Peki, Türkiye, Gezi olaylarından sorumlu tutulan “faiz lobisi”nin oyunlarına karşılık verebilecek güçte midir, döviz rezervi döviz fiyatlarını baskılayabilecek düzeyde midir? Türkiye, yıllardır “tatlı” faiz oranlarıyla beslediği “faiz lobisi”nden neden şikayet eder hale gelmiştir? Yaklaşan seçimler öncesinde, “Başbakan bir büyük canavarla boğuşuyor” imajı yaratılmak ve bundan sandıkta yararlanılmak mı isteniyor? Bilemeyiz, ama hepimiz, ülkemizin güneyindeki ülkelerde körüklenen yangının üstümüze sıçratılmak istendiğinin bilincinde olmalıyız.
Merkez bankaları, kasalarında yeterli miktarda döviz rezervi varsa, döviz, borsa ve faiz cephelerindeki dalgalanmalardan çıkar sağlayan “faiz lobisi”nin oyunlarını boşa çıkaracak müdahalelerle döviz fiyatlarını kontrol altında tutabilirler. Aksi halde, kurlar düşükken faize yatırdığı dövizlerini yüksek kurdan bozduran sıcak para lobicileri, hem faizden hem de kur farkındaki dalgalanmadan yararlanmış olurlar. Yurt dışına kaçan sıcak paralar, bir süre sonra, daha yüksek faiz teklifiyle geri çağrılır. Türkiye’nin, küreselleşme akımları sonrasında, uluslararası sisteme entegre edilmesinden sonraki yıllarda bu oyunları yaşadık, biliyoruz.
Peki, Türkiye, Gezi olaylarından sorumlu tutulan “faiz lobisi”nin oyunlarına karşılık verebilecek güçte midir, döviz rezervi döviz fiyatlarını baskılayabilecek düzeyde midir? Türkiye, yıllardır “tatlı” faiz oranlarıyla beslediği “faiz lobisi”nden neden şikayet eder hale geldi? Yaklaşan seçimler öncesinde, “Başbakan bir büyük canavarla boğuşuyor” imajı yaratılmak ve bundan sandıkta yararlanılmak mı isteniyor, bilemeyiz, ama hepimiz, ülkemizin güneyindeki ülkelerde körüklenen yangının üstümüze sıçratılmak istendiğinin bilincinde olmalıyız.
Batılı ve bazı Arap televizyonların günler öncesinden gelip Gezi olaylarını canlı yayınlamak üzere mekan tutmaları, ABD’nin Suriye konusunda Türkiye’yi kendi başına bırakması, benzer olaylar kendi ülkelerinde yaşanırken sessiz Avrupa Parlamentosu’nun Gezi Parkı olayları üzerinden Türkiye’yi kınama kararları yayınlamaları… dikkatle izlenmesi gereken gelişmelerdir. “Faiz lobi”, BOP coğrafyasında yer alan 22 ülkenin siyasi haritalarını yeniden düzenlemek üzere kolları sıvayan küresel elitlerin piyasalarımıza yansıyan yüzüdür, aysbergin su üstünde kalan bölümüdür.
DÖVİZİN VARSA, SORUN YOK, AMA…
Türkiye, şu anda, çok ciddi miktarda uluslararası döviz rezervine sahip. Dünkü yazımızda Fitch Direktörü Paul Rawkins’ten aktardığımız gibi, bu paralar, cari açığımızı finanse etmede ve ekonomimize 5 ay dayanacak bir tampon bölge oluşturuyor. Burada Rawkins’in “5 ay” vurgulaması çok önemli. 5 ay bir ülkenin ekonomisi için çok uzun bir süre değildir. “5 ay” uyarısı, çok dikkatli olmamızı gerektiren bir uyarıdır.
Rawkins, “Bütün bu gelişmeler, otoritenin nasıl karşılık vereceğine bağlı. Problem işte o zaman ekonomiye yansıyabilir. Turizm, kısa süreli sermaye akışları ya da toparlanma etkilenebilir. Bütün bu sürecin iyi planlanması gerekiyor. Protestolar uzun sürerse ekonomiyi etkilemeye başlayabilir” diyor ve ekliyor: “Türkiye kırılgan. Aslında ağır bir şekilde kısa vadeli sermaye akışlarına bağlı ve yüksek seviyede dış borç (340 milyar dolar) söz konusu. Bütün bu faktörlerin dikkate alınması gerekiyor” diyor.
Rawkins’in de işaret ettiği gibi, krizi yönetenlerin daha uzlaşmacı, daha açıklayıcı bir dil kullanmaları gerekiyor. Gezi Parkı’nda eylem yapan Y Kuşağı (1980-1999) gençleri, bu ülkenin geleceğine yön verecek gençlerimizdir. Bu ülkenin zenginlik kaynağıdır. Bu zenginliğimize sahip çıkmak durumundayız.
CNN International’ın Gezi olaylarının başlamasından iki gün önce Taksim’e gelerek yayın yapacak uygun mekanlar kiralaması, olayların en hareketli zamanlarında gün boyu canlı yayın yapması, İngiliz BBC’nin, El Cezire’nin, hatta Katarlı Emir TV’nin aynı heyecan içinde yayın yapmaları, Gezi Parkı olaylarının belli amaçlar doğrultusunda provoke edilmek istendiğinin en çarpıcı örnekleridir. Gezi Parkı’nın sınırları Türkiye siyasi haritasının sınırlarını çoktan aşmıştır. ABD’den, Rusya’dan, Avrupa Parlamentosu’ndan kendi politikaları doğrultusunda uyarılar almaktayız.
Türkiye, Ortadoğu merkezli yaşanmakta olan enerji savaşlarının odak noktası haline gelmiştir. Küresel güçler arasında yaşanmakta olan paylaşım savaşının, “Esatlı mı, Esat’sız mı bir Suriye?” noktasında tıkanmış olması, tüm dünyayı etkileyen ve ne kadar süreceği kestirilemeyen sıkıntılı bir bekleyiş sürecinin başlamasına neden olmuştur. Suriye krizine çözüm bulma konusunda ABD ile Rusya arasında yapılması planlanan Cenevre görüşmeleri belirsiz bir tarihe ertelenmiştir.
FIRTINA ÖNCSEİ SESSİZLİK KAYGILAR YARATIYOR
ABD’nin Ortadoğu siyasi haritasını yeniden belirlemeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi’ni hem İsrail’in güvenliği hem de enerji politikası açısından rafa kaldırması mümkün görünmemektedir. Yüzyıllık hayalini gerçekleştirerek Akdeniz’e inen Rusya’nın Tartus üssünden kolay kolay vazgeçmesi de beklenmemelidir. Çin, petrol ihtiyacının büyük bir kısmını sağladığı İran’ın, dolayısıyla Suriye’nin arkasındadır. Küresel güçler, Ortadoğu’da esen rüzgarların kendi lehlerine dönmesini beklemektedirler. Fırtına öncesi yaşanan bu sessizlik, tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de tedirginlik yaratmaktadır.
Genişletilmiş BOP coğrafyasında yaşanan gelişmelerin kronolojisine baktığımızda, “Sıra Türkiye’de mi?” sorgulamasına uzanan kaygılar yaşamaktayız.
Türkiye’de mevsim, Gezi Parkı krizinin uzayıp gitmesi için hiç de uygun bir mevsim değil. Krizi yönetme durumunda olanların bu gerçekleri eğitimli, zeki, kitlesel iletişim araçlarını, sosyal medyayı çok başarılı bir şekilde kullanabilen, asla şiddet taraftarı olmadığını her davranışıyla ortaya koyan Y Kuşağına gerektiği gibi anlatmaları gerekir. Gezi Parkı krizini yönetenlerin kucaklayıcı bir dil benimsemeleri hepimizin yararına olacaktır.
Kapımızın hemen dışında bir küresel paylaşım kavgası yaşanırken, içerde birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.