Türklerin tarihinde hanların, hakanların, cengaverlerin önünde saygıyla eğildikleri bir şeref abidesi olan, erkeğin yoldaşı, çocuklarımızın ve bizlerin anası, ailenin temelini teşkil ettiği halde, günümüzde toplumdaki eşitsizliklerin mağduru olmaktadırlar. Bu vesileyle kadınların hak mücadelesinde, taleplerinin dile getirildiği önemli bir gün olan 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutluyorum. 

Yaşamımızın doğumdan ölüme her anında varlıklarıyla onurlandığımız, ihtiyacımız olduğunda desteklerini esirgemeyen, bizi biz yapma yolunda yüreklerindeki sevgi ve şefkati karşılıksız veren, bizleri eğiten, yetiştiren fedakâr değerli hanımefendilerin sende bir gün hatırlanması toplumsal eşitsizliğin giderilmesine yetmemektedir.

21.nci yüzyılda yaşamamıza rağmen şiddet, tecavüz, kadın cinayetleri gibi kadınların toplumsal sorunları giderek artmakta. Yasal tedbirler yetersiz kalmakta, yükselen şiddet durdurulamamakta, mağdurlar çaresizlik içinde başına gelecek felaketi beklemektedir.

Kasten yaralama, dayak, kötü muamele, ırza geçme, cinsel saldırı ve cinsel taciz gibi, kadına yönelik şiddet olaylarında büyük bir artış var. Türkiye’de tavuk keser gibi kadın kesiyoruz. İnsanlık ölmüş, vicdanlar nasır bağlamış, hukuk yerlerde sürünüyor, medyaya yansıyan haberler vicdanımızı kanatıyor...

Tarihte hiçbir toplum, kadını Türkler kadar erkekle eşit saymadığı ve hak tanımadığı halde, bugün kadının söz hakkı olmadığı, ikinci sınıf, bağımlı, güçsüz, şiddete karşı savunmasız bırakıldığı, erkek egemen bir yapının varlığı önemli bir sorundur. Türk töresiyle ilgisi olmayan ve basında “töre cinayeti” adı verilen olaylar, gerçek anlamda Türk geleneklerini yıpratmakta, toplumsal yapıyı sarsmaktadır.

Yüzyıllar öncesinde Arap kültürüyle ilişkiye geçildikten sonra önemli oranda seviye kaybeden kadının toplumdaki yerinin yeniden hakettiği yere çıkarılması, kadın ve erkeğin karşılıklı sevgi ve saygıyla bir arada olduğu, birbirlerini yücelttikleri bir toplum inşa edilmesi toplumun ruh sağlığını da geliştirecektir.

14.Yüzyılın ünlü Arap gezgini İbn Batuta, Seyahatname’ sinde, Orta Asya kadınından övgüyle söz ederken, onların “peçe, çarşaf diye bir şey tanımadığınıerkeklerle birlikte dolaştıklarını”, gerektiğinde “komutan olacak kadar iyi savaştıklarını[1] söylemekteydi.

Bugün ise Dünya Ekonomik Forumu tarafından her yıl yayınlanan Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporuna göre; 2023 yılında Türkiye, kadın- erkek eşitliğinin varlığı bakımından 146 ülke arasında 129’uncu sırada yer alabilmiştir. “Avrasya ve Orta Asya Bölgesi” içinde yer alan Türkiye, 10 ülke içerisinde son sıradadır.[2]

Problem ilk olarak ailede başlamakta… Aile içinde, ailenin bir üyesinin ailenin diğer üyelerine karşı Kişiyi isteği dışında davranmaya zorlayan aşağılayan, tehdit eden, darp eden, zorla cinsel ilişki kuran, hayatını kısıtlayan, zorla evlendiren, duygusal/fiziksel şiddete maruz bırakan olaylar çok yaygın… Her yıl ülkemizde 350-500 arası kadın cinayeti işlenmektedir. Erkekleri çocuk yaştan itibaren yetiştikleri aile ve çevrede, şiddeti olumlayan ve teşvik eden söylem ve davranışları ve kadın üzerinde hak sahibi olduklarını duyarak ve görerek büyümeleridir sorunun temelinde yatan.[3]

Okullarımızda akran zorbalığı ve şiddet çocuklar için okulları cehenneme çevirmekte, Kuran kurslarında bile erkek çocuklar dahi cinsel saldırıya ve tecavüze uğramaktadır. Hayvan ötesi bazı yaratıklar, kimi zaman veli kılığında, maalesef kimi zaman öğretmen veya idareci kılığında okulları arenaya çevirmekteler. 

Sokakta, trafikte, işyerinde, okulda, evde, hastanede, restoranda, siyasette, sporda, insanlara yapılan saldırılar yetmezmiş gibi hayvanlara karşı da velhasıl her yerde ve her ortamda şiddetin her türlüsüyle her gün karşılaşılmakta.

Konu çok vahim…

Utanmaz bir kadın sosyal medyada “artık biz doktor dövüyoruz” diye övünebilmekte, ama herhangi bir yaptırım görmemektedir. Bir başkası 50 kişiyi fişlediğini söyleyebilmektedir. Örnekleri saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok sayıda olan, şiddet, taciz, tecavüz ve en acısı cinayetler toplumu sarsmakta olsa da gerçekçi çözümler üretilemiyor, her nedense…

Y.F. isimli şiddet mağduru bir kadının aşağıda önerdiği bazı çözüm önerileri bile sorunun çözümü yolunda ciddi mesafe aldırır.

"Devlet yönetiminin yarısı kadınlarda olmalı. Kadına karşı şiddet artık terör halinde. Devlet, risk altındaki kadınlara sosyal imkanlar sunsun, yeni TC kimlik numarası versin, gerekirse estetik operasyon yapılmasını sağlasın. Şiddet uygulayanlar tutuklu yargılansın, cezalar ağırlaştırılsın, ev tipi stüdyo sığınma evleri açılsın, süre sınırlamaları kaldırılsın. Bazı cinayetler 'aşk cinayeti' diye isimlendirilmesin..."

Gençlerimizin ve yavrularımızın geleceğini karartmamak için acilen yasal düzenlemeler yapılarak kadına pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır. Tecavüzcünün veya katilin mahkemede taktığı kravat, cezada indirim alıp, hukuka ve adalete güvenin sarsılmasına ve kamu vicdanını kanatmaya neden olmamalıdır. “ŞİDDETİN, AİLEDEN ÇOCUĞA GEÇTİĞİ” unutulmamalı, okul-aile-devlet ekseninde “KADIN VE ERKEĞİN EŞİT HAKLARA SAHİP OLDUĞU”, “YAŞAM HAKKININ” önemi ve “BİREYİN HUKUKU” öncelik haline getirilmelidir.

Bu vesileyle doğumdan ölüme kadar hayatımızın her anında varlıklarını hissettiğimiz, bizi biz yapan değerli kadınlarımızın “KADINLAR GÜNÜNÜ” kutluyor, saygıyla selamlıyorum.

 


[1] “Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev Demeç Yazışma ve Söyleşileri” Sadi Borak, Kaynak Yay., 2.Baskı, İstanbul -997, sf.254

[2] https://ceidizler.ceid.org.tr/WEF-Kuresel-Toplumsal-Cinsiyet-Ucurumu-Endeksi-2023-d396

[3] Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi