Çocuk; dünyaya geldiği, büyüdüğü evin ikliminden beslenir. Anne ve babanın kişilik sorunları, benlik saygısı, varsa hastalıkları, ekonomik sorunları, alkol, kumar vs. alışkınları tüm bunlardan ve genetik olarak da getirdiği mirasından etkilenerek büyür şekillenir.
Bir bebek bakım aldığı kişiden ne bekler. İhtiyaçlarının karşılanmasını, koşulsuz sevgiyi ve gözlerinizdeki, kucağınızdaki sıcaklığı ölçülü bir şekilde verirseniz çocuk güvenli bir ortamda büyür. Güvenli bağlanan çocuk da daha sağlıklı bir çocuk, ergen ve yetişkin olur. Kaygılı, korkulu, kaçıngan bağlanan çocuklar ise bebekken ona bakım verenlerin ilişki kurma biçimlerinden etkilenir. Çocuk ilgi beklediğinde, ihtiyacı olduğunda saatlerce ağlar ve bakım veren kişi kayıtsız kalırsa ilerde kaçıngan ilişkilerinde güvenli bağlanamayan bir yetişkine “merhaba” demiş olursunuz. Cezalandırıcı ebeveynden aldığı tepkilerle bebeğin kendilik algısı yaralanarak oluşur.  Bu bireyler ikili ilişkilerinde, evliliklerinde savunma mekanizması olarak zor durumlarla baş etmeyi ancak uzaklaşarak baş edebilirler.
Bazı ebeveynlerde çocuğun özerk olmasını istemez ve sürekli baskı altında tutarlar. Korkulu bağlanan bireyler; sosyal temas ve yakınlık isterler fakat kendilik algıları olumsuz ve karşılarındaki kişiler tarafından reddedilme korkusu yaşadıkları için kaybetmemek için ya ilişkiye başlamazlar yada aşırı yapışarak güvenlik hissi ararlar.  Partnerlerini aşırı ilgi vererek aşırı ilgi bekleyerek, kontrol ederek, partnere odaklı yaşayınca karşı taraf kaçıncaya kadar bu döngüyü tekrar ederler.  Çünkü kendilik değerlerini düşük algıladıkları için daima bir tehdit altında hissederler.
***
Bağlanma stillerine kısaca baktıktan sonra son zamanlarda çok kullanılan “toksik İlişki” kavramını duymuşsunuzdur. İlişkinin yanı sıra ebeveynlerin çocukları ile “toksik” ilişkileri olduğundan biraz bahsetmek istiyorum.
Mesela; çocuğu aşırı koruma, aşırı kontrol, fiziksel ve sözel istismar, küçümseme, aşağılama, hor görme, etiketleme, reddetme gibi davranışlar ne yazık ki çocuğun benlik saygısında hasar bırakmış oluyor.
Çok otoriter, mükemmeliyetçi bir baba çocukta yetersizlik duygusunu aşılayarak ne yaparsa yapsın, birçok başarısına rağmen halen kendisini yetersiz hisseden yetişkinler gördüm. Gözlerinin ta derinliklerinde o küçük çocukta bırakılan başarısızlık duygularını yer etmiş halini görmek ve yeniden bir çerçeveleme ve uzunca bir yoldan sonra kendini yeniden keşfetmelerine şahit oldum.
Eşinden memnuniyetsiz kadınlarımızın, bir de çocukluktan getirdikleri “değersizlik” duyguları ve yanlış kendilik algıları ile kendini güzel bulamayan, bardağın hep boş kısmını görüp evin içinde sürekli sızlanan, ağlayan bir annenin, çocuğu ile kurduğu bağ çocukta yılların katmerleşerek çoğalttığı bir değersizlik döngüsüne ortam hazırlıyor. Babanın anneye ilgisi, sevgisi, verdiği değer ya da tam tersi annenin yaşam kanallarını ya iyileştiriyor ya da tümden tıkıyor.
Oysa her anne baba iyi niyetlerle çocukları için ne kadar fedakârlık yapıyorlar. Kendilerinde iyileştirmedikleri o karanlık yönleri ile çocuğun hem vazgeçilmezi hem de çıkmazı oluyorlar.
Bazı ebeveynleri taktir ediyorum. Kendi duygusal iniş çıkışlarını, depresif durumlarını ve eşleri ile ilişkilerini düzenlemek için danışmanlık alıyorlar. Aslında bu yatırım hem evliliklerine hem kendilerine aynı zamanda da şimdinin küçüğü geleceğin yetişkinine şifa gibi geliyor.
Peki nasıl bir ebeveyn olalım ki; çocuklar bu toksik etkiden kurtulsun diyorsanız. En önce kişinin kendisiyle kurduğu ilişki olumsuz ise onu düzenlemekte fayda var. Kendi ile barışık olmayan bir insan başkasına bu duyguyu veremez. Empati kurmak, çocuğun duygularını görmezden gelmemek, üzüldüyse “boş ver geçer” demek yerine üzüntüsünü anlamak. Hemen gel seni mutlu edelim dememek de kıymetli. Çocuk olumsuz duygunun mesajını almasına müsaade edin. Duygularını ağzına tıkamadan önce dinleyip onu anlamaya çalışın.
Diğer bir önemli konu sağlıklı sınırlar belirlemiyor olmanız. Evin her bireyi farklı bir şey söylerse çocuk onların içinden en işine geleni yapar. Kuralların yanı sıra onun bazı şeyleri yapmasına, birey olmasına fırsat verin. Kendi davranışlarınızı düzenlemeyip sen beni dinle, benim yaptıklarımı yapma demekle olmaz bu iş, çocuk direkt sizi model alır. Unutmayın çocuk söylediklerinizi değil yaptıklarınızı örnek alır.