Hani bazen bulunduğunuz yerde oraya sığmadığınızı görürsünüz. Yüreğiniz bir sarılmamış yarada kanıyordur kabuğuna her değdikçe düşünceleriniz. Bir şeyi bitirmenin en kaçınılmaz noktasında kalbinizle, düşünceleriniz arasında sıkışıp kalırsınız. Sizi en çok da sahtelikler incitir. Söylenen yalan sözler, gerçek dışı vaatler…
Diğer taraftan yapmanız gereken işler, güçler… Dönmesi gereken değirmen vardır.
Hadi kolaysa yapma vazgeç, sonradan yine kaybeden sen olursun.
Diğer taraftan Ekim’in,  renk cümbüşü insanın içindeki yaşama sevinicini ortaya çıkarıyor adeta. Bu gün hava güneşli, sararmış, kıpkırmızı, yeşil yapraklara basarak yürüyorum yazı geride bırakırken…
Sonbahar nedense hüznü değil bitişin başlangıcını verdiği için bir kuğu dans ediyor, bir mutluluk türküsü penceremden içeriye doluyor sanki.
Hayatı sıradan yaşamayıp derinlemesine inceleyince şimdiye kadar göremediğiniz küçük ayrıntılar ortaya çıkıveriyor aniden.
Hep anı yaşamaya dair bir şeyler söyleyip dururuz. 
O anı değerlendirmek ‘anın’ kıymetini bilmek gibi büyük laflar ederiz etmesine de çoğu kere bizde bilmeden bu yanlıştan kurtulamayız.
Ama benim söyleyeceğim şey anı yaşamanın ötesinde bir şey.
Öyle insanlar tanıyorum ki, hayatının hiçbir diliminde bulunduğu ortamın zevkini, neşesini çıkaramadan, sürekli mutsuz, huzursuz yapılarıyla hem kendilerini hem başkalarına hayatı zindan eden grup…
İki sohbet edeceklerdir. Karşıdaki kişi sürekli telefonla konuşup durur.
Hem kendi yaşadığı zamanın önemini anlayamaz. 
Hem de karşısındaki kişi mutsuz olur ister istemez. Kendini değersiz hisseder…
Bazıları da hep bir adım sonrası için plan yapmaktan canı çıkar.
Oysaki senin böyle bir amacın yoktur. Sana sorma gereği bile duymaz. 
Bu güzel günleri, dost sohbetleri, karşılıklı söylenen şarkılar, nefes almak, dahası şu anda yaşamak varken neden başka zamanlarda kaybolur gideriz.
Anılarımızı anlatırken geçmişin kollarına kelepçelenmeden anlatabilmeyi başarsak ne güzel olur.
Karşımızdaki kişi ile kaliteli zaman geçirip dediklerini duyabilsek kendimizi tam anlamıyla bulunduğumuz anın keyfine akıtabilsek fena mı olur.
Sonra öyle bir an geliyor, insan ne yaşadığını tam olarak bilemiyor.
Sohbet ederken, işi düşünüyoruz.
İş görüşürken aklımızda başka şeyler.
Acaba ne zaman bulunduğumuz anı o anda tam anlamıyla yaşayacağız.
Suretimiz biraz istirahat etse mi ne dersiniz?