Köşe yazılarını, yorumları, haberleri kendi birimlerini de ekleyerek, söylenmeyen ya da söylenemeyenlerle birlikte okuma pratiği geliştirmiş okuyucularımız, 7 Ağustos tarihli ve “Türkiye’nin Kaderi Bahçeli’nin Elinde” başlıklı yazımızı onaylayarak ve biraz da kaygılanarak okuduklarını ifade ettiler. Bu arada yazımızı, ‘MHP’ye bir methiye’ olarak değerlendirip sorgulayanlar da oldu. 
Hemen belirtelim, yazımız methiye ya da eleştiri değil, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından günümüze uzanan tarih diliminde yaşananların siyaset sahnelerimize yansımalarına ilişkin özet bir durum değerlendirmesidir, bir saptamadır. İlerde toplum mühendisliği konusunda araştırma yapacak olanlar, bu tarih dilimini konu alan çok ilginç tezler yazacaklardır. 
Yazımızda, son genel seçimde tek başına iktidar olma yetkisi alamayan Ak Parti’nin 7 Haziran sonrasında bir hayalet seçim yapılmış gibi hükümet etmeye devam edebilmesinin nedenlerini sorgulamış, bu durumun bir türlü değiştirilemeyen Seçim ve Siyasi Partiler Yasası ile Anayasa’daki boşluklarla olan ilişkilerine dikkat çekmek istemiştik. Önemli ve uzmanlık gerektiren bir konu olduğundan açıklamaları hukuk otoritelerine bırakmıştık. 
Yazımızda, 2002’de Kemal Derviş’in erken seçim çağrısına “evet” diyerek koalisyon ortağı MHP’nin Meclis dışına savrulmasına neden olmakla, Ak Parti’nin önünü açmakla, son Meclis Başkanı seçimlerindeki tutumu  nedeniyle bu makamı Ak Parti’ye hediye etmekle eleştirilen Bahçeli’nin, bu şok edici kararlarında, iki partinin aynı seçmen tabanına sahip olmalarının rolü olup olmadığını sorgulamıştık;  “Türkiye’nin Kaderi Bahçeli’nin Elinde” deyişimizin nedeni bu sorgulamaydı. Siyaset sahnemizi etkileyen dinamikleri görebilmek için, gelişmelere geniş açıdan bakarak değerlendirmek gerekiyor. 
 MHP LİDERİ BAHÇELİ, “ŞARTLAR AĞIRLAŞTI, SEÇİM İKİNCİ PLANDA” DERKEN NE ANLATMAK İSTİYOR?
“Türkiye’nin Kaderi Bahçeli’nin Elinde” başlıklı yazımıza amacı dışında anlamlar yükleyenlerin, MHP Lideri Bahçeli’nin Pazartesi günü yaptığı “Şartlar ağırlaştı, seçim ikinci planda” şeklinde özetlenebilecek açıklamalarını nasıl değerlendiklerini merak ediyoruz. Salı günü, “Koalisyon tamam” gazlamasıyla İstanbul Borsası’nı şahlandıranların Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Başbakan MHP ile de görüşebilir” açıklamasını nasıl yorumladıklarını bilmek istiyoruz. 
Ülkedeki şartların ağırlaştığını ve gelişmelerin vahim bir sınıra dayandığını belirten MHP Lideri Bahçeli ne diyor: 
“Bugünkü ortamda, hiçbir parti siyasi ikbal ve seçim hesabına odaklanamayacaktır. Erken seçim gündemi tedavülden kalkmış, ikinci plana düşmüştür.”
“…Olağanüstü bir dönemden geçen Türkiye’miz tam bir istikrarsızlık ve belirsizlik sarmalındadır. Şartlar oldukça ağırlaşmış, gelişmeler vahim bir sınıra dayanmıştır. Türk milleti her yönden ateş altına alınmıştır. (…) Anlaşılmaktadır ki, AKP’nin kafası karışık, onlarca saat görüşmesine rağmen CHP’yle ortaklığa soğuktur. Türkiye’nin bu denli sıcak ve sorunlu bir gündemi varken; AKP ile CHP’nin kaçak güreşmesi, birlikteliğe yanaşmaması, masayı devirmek için bahane arayışları bir defa siyasi sorumsuzluk örneğidir."
“… AKP ile CHP bir hükümet kurmak durumundadır. Millet ve devlet bekasının aşırı ve anormal ölçülerde tehdit ve tehlikelere maruz kaldığı bugünkü ortamda, hiçbir parti siyasi ikbal ve seçim hesabına odaklanamayacaktır. Nitekim Türkiye’nin erken seçim gündemi artık tedavülden kalkmış ve ikinci plana düşmüştür. AKP ile CHP’den beklentimiz Türkiye için istikşafi görüşmelerden sonra insiyatif almaları, inkişafi bir koalisyon hükümetinde buluşmalarıdır."
Borsayı şahlandıran “Koalisyon tamam!” coşkusu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Davutoğlu MHP ile görüşebilir” açıklamasıyla sönüverdi. Perşembe günkü görüşmelerden de bir koalisyon anlaşması çıkması beklenmiyor. Bahçeli’nin deyişiyle, “AKP ile CHP inkişafi bir koalisyon förmülünde anlaşamazlarsa ve hiçbir parti seçim hesabına odaklanamayacaksa”, ülkeyi yönetecek hükümet nasıl oluşturulacak?
KOALİSYON GÖRÜŞMELERİ SÜRÜP GİDİYOR, AMA…
Ak Parti ile CHP arasında koalisyon görüşmeleri istikşafi çerçevede sürüp gidiyor, ama Meclis Başkanı seçimlerinde yaşananlardan sonra, hiçkimse bu görüşmelerden olumlu bir sonuç, bir hükümet ortaklığı kararı beklemiyor. Çünkü, “Türkiye’de Meclis başkanına verilen oyların rengi, olası bir koalisyonun yapısını da belli eder” kuralı Türk siyasetinin yazılı olmayan yasalarından birini oluşturmuştur ve halen tedavüldedir. 
“Düne kadar iş çevrelerinin dayattığı Ak Parti-CHP ortak hükümetine oldu-bitti gözüyle bakılıyordu, ama Meclis başkanlığı seçimlerinde MHP’nin oy pusulasına kendi adaylarının adını yazarak geçersiz oy kullanmaları, koalisyon olasılıklarına yeni ufuklar açmış oldu. “Deniz Baykal Meclis Başkanı, Ak Parti- CHP koalisyonu tamam” denilirken, Ak Parti adayı İsmet Yılmaz’ın MHP’nin dolaylı desteği ile Meclis Başkanı seçilmesi, Ankara kulislerinde seçim sonuçlarının çok ilginç hesaplarla değerlendirildiğini ortaya koyuverdi.” O nedenle gözler MHP’de, daha doğrusu MHP Lideri Devlet Bahçeli’de.. 
Ak Parti, 7 Haziran’ın hemen sonrasında bir sanal seçim yapılmış ve bu seçimde tek başına hükümet kurma hakkı elde etmiş gibi davranıyor. 
Peki, Ak Parti kime güveniyor olabilir?
Yasal boşluklara ve Cumhurbaşkanı’nın, “Davutoğlu MHP ile görüşebilir” açıklamasından yola çıkarsak MHP Lideri Bahçeli’nin değerlendirmelerine..
Bu durumda neler olabilir?
ANKARA KULİSLERİNDEN YANSIYANLAR
Ankara kulislerinden yansıyanları özetleyecek olursak… Ak Parti 45 gün sonrasında hükümet kurulamaması durumunda, geçici seçim hükümetine sıcak bakmıyor. Siyaseten tartışmalı bir formül olduğunu kabul etmesine rağmen, “Anayasa’ya aykırı değil” değerlendirmesine sığınarak, bugünkü hükümetle seçime gitmeyi hedefliyor.
Ak Parti MHP’den olumlu bir sinyal alabilirse, Meclis’ten, seçimlerin yenilenmesi kararı alınmasını isteyecek.  Danışma Kurulu’nda anlaşma olmazsa, grup önerisi şeklinde Meclis gündemine taşınacak. Bu noktada gözler Bahçeli’ye çevriliyor. MHP Lideri’nin çekimser kalması bile Ak Parti’yi önümüzdeki seçime kadar iktidarda tutabiliyor. Bu da, 7 Ağustos tarihli yazımızda vurguladığımız gibi, “MHP’den Ak Parti’ye ‘seçimsiz iktidar’ hediyesi” olarak değerlendirilebilir. 
Siyaset kulislerinde başka formüller de dolaştığı için, MHP Lideri, “yiğitlik bende kalsın” diyerek bu formüle “evet” diyebilir. Çünkü Ak Parti’nin, Prof. Kanadoğlu’nun işaret ettiği “Anayasa hilesi” bir projesi var. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 45 günde hükümet kurulamaması halinde, Anayasa’nın Meclis’i fesheden ve mevcut partilerin katılımıyla seçime gidilmesini öngören hükmünün çevresinden dolanabilir. Yani, süre bitiminde Başbakan Davutoğlu’nu erken seçime yönelik azınlık hükümeti kurmakla görevlendirebilir. Bu hükümet, Meclis’ten güvenoyu alsa da almasa da, atanmış hükümet olarak yoluna devam edeceğinden Ak Parti, yeni bir seçime kadar, arada yapılmış bir sanal seçimi kazanmış gibi tek başına ülkeyi yönetebilir. Anayasa’nın değişik yorumlanmasından kaynaklanan bir “hile.”
ERKEN SEÇİM 2017’DE Mİ?
Erken seçimin Ak Parti’ye tek başına iktidar yetkisi vermeyeceği gerçeğinden yola çıkarsak, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu seçimleri olabildiğince ileri bir tarihe erteleyecek bir formül arayışı içinde olacaklardır. Bu arayışı MHP Lideri Bahçeli’nin, “Şartlar ağırlaştı, seçim ikinci planda” söylemiyle birlikte değerlendiğimizde, seçimlerin 2015’in bahar aylarına, hatta 2017’ye kayma olasılığı oldukça yüksektir. Çünkü, siyaseti önemli ölçüde ekonomik gelişmeler ve ekonomik gerçekler yönlendirir. 
Türkiye’nin ekonomi dinamikleri 2017’den önce yapılacak bir seçime pek şans tanımıyor. Nedenine gelince… 2014 yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleriyle “kayıp yıl” oldu. 2015, seçim propagandaları ve koalisyon arayışlarıyla kaybedilmekte. Kasımda ya da 2016 baharında yapılacak bir seçim, 2015 ve 2016 yıllarının kaybedilmesine neden olur ki, ekonomik koşullar buna izin vermez. Bir erken seçim mevcut siyasi tabloyu değiştirmeyeceğine göre, bizce en makul seçim tarihi 2017’dir. Elbette, siyasi gelişmelerin her hesabı altüst edeceğini gerçeğini de unutmamak gerekir. 
DAVUTOĞLU MHP’NİN KAPISINI ÇALDIĞINDA BAHÇELİ’NİN YANITI NE OLABİLİR?
Peki, “Türkiye’nin bu denli sıcak ve sorunlu bir gündemi varken, AKP ile CHP’nin kaçak güreşmesi, birlikteliğe yanaşmaması, masayı devirmek için bahane arayışları siyasi sorumsuzluk örneğidir” diyen Devlet Bahçeli, Davutoğlu MHP’nin kapısını çaldığında ne diyecek?
Ak Parti, “Uygun bir tarihte seçim” teklifiyle Meclis’e geldiğinde MHP Liderinin tutumu ne olacak? 
Bu soruya yanıt ararken MHP’nin, Öcalan getirildiğinde idamın gündemden kaldırılmasında kilit rol oyması, 2002’de ülke krize sürüklendiği bir dönemde Meclis dışına savrulmayı bile göze alarak erken seçime “evet” demesi, 2007’de e-muhtıra konuşulurken 367 krizinin aşılmasını, cumhurbaşkanı seçiminin yapılmasını, türban krizinin aşılmasını sağlaması gibi uygulamaları akla geliyor. 
MHP’nin ve Devlet Bahçeli’nin ülkenin geleceğini derinden etkileyen ve çeşitli yorumlara neden olan radikal kararlardı bunlar. 
Bugünlerde, “Şartlar ağırlaştı, seçim gündemden kalktı” diyor, MHP Lideri..
Peki, şimdi neler olacak?
Söz döndü dolaştı, 7 Ağustos tarihli yazımızın başlığına dayandı: “Çözüm Bahçeli’nin elinde.”  
Yıllardır değiştirilmeyen seçim ve siyasi partiler yasası ve Anayasa, demokraside böyle ilginç süreçler yaşamamıza neden oluyor. O nedenle, “Türkiye’nin Kaderi Bahçeli’nin Elinde” başlığı altında yazdıklarımız da, bir methiye ya da eleştiri değil, bir durum saptaması oluyor.