıp yakmak oldu. Çünkü, Adını Mabuk Kürtleştirip Mabuk yaptıkları Menbiç’te Kürt nüfusu yalnızca yüzde 3’tü!

CEP İÇİ KADAR BİR YER, AMA..

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Özgür Suriye Ordusu’na destek vermek amacıyla başlattığı “Fırat Kalkanı”nın operasyon alanının merkezi Cerablus. Haritaya bakıldığında “cep içi bir yer için mi bu riski göze aldık?” sorgulaması yapılıyor, ama mesele o kadar basit değil. Önce Cerablus sonra Cerablus-Mare Hattı kontrol altına alınacak.

Bununla ne sağlanmış olacak?

Operasyon için “Fırat Kalkanı” adı boşuna seçilmiş değil, Biden’ın söz verdiği gibi, YPG Fırat’ın doğusuna çekildiğinde Cerablus-Menbiç-Karkamış üçgeni “ÖSO’nun kontrolüne” geçmiş olacak.

Fırat, Suriye’nin can suyu. Cerablus-Menbiç-Karkamış Fırat’ın kale kapısı..

Bu bölge, BOP’un en önemli hedeflerinden biri olan “koridor”un Halep üzerinden Akdeniz’e ulaşabilmesi için aşmak zorunda olduğu bölge..

Bu bölge, Suriye’nin kuzey parselindeki kantonların birleştirilerek bir Suriye Kürdistan’ı oluşturmak için kontrol altına alınması gereken bir bölge..

Burayı kontrolü altında tutan Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olacaktır. Türkiye’nin Ortadoğu denklemi dışına savrulmaması, Suriye’nin geleceği şekillendirilirken masada olabilmesi, bu bölgenin kontrolüyle yakından ilgilidir.

Cerablus değil orası, Conkbayırı” dememizin nedeni buydu.

TÜRKİYE GÜVENLİ BÖLGE PEŞİNDE

Fırat Kalkanı” operasyonu, 1200 kilometrelik sınırları boyunca kuşatılmak istenen bir devletin normal refleksidir. Bilimsel bir gerçektir: “Bir ülkenin sınırları siyasi sınırlarının çok ötesinden başlar.” Sykes-Picot’dan 100 yıl sonra, Osmanlı mirasının yeniden paylaşıldığı bir oyuna Türkiye seyirci kalamazdı. Kalmadı.

Türkiye, bir devlet refleksiyle gerçekleştirdiği “Fırat Kalkanı” operasyonuyla bölgenin IŞİD/DEAŞ’tan temizlenmesini ve Mare’den Cerablus’a, güneyde El Bab’a uzanan alanda bir güvenli bölge oluşturulmasını ve Suriyeli mültecileri buraya yerleştirilmesini hedefliyor. Bu hedefin gerçekleşmesi ve güneyde El Bab’a uzanan 92 km’lik Mare Hattı’nın uluslararası toplum tarafından da güvenli bölge olarak benimsenmesi durumunda, Suriye’nin kuzey parselindeki kantonların birleştirilmesinin ve Türkiye, Rusya ile İran’ın da şiddetle karşı çıktığı ABD/İsrail koridoru’nun önü kesilmiş olacaktır.

Türkiye, “Ortadoğu’nun binlerce yıllık geçmişinde vardım, tezgahlanan kumpaslara rağmen varlığımı sürdürmeye kararlıyım” diyor.

15 Temmuz savrulmasının bu gelişmelerle ilgisi yakın bir gelecekte anlaşılacaktır, ama “Fırat Kalkanı” Türk’ün vatan sevdasını ve direnme azmini ve tarihin akışını belirleme gücünü test eden uzun soluklu bir operasyon olacaktır; farkında mısınız?