Çevrenize şöyle bir bakın, insanların çoğu anlaşılmak istiyor. Sadece anlaşılmak, beni dinlesinler, bana hak versinler.
Karşı tarafın söyledikleri o gün ki, şartlar ve bağlam açısından ne kadar anlaşılabiliyor. Anlaşılmak isterken karşı tarafı da anlayabiliyor musunuz? İletişimde fark ettiğim en büyük eksiklerden biri de “duygu empatisi” yapmamak. Empati sadece kişinin söylemiş olduğu şeyler üzerinden konuya dair “düşünce empatisi” dışında da bakmak iletişimdeki tıkanıklıkları giderecektir. Anlamak neden daha zordur? Hiç düşündünüz mü? Anlamak neleri içerir. Bir kere iyi bir dinleyici olmak yani ‘can kulağı ile dinlemek’ duymak ve daha da ötesi içe almaktır.
Peki bu nasıl olacak? Eşiniz, arkadaşınız, sevgiliniz, çocuğunuz, bir yakınınız size bir konuda düşüncesini söyledi. Geçmiş zamanda yapılan bir iyilik bir beklenti, bir ihtiyacın karşılanıp karşılanmaması olabilir. Kişinin söylediği şey ne olursa olsun onun, o andaki duygularına empati yapmak iletişimi güçlendirir. Diyelim ki, sizden bir şey yapmanızı veya yapmamanızı istemiş olsun. Veya size bir iyilik yapmış ve anlaşılmamış olsun. Geçmişteki o durumda neler hissedip neler düşündüğüne bakmayı denemek sadece birkaç dakikanızı alır. Karşıdaki kişinin duygu ve düşüncelerini hiçe sayıp cevap olarak -sende şunu yaptın, şunu yapmadın, benim için önemi yoktu demek iletişimi kilitler. İki tarafta bu sohbetin sonunda kırılmış, gücenmiş ve anlaşılmadığını hissederek ayrılır. Baskılanan ve işlevsel olmayan bu iletişim sonucunda kişi yalnızlaşır, diğer taraftan anlamamak, anlaşılamamak kişide ruhsal açıdan problemleri de beraberinde getirebilir.
Anlaşılamama duygusu ile baş etmek kolay değildir. Kişide varoluşsal bir problemi de beraberinde getirmekte, kişide güvensizlik, kendi kabuğuna çekilme, varlık gösteremeyen bir yapıya sebebiyet vermektedir.
Aslında anlamak hak vermek demek de değildir. Birbirinize hak vermeseniz de yaptığını doğru bulmasanız da ne hissettiğini, o an neden öyle bir şey yaptığını/yapmadığını anlayabilir aynı fikirde olmasanız da onun açısından durumu değerlendirebilirsiniz.
Bu durumdan nasıl çıkabilirim, diye bir soru aklınızdan geçtiyse; öncelikle heybedeki taşlar varsa yani geçmişte kalan bitirilmemiş işler, beklentiler vs. bunlar konusunda yüreklice yüzleşmek sonrasında da konuşmak ve anlatmak iki taraf içinde daha iyi olabilir. Örneğin; sana bu sorunumu anlattığımda ya da senden şöyle bir beklentim olduğunda yapmış olduğun şu davranış/ şu söz beni üzdü/sinirlendirdi ya da her ne ise onu söylemek ve bir müddet sessiz kalıp kişinin bunu fark etmesini sağlamak için iyi bir başlangıç olabilir.
En büyük kötülük bir insanın geçmişte veya şimdi yaşamış olduğu duygularını hiçe saymaktır. Çünkü herkesin yaşadığı ortam, durum, yaş olarak gelişimsel dönemi, duygusal durumu, yaşadığı olaya kattığı anlamı farklılaştırır. O kişiyi anlamak demek kişinin yaşamış olduğu dönemin şartlarını, önemli yaşam olaylarını, o günün koşullarını da anlamak demektir. Hatta anlamasak bile onu dinlemek, duygularını anlamaya çalışmak, kendi açınızdan bakmak yerine onun açısından duygu empatisi yapabilmektir. Örneğin; -ben o zaman yapılan bu davranışı, yaşadığım özel durumdan dolayı fark edememiş olabilirim. Ve şöyle bir söz eklemek- Şimdi duruma bakınca beni düşünmen bana çok iyi gelmişti, diyebilmek iletişimi ve aranızdaki bağı güçlendirir.
Burada en önemli soru şu; -Kişi kendi iç dünyasını ne kadar iyi anlıyor? Buna bakmak anlama ve anlaşılmaya da daha sağlıklı bakmayı sağlayacaktır. Diyelim ki, yine de anlaşılamadığınızı düşünüyorsunuz. O zaman siz kendinizi, duygularınızı, düşüncelerinizi, ihtiyaçlarınızı karşı tarafa kırıcı olmadan anlatabilirsiniz. Yine de anlaşılmıyor olabilirsiniz. Hüsrana uğrayıp gemileri yakmak yerine akışa bırakıp yola devam edin. Oysa anlamak insana verilen en güzel, en kamil duygulardan biridir unutmayalım.